Hızlı Yaşamı, Hüzünlü Aşk Hikayesi ve Trajik Ölümüyle Sanat Dünyasının En Rockstar Ressamı: Amedeo Modigliani!

Aslında dünyamızı süslemekten de fazlası... Güzellik algılarımızı, zihnimizi ve duygularımızı şekillendiren, değiştiren, besleyen, hatta bazen eğip büküp çarpıtan; ruhumuza tesir eden, bazen şifalandıran, bazen ise kışkırtan... Kimi zaman basit bir kişisel hikayeye dair, kimi zaman ise çağları değiştiren büyük olayların, devrimlerin sembolü, bazen ise dümdüz delilik! Kurallı cümlelerle tanımı dahi zor olan şey: Sanat. 

Sanatçılar ise, yine sanatın tanımı kadar zor, karmaşık, bi acayip ruhlar! 

İşte bugün, dünyadan ışıldayarak geçmiş ve iz bırakmış o ruhlardan birinin, büyük bir sanatçının hayatına göz atacağız: Amedeo Modigliani!

O da yaşamı boyunca adeta aç kalan fakat değeri öldükten sonra fark edilen ressamlardan biri...

Bu ilginç çünkü Modigliani, meslektaşlarının iyi paralar kazandığı ve saygı gördüğü bir zamanda, sanatın o dönemki başkenti Paris'te yaşıyordu. Onun, sanatın ekmeğini diğerleri gibi yiyememesinin sebebi imkansızlıklar yahut eserlerinin 'anlaşılamaması' vesaire değildi.

Bu yaşantının sebebini tek bir cümlesi fazlasıyla açıklıyordu:

'Samimi olarak söylüyorum, hayatım umrumda bile değil!'

Bu serseri ruhlu yakışıklı sanatçının umrunda dahi olmayan ve sadece 35 yıl sürecek olan hayatı, 1884 yılında İtalya'da başlamıştı.

Her ne kadar tarzı ve yakışıklılığı ile tam bir İtalyan erkeği gibi görünse ve anılsa da, aslında göçmen bir Yahudi ailenin çocuğuydu. Ailenin durumu pek de iyi sayılmazdı. Üstüne bir de Modi'nin çocukken geçirdiği hastalıklar eklenince, aile maddi anlamda oldukça zorlanmıştı. Modi, çocukluğundan itibaren sık sık verem gibi solunum hastalıklarına yakalandı. Bünyesi fazlaca zayıftı ve ailesinin imkansızlıklardan ötürü iyi bir bakım sağlamaları mümkün değildi. Modi, bu sebeple lise öğretimini yarıda kesmek zorunda kaldı ve işte bu süreçte ciddi anlamda resim yapmaya başladı.

Aile, evet, fakir bir aileydi fakat son derece eğitimli ve entelektüel anlamda birikimli insanlardı. Annesi de Modi gibi bir sanatçıydı ve oğlunu eğitimi konusunda elinden geldiğince desteklemişti.

1906'da Paris'e geldiğinde ise... Modi'nin sert hayat tarzına, eserlerine, serseriliğine ve uç tavırlarına Paris bile hazır değildi!

Sanat dallarının en öne çıkanı ve şöhrete dayalı olanı olduğundan belki de; şimdiye kadar hep müzisyenlerin o sert, tutkulu, karmaşık hayatlarını gördük. Şimdi ise Amedeo Modigliani'nin, Jim Morrisson'lar daha dünyada yokken yaşadığı Rockstar hayatına bakacağız.

Modi, Paris'e gelmeden önce, daha Venedik'te güzel sanatlar okulunda okurken zaten uyuşturucularla tanışmıştı. Afyonla, Hint keneviriyle arası çok iyiydi. Hem de bu kadar kırılgan bir bünyeye ve hastalıklardan kurtulamayan ciğerlerine rağmen...

Paris'e geldiğinde daha da coştu; kendine iyi bakmak ve resimlerini satabilmek için zengin insanlar ve sosyeteyle bağlantılar kurmak bir yana dursun; Modi alkol ve uyuşturucunun su gibi aktığı partileri şehrin en izbe köşelerinde veriyordu.

Picasso'nun önce kankası, ardından da baş düşmanı olmuştu ve Picasso, Modi'den "O bir Tanrı" diye bahsediyordu.

Aralarında tam bir aşk - nefret ilişkisi vardı. 

Aynı sokakta adeta komşu olarak yaşıyorlardı. Zaten o sokak tamamen bohem sanatçıların yuvası halindeydi. Modi ise en çok tanınan isimdi ama eserleriyle değil; hayat tarzıyla! Mahallenin delisiydi o. Giderek alkole ve uyuşturucuya daha çok düşüyor, her gece bir kavgaya karışıyor, bazen de onlarca sevgilisinden bazıları evini basıyordu... Bu durum da Picasso'nun iyice sinirini bozuyordu. Modi, kendi kendini yok etme yoluna girmişti bir kere.

Oysa Modi'nin sinirini bozan şeyler de vardı; mesela Picasso'nun o tiksindiği burjuvalara olan yakınlığı, parası ve gücüyle tasladığı kibir, hesapçılığı...

Picasso'nun tek bir tabloyla koca bir ev alabileceği kadar güçlü olduğu bu dönemde; Modi neden az kazanıyordu dersiniz...

Modi'nin tarzı elbette Paris'e geldikten sonra fazlaca etki altında kalmış ve değişmişti. Modi, uç karakterini işlerine de yansıtıyordu. Fazlaca nü çalışıyor ve bu da sergilerde polisle sıkıntı yaşamasına sebep oluyordu. Koskoca Paris'te nü çalışan tek sanatçı o değildi elbette; fakat Modi'nin kadınlarında ayrı bir detay vardı... Hepsi -utangaçlık yahut kırılganlık bir yana dursun- çıplaklığıyla barışık, bedenlerini özgüvenli bakışlarla ve son derece rahat pozlarla sergilerken resmedilmiş kadınlardı. Modi'nin kadınları adeta yücelttiği bu eserlerindeki pubik kılları gibi ufak detaylar, zaten serseriliğiyle bilinen Modi'nin polisle arasına sıkça girecekti.

Ayrıca Modi'nin insan ilişkilerinde de pek iyi olduğu söylenemez!

Şeytan tüyü vardı ve insanları kendine çekiyordu, ayrıca her türlü nazını çeken dostlarından biri menajerliğini de üstlenmiş ve ona sürekli işler buluyordu. Ama Modi lafını esirgemeyen, özellikle siyasi konularda çok fazla ve sert konuşan biriydi. Müşteri bağlamak, ortamlara girmek ve beğenilmek gibi bir derdi olmaması bir yana; sanki dışlanmak, her durumda kavga çıkarmak için özel bir çaba sarf ediyor gibiydi. Mahallenin delisiydi işte!

Yahudi olması sebebiyle insanların ona ön yargıyla ve küçümseyen bir tavırla yaklaştığını biliyordu. Bunu gizlemek yerine, daima Yahudi olduğunu dile getiriyordu.

Hayatının bu döneminde onu biraz çekip çevirecek ve gerçek dünyaya döndürecek kadın, Ukraynalı şair Anna Akhmatova olacaktı.

Anna, sık sık Rusya'ya gitmek zorunda kalıyordu, dolayısıyla ilişkileri uzak mesafeliydi. Yine de Modi, bu kadına kendisini fena kaptırmıştı. 

Şair Anna Akhmatova, yıllar sonra Modi'yi bu sözlerle anlatacaktı:

'Onu benim için özel kılan en önemli şey, insanların düşüncelerini okuyabiliyor oluşuydu. Birbirimizi anladığımızı söylerdi. Sanatın kıvılcımı bizi bir araya getirmişti fakat geleceğin karanlık gölgesini de daima üzerimizde hissediyorduk. İşte Modigliani, o karanlıklarda çakan bir ışık gibiydi. Tanıdığım hiç kimseye benzemiyordu. Bambaşkaydı!'

Anna, Rusya'ya geri dönmek zorunda kalmıştı zira yakın akrabaları teker teker Stalin tarafından gulag'a gönderiliyordu. Kısa süre içerisinde Anna için de yazma ve yayınlama yasağı gelmişti. Zor günler geçiren bu ikili bir daha görüşememek üzere ayrıldılar.

Modi bu arada heykele de merak salmıştı. Para kazanmak için resim dersleri de veriyordu.

Fakat heykel maalesef onun gibi aç bir sanatçı için fazla pahalı bir uğraştı. Ayrıca zaten hor kullandığı hassas ciğerleri, heykel konusunda Modi'nin en büyük engeliydi. Bir akademide resim dersleri vermeye başladı. Hayatını komple değiştirecek olan mucize de burada gerçekleşecekti.

Ders verdiği öğrenciler arasında, babasının yasağını delerek resim öğrenmeye gelmiş, son derece asi ve ateşli bir genç kadın vardı: Jeanne Hébuterne!

Modi ile birbirilerini gördükleri andan itibaren fena bir çekime kapılan bu ikili, ışık hızında ilerleyen bir ilişki ile önce beraber çalışmaya, ardından da beraber yaşamaya başladılar.

Jeanne, Modigliani'nin ilham perisi haline gelmişti. İşlerini de, hayatını da fazlasıyla değiştirdi.

Fakat bir taraftan Jeanne'nin hayatı da değişime uğradı. Varlıklı bir Katolik ailenin kızı olan Jeanne, bir Yahudi ile ilişki yaşamaya başlayınca elbette ki sert babasından sağlam bir veto yedi. Artık o da 'aç sanatçı' hayatına mahkumdu. Hamile kalması ise işlerin tuzu biberi oldu.

1918 yılında Jeanne ve Modigliani çifti, ilk bebeklerini kucaklarına aldılar. Fakat bir bebeğe bakabilecek kadar para kazanamıyorlardı.

Bu durumda Jeanne, bebeğini annesinin evine bıraktı. Babası istemediği halde, annesi torununa bakmaya başladı. 

Kördüğüm işte burada başlıyor: Jeanne, bebeğinden dahi vazgeçebilecek kadar Modigliani'ye bağımlıydı. Modigliani de alkole ve uyuşturucuya... 

Bu sert bakışlı yetenekli ressam kadın; Modigliani'yi parti gecelerinden sonra sızdığı yerlerden toplayan, arkasını temizleyen, resimlerini satması için bağlantılar kurmaya çalışan ve bu yolda aşağılanmalara dahi maruz kalan birine dönüşmüştü.

Modi ise her ne kadar işleri yoluna koyup para kazanmaya nihayet karar verse de, bazı şeyler için çok geçti.

Kızdırdığı insanlar, yaktığı köprüler ve baş düşmanı Picasso... Modigliani ilk kişisel sergisini açtığında -ki uzun süredir iyi para kazanmak için ilk şansıydı bu- polislerin sergiyi basması ve tablolara el koyarak iptal etmesi büyük hayal kırıklığı olmuştu.

Çünkü bu sırada Jeanne, yine hamileydi!

Jeanne son kez gururunu ayaklar altına alıp, Picasso'dan Modigliani'nin resimlerinin sergilenmesi için yardım istediğinde ise her şey için çok geçti.

Modigliani, o sırada tüberkülozdan dolayı ölmek üzereydi.

1920'nin Şubat ayında, Modigliani son nefesini verdi. Cenazeye baş düşmanı Picasso da katılmış ve üzüntüsünü gizleyememişti. Törenden sonra Jeanne'in ailesi, hamile kızlarını yanlarına aldılar. Fakat Modi'den daha büyük bir bağımlılığı olan Jeanne, sevgilisinden ayrı olmaya iki gün dahi dayanamayarak kendisini beşinci kattaki evin penceresinden atarak intihar etti.

Onlar şimdi, doğmamış çocukları ve gerçeğe dönüşememiş hayalleriyle beraber aynı mezarda yatıyorlar.

İki gün arayla öldüklerinde Modigliani 35, Jeanne ise 21 yaşındaydı.

Sefalet içinde yaşamak zorunda kalan Modigliani'nin yaptığı Jeanne'in tablosuna ise bugünlerde 40 milyon dolar paha biçiliyor.

Bir diğer ünlü işi Reclining Nude ise 2015 yılında 170 milyon dolar civarında tahmin ediliyordu.

Bu trajik çiftin arkalarında bıraktıkları tek şey tablolar değildi...

İlk doğan kızları Jeanne Modigliani de, Modi'nin ablası tarafından büyütülmüştü. Annesinin ve babasının izlerini takip ederek o da ressam oldu.

İki yaratıcı zihin, ışıltılı ruh; bu maddi dünyanın gerçeklere dayalı kurallarına tutunamasalar da, muhteşem izler bırakarak geçtiler.

Algılarımızın sınırlarını genişletmek, göstermek, anlatmak ve anlaşılmak için kendi hayatlarından veren tüm sanatçılara sevgiyle!

Popüler İçerikler

"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!
Göç İdaresi Başkanlığı Duyurdu: Türkiye'deki Suriyeli Sayısı Açıklandı
İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
YORUMLAR
13.12.2020

Ne güzel içerikler bunlar

19.11.2022

Adam açlıktan nefesi kokuyormuş parasızlıktan, öldükten sonra bilmem ne kadar değer biçiyorlarmış alın o parayı müsait bir yerinize.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ