Hümanist Bir Bilgin ve İlahiyatçı: Desiderius Erasmus'un Hayatına Dair Bilinmeyenler

Erasmus, 1466-1536 yılları arasında yaşamış olan Rönesans Hümanizminin en önemli temsilcilerinden biri. Klasik edebiyat araştırmacısı, hümanist bilgin ve aynı zamanda ilahiyatçı olan Desiderius Erasmus bir cümleyle anlatılamayacak kadar dolu bir bilge. Öyle ki, papalar ve krallar bile onun sözlerine tavsiyelerine her şeyden çok önem vermişler. Erasmus'un hayatına dair çok da bilinmeyen detayları sizin için derledik.

Muhtemelen Erasmus adını daha önce duymuşsunuzdur. Peki tarihin en büyük eğitimcilerinden olan Erasmus'u tanıyor musunuz?

'Bir olayın her iki tarafını da açık bir şekilde dinlemeye inanıyorum. Ben bir özgürlük severim. Hiçbir kesime hizmet etmeyeceğim ve edemem.'

Onun karakterini anlamamıza yardımcı sözlerinden sadece bazıları...

Gelin tarihin en büyük eğitimcisinin hikayesinin derinlerine beraberce inelim.

Erasmus hakkında bilinmesi gereken ilk şey, 1469'da doğup 1536'da hayata veda etmesi.

İlginç olan ise hayatının, tarihin en çalkantılı ve etkileyici dönemlerine denk gelmesi: Rönesans, Reformasyon, matbaa...

Ve Erasmus yaamı boyunca bunların hepsine şahit oldu.

Erasmus, Hollanda'nın Gouda kentinde doğdu. 14 yaşına geldiğinde annesi ve babasını kaybetti.

Anne babasının ölümünün ardından, yasal vasileri tarafından okuldan alındı ve bir Augustinian manastırına gönderildi.

1492'de Katolik rahip olarak atandı, ancak kitaplar onun ilgisini vaaz vermekten çok daha fazla çekiyordu.

Erasmus manastır hayatını pek sevmiyordu.

Doğası gereği yumuşak huyluydu, aşırılıklara eğilimli değildi. Manastırın kuralları ise çok katıydı, yemekleri besleyici değildi ve ona ayrılan saatler ders çalışması için hiç elverişli değildi.

Erasmus'u asıl endişelendiren şey, meslektaşlarının ikiyüzlülüğü idi. Onların kalben ve ruhen dindar olmadıkları halde sadece öyle gözükmeye çalışmaları Erasmus'u çok rahatsız ediyordu.

Dindar gözükecek şekilde giyiniyor ve o şekilde konuşuyorlardı ama içleri farklıydı.

Erasmus ise gösterişe değil, gerçek erdeme inanırdı ve bu ikiyüzlülüğü gördüğü her yerde eleştirirdi.

Erasmus için her zaman bir orta yol vardı. Hem dindar bir Hıristiyan hem de tutkulu bir Klasikçiydi ve ikisinin uzlaştırılabileceğine inanıyordu.

İlk eserlerinden biri olan 'Barbarlara Karşı'da, manastırda büyük Romalı ve Yunan yazarları okumayı reddeden kişileri eleştiriyordu.

Erasmus ılımlı bir kişiliğe sahipti ancak inandığı şeyler uğruna tartışmaktan da asla çekinmezdi.

Eğitim, hurafeler, sahte dindarlık, barış, rahiplerin evlenme hakkı veya kadınların eğitim görme hakkı gibi değerlerinden asla taviz vermiyordu.

Her zaman her konuda aklını konuştururdu ve bunu da çok iyi yapardı.

Erasmus, Katolik Kilisesi'nde yozlaşma olarak gördüğü şeye karşı çıkmakta kararlıydı.

Endüljans uygulaması (kendinizi günahlardan arındırmak için kiliseye para ödemek) Erasmus için gerçek erdeme bir hakaret ve değiştirilmesi gereken bir şeydi.

Erasmus aynı zamanda acımasız bir hicivciydi. En ünlüsü 'Deliliğe Övgü' olsa da daha bir sürü yergi yazmıştır.

İnsanın yaradılıştan iyi olduğunu savunan Erasmus savaş ve şiddete karşı yapısı ile bilinirdi.

Gerçekten de en sevdiği söz, Yunan şair Pindar'dan geliyordu: 'Savaş, onu bilmeyenlere tatlıdır.'

Erasmus çok büyük bir bilgindi. Hayatının başından sonuna kadar hep bir şeyler üzerinde çalışıyordu ve etrafı da her daim kitaplarla çevriliydi.

Bir keresinde bir arkadaşına şöyle yazmıştı: 'Biraz param olduğunda kitap alırım ve param artarsa, onunla da yiyecek ve giyecek alırım.'

İlk önceliği her zaman kitaplardı. Çocuklar, öğrenciler ve yetişkinler için sayısız deneme, ders kitabı ve kılavuz yazdı.

Eğitim onun yol göstericisiydi.

Niccolo Machiavelli'nin Prens'i yazdığı sıralarda, Erasmus da yöneticiler için kendi rehberini yazdı.

Aynı zamanda yazılan iki eser arasındaki fark bundan daha çarpıcı olamazdı.

Machiavelli'nin güç oyunlarından ve korkuyla yönetmekten bahsettiği yerde, Erasmus adalet, dindarlık ve barıştan söz etti.

İngiltere, Hollanda, Almanya, Fransa, İsviçre, İtalya; Bologna, Venedik, Roma, Freiburg, Basel, Louven, Brüksel, Londra, Oxford, Paris...

Yayıncı ve destekçi aramak için her yeri gezdi.

İlk gerçek Avrupalı ​​olarak anılmasına şaşmamalı.

Papa II. Julius, Leo X ve Adrian VI, İngiltere Kralları Henry VII ve VIII, Kutsal Roma İmparatoru V. ve niceleri...

Herkes onun tavsiyelerini önem verir ve dikkate alırdı.

Bazen bir kişi doğru zamanda doğru yerdedir. Erasmus için de bu böyleydi. Erasmus'un kariyeri matbaanın yükselişiyle aynı zamana denk geldi.

Ne kadar çok okunduğuna sadece bir örnek olarak, 1600 yılında Çocuk Davranışları Üzerine adlı kitabının on dört dilde seksen baskısı olduğunu verebiliriz.

Erasmus'un fikirleri çok güçlüydü. Onun mesajı her zaman mantıklı reformdu, asla devrim ve isyan değildi.

Martin Luther, John Calvin, Ulrich Zwingli, Philipp Melanchthon, Andreas Karlstadt. Reformasyonun liderlerinin hepsi Erasmus'un fikirlerinden etkilendi ve hatta onunla yazıştı.

Her şeyin ötesinde Erasmus aynı zamanda çok iyi bir dosttu.

Krallar ve papalar, öğretmenler ve keşişler... Temasta kalmadığı ve elinden geldiğince yardım etmeye çalışmadığı neredeyse kimse yoktu.

Mektuplarından 3.000'den fazlası günümüze kadar ulaştı.

Erasmus'un çağın en büyük sanatçıları tarafından resmedilmesine şaşmamak lazım.

Genç Hans Holbein'ın portresinde, esprili ve amansız bir edebiyatçı, bilge ve anlayışlı, yüzeysellik ve ikiyüzlülükten etkilenmeyen hicivci Erasmus'u görüyoruz.

Albrecht Dürer'in portresinde ise farklı bir yönünü görüyoruz.

Çalışkan ve bilgili bir bilim adamı, eğitimci ve yazar, burada her zaman yaptığı gibi ayakta çalışıyor.

Erasmus, bir zamanlar şöyle demiş bir adamdı: 'Bir ulusun gerçek umudu, gençliğinin iyi eğitilmesinde yatar” 

Dindar bir Hıristiyan, İncil uzmanı ve Klasikçi olmasına rağmen, bir filozof değildi.

Erasmus, soyut argümanın bölücü olduğunu düşündü; asıl önemli olan, ortak değerler bulmak ve okuryazarlığı insanlığı yükseltmek ve entelektüel ve ruhsal potansiyelimize ulaşmamıza yardımcı olmak için kullanmakta yatıyordu.

Erasmus'ın ömrünün son demlerinde Avrupa, sivil ve dini çekişmelerin içine sürüklenmişti: savaş, infazlar, kitap yakmalar...

'Bir adamı yakmak büyük bir başarı değil, ama onu ikna etmek büyük bir başarıdır' inancı sağır kulaklara ulaşmıştı.

Erasmus'un Avrupa'yı birleştirebilecek tek kişi olduğuna inanılıyordu, çünkü her iki tarafa da tek başına o yakındı.

Hepsi ona sahip çıkmaya çalıştı ama o gururla bağımsız bir aracı olarak kaldı.

1436'da öldüğünde Erasmus, birlik beraberlik için yalnız bir ses olmuştu.

Kısaca Erasmus için kendini eğitime, akla, ölçülülüğe, dostluğa, dindarlığa ve kahkahaya adamış bir adam diyebiliriz.

Papalar, krallar ve devrimciler, herkes onun tavsiyelerini dinledi ve koskoca bir onun çalışmalarını okuyup değer verdi.

Kendi deyimiyle 'herkesin tanıdığı bir dünya vatandaşı ve herkes için bir yabancı' idi.

Ne kadar da güzel tanımlamış kendisini...

Kimine Göre Başyapıt Kimine Göre Utanç Tablosu: Michalengelo'nun Son Yargı Freski
Dibine Kadar İndik: Dante ile Cehennemin Dokuz Katını Geziyoruz!
Sadece Yıldızlı Bir Gökyüzünü Çizmedi! Vincent van Gogh'un Çok da Fazla Bilinmeyen Muhteşem Eserleri

Popüler İçerikler

Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu