Hürrem Sultan’ın Sultan Süleyman’a yazdığı içten satırları bir daha kim yazabilir? Ya da Napolyon’un Josephine’e gönderdiği duygusal notları bir daha kim kaleme bu kadar içten dökebilir? Frida Kahlo’nun Diego Rivera’ya yazdığı aşk dolu sözler ve Kafka’nın Milena’ya duyduğu derin sevgi, bu tarihi mektupların ne kadar özel olduğunu bir kez daha gösteriyor. İşte tarihte iz bırakan o meşhur aşk mektuplarından bazıları…
“Yazmadım seni daha, sevmeye ayırdım tüm zamanları, yazmaya bu yüzden vaktim olmadı. Ben düşünmeye başlayınca seni -ki bu bir önceki düşünmenin sonundan çok öncedir- inan ki dağlar, taşlar, inan ki bulutlar, yağmur ve kar toprakla su ve gökyüzü, güneş ay ve yıldızlar onlar da benimle birlikte ve onlar da benim kadar seni düşünürler... Benim kadar diyemem ama yemin ederim onlar da seni özler. Hep dalgınım bu günlerde, saati cezveye koyup yumurta tutuyorum, bir gün takvime bakmasam yılı unutuyorum. Aklım başıma gelmiyor, başıma çarpmadan dallar yolda yürürken dalıp dalıp gidiyorum. Nisan'a kaç var diyorum saati sorarken. hiç böyle olmamıştım. Bilenlere sordum; 'aşk bu' dediler…” Cahit Zarifoğlu (Yıldız Kenter’in sesinden dinleyin, çok yalın çok tatlı.) 🩶
Ne vakit seni karşımda görsem aklım başımdan giderdi elim ayagım titrerdi ödüm patlardı korkardım.!!! Sanki yanlış bir söz söylemişimde kızacak azarlayacak küsüp gidecekmişsin gibi gelirdi bana halbuki sen hiç bir zaman kızmadın ki bana.... Şimdi düşünüyorum da o günleri ne vardı böyle senden kaçacak? ne vardı senden böyle korkacak? Halbuki sen her vakit yaz kadar sıcaktın halbuki sen her vakit bahar kadar ılıktın ben ise buz gibi ben ise soguk sen sanki bir okuldun ben sana yeni başlamış bir çocuk... Elimde degildi... Korkardım !!!!!