Hulusi Çakır Yazio: Pazartesi: Fen-Fen-Mat-Mat-Vicdan-Vicdan

Çocukken okul başlamadan kiloyla defterler alınır, gıcır gıcır ciltlerle olmadı gazete kağıdıyla ama hepsi büyük ihtişamla ciltlenir, önüne bir çizgi film etiketi yapıştırılır, üstüne adımızı soyadımızı yazardık. En son da defterimiz arkasına haftalık ders programı etiketi olmazsa olmazdı. Öğretmenimizin derste tahtaya yazdığı programı büyük bir titizlikle etikete geçirir, hatta yazarken gözler direkt beden eğitimi dersinin olduğu günü arardı. Ve o günü kutsal gün olarak ilan ederdik.

Eskilerden bakıyordum da çok da güzel derslerimiz varmış.

Şimdi bakıyorum da bilişsel, fiziksel derslerin dışında duyuşsal alanda derslerimiz eksik. Gözler vicdan, merhamet, sevgi temelli dersleri aramıyor değil. Kadın cinayetleri, zorbalık, hırsızlık, yangın, tecavüz, şiddet... İşte tam bunların merkezinde vicdan eksikliği yatıyor. Haberleri bile okurken sol tarafımızı acıtan hele de resim ya da video varsa sonuna kadar izleyemediğimiz ne kötü, çirkin olaylar. Çocukken aklımıza gelmeyecek olayları şimdi HD izliyoruz. Ya onlar, çocuklar…

Her normal çocuk, vicdan gizli güçlüğüyle dünyaya gelir. İyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı, ahlaka uygun olanı ve olmayanı zamanla ailesinden öğrenir. Ve bir yaşa geldiğinde “vicdanın sesi” devreye girer.

Mesela bir başkasının bahçesindeki elmalar çok cazip gelebilir. Bir an koparmaya yeltense de vicdanı devreye girer uzaklaşır daha sonra kendine hakim olamaz ve koparır. Onu yerken bahçe sahibi gördüğünde vicdanı bir kez daha ortaya çıkar “Ben sana demedim mi?” diye bir omuz silkeler. Bir anda topuklayıp kaçar. Hatta o evin önünden arkasından bile geçemez. Hele de bahçe sahibi tanıdıksa babasına söylediyse hepten hapı yuttu. İşte böyle bir durumda ebeveyn devreye girer. Yaptığının yanlış olduğunu örneklerle anlatır ve anlatmakla kalmaz aslında kendisi de yapmaz böyle bir şey. Ya da gülüp geçip “Daha çocuk bu” algısını yaratıp çocuğunun vicdanını köreltebilir.

Veya çocuğun arkadaş seçimlerinde tamamen özgür bırakıp, kontrol edemeden tamamen bizden bağımsız bir nesil ortaya çıkabiliyor.

Bir elmadan bin musibet doğar ve ilerde önünü alamayacak problemler yaratır. Sadece elma değil yere düşen mesele. Yere düşen bir çocuğa, ayağı kanamış minik kediye, yoldan karşı karşıya geçecek yaşlı dedeye, dalları kırılacak yaprakları kirli bir ağaca bile yardım edebilecek çocuğu engelleyebiliyoruz. Ya karşıdakinin görüntüsünden ya temizliğinden ya da sözlerinden korkup istemeden vicdansızlığı çocuklarımıza aşılıyoruz.  18 yaşından küçüklerin karıştığı olaylara baktığımızda ister istemez masumlaştırıyoruz. Doğal olarak ilk başta anne-babayı suçlayıp herkesin ebeveyn olmaması gerektiğini savunuyoruz. Ama asıl büyük cezayı ebeveynlere kesmiyoruz.

“Böyle anne baba mı olur?” sesleri ortalıkta yükseliyor. Belki küçükken o ebeveynler hakkında da böyle söylendiğini bilmiyoruz. Ailenin ahlak anlayışı, merhameti, vicdanı, değerleri çocuğun aynısıdır. En doğrusu çocuğun bu duyguları ailenin kopyasıdır. Eğer birçok bu özelliklerden yoksunsa ona yardım edebileceklerin en başındaki kurum okuldur.

Okulda tabi ki öğretmenler teorik dersler dışında çocukların vicdanını, empati duygusunu, sevgi anlayışını yükseltmeyi destekler.

Ama özellikle orta okul ve liselerde çocuklar yaşın getirisiyle dışa dönük olurlar ve çevreden kötü davranışları mıknatıs gibi çekerler. İşte tam bu zamanda onların imdadına eğitim girmelidir, öğretmen girmelidir. Sınıf öğretmenleri ve rehber öğretmenlerin yanında bizzat çocukların duygularına ve bilincine ulaşıp onların içlerinde filizlenen ağacı budamadan yeşermesini sağlayan bir ders konduğunda toplumsal olayları görmezden gelmeden, sevgi temelli, vicdanı rahat, merhameti yüksek bireyler yetiştiririz.

Örneğin küçük fidanı eline tutuşturup toprağa diktirmek değildir ağaç sevgisi. O ağacın ne zahmetlerle büyüdüğünü kendisi bilmeli. Suyunu, gübresini, ışığını kontrol etmeli, misyon edinmeli ve bunları yaparken ağaçsız toplumun nelere gebe kalabileceğini, ağacın doğaya, hayvanlara ve insanlığa ne tür faydaları olduğunu, sadece dünyanın ciğerleri değil de bir yaşam alanı olduğu bilincini taşımalı.

Vicdan bir toplumun aynasıdır. Vicdanlı/vicdansız çocuk da ailenin aynasıdır. Her ne kadar gece yatarken vicdanımız rahat uyumak istiyorsak sorumlu olduğumuz çocuklarımıza temiz bir gelecek inşa ettiğimizle alakalıdır. Çünkü temiz bir vicdandan daha rahat bir yastık yoktur.

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Kızılcık Şerbeti'nde Giray'ı Canlandıran Kaan Taşaner Dizide Rol Almaktan Duyduğu Pişmanlığı İtiraf Etti
Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"