'Buna rağmen ansızın berraklaştığı oluyor bulanık günlerin, hala soğuk biralar oluyor, güzel kızlar oluyor. Yağmurdan sonra saçlarını havluyla kurulaman gibi olmuyor tabi o kalibrede sevda görmedim.
Öptüm ama içime çekmedim.'
Öne çıktım, “Göz yaşartıcı gaz sıkmanıza gerek yok,” dedim.
“Arkadaşlar zaten yeterince duygusal çocuklar.'
'...Matkapla göğsünün ortasına açılmış bir pencere düşün. Perdeyi aralayıp kendi yarandan bakıyorsun dünyaya. Eskisi gibi acımıyor ve de asıl bu acıtıyor.'
'Metrodaydım, boş yerler vardı ama en köşede ayakta duruyordum.
Onu düşünüyordum, romantik şeyler değil, bir buluşma ayarlayabilmek gibi pratik şeyler ve kaç istasyon sonra inmem gerektiğini de düşünüyordum diğer yandan.
Yirmi bir yaşındaydım o zaman, ama çarklar hep döner, her yaşta döner.
Büyük bir kentteysen bir sürü gereksiz şey bilmen lazım yoksa kendini salak gibi hissedersin.'
'Sonra ilk öpüştüğümüz yeri kalbinden bıçakladılar. On iki yıl geçti susmak ne kısaymış. Sen böyle ne güzel sonsuza kadar susalım diyorsun. Sonsuzluk bir gün herkesle konuşur sevgilim bunu da biliyorsun. Sen gittin ve herkes ölmeye başladı.'
'...Sonra yine zaman geçti. Zaman geçmesi önemli değildir. Sanırım bundan bahsetmiştik. “O zamanlar bir şeyleri reddetmeye ihtiyacım vardı ve sen tam bunun üstüne geldin,” dedi “O kadar iyiydin ki o zaman. Annem sanki bu yüzden yedi ay daha yaşadı. Ne demek istediğimi sahiden anlıyor musun?” Anlıyordum. İki karışlık mesafede, birbirimizi göremeden uzanmıştık. Kaç kişi olduğumuzu bilemeden uzanmıştık o karanlıkta, yanımızdaki ölülerle beraber uzanmıştık. Karanlıkta nüfus sayımı şöyle yapılır. Yaşayanlar bir sigara yakar.'
'Sınırlara gelince fark ediliyor bu. Dışarı çıkmak isterken kendini cama vurup duran yarı delirmiş karasinekler gibiyken. Sadece geceleri, yapayalnız ve yalın ayakken anlaşılabilecek şeyler var.'
' Hava açık. Yıldızlar yere yakın. Taş atsak bir ikisini düşürebiliriz. Neden olmaz diye soruyorum. Mutsuz oluruz diyorsun. Herkes mutlu olacak diye bir kural yok biz de mutsuz olalım. Birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Sanki az önce, orada bir yerde, kaybettiği anahtarlığı arar gibi.'
' Bir dalgıç nasıl siler gözyaşlarını. Kederli günlerde bağlanmaya daha açık oluyor insan. Ama zaten her şey yolunda giderken kim sevebilir. Bizi bir araya getiren sebepler ayıran sebeplerle aynı. Ama şimdi bunlar biraz hüzünlü konular özet geçelim.
Cep telefonu ışığında ameliyat yapan doktorlar var Afrika’da, ben burada kapıyı açamıyorum.
Ben burada o kadar ciddi konuşuyorum ki şaka yaptığımı zannediyorsun. Oysa kanamak da bir gülüştür yeryüzünde.'
'Çocukken bir arkadaşım vardı sadece ön dişlerini fırçalardı. Arka taraftaki dişler nasılsa fazla gözükmüyor diye.'
O zamanlar garip geliyordu bu davranışı ama neden öyle yaptığını şimdi anlıyorum.
Çürümeyi kimsenin taktığı yok aslında, çürümekten zevk alıyoruz.
Yeter ki o çürükler görünür bir yerde olmasın.'
'Her neyse. Dışarıda kahve içmekten nefret ederim zaten, evde yeterince içiyorum. Kahve içelim dememin nedeni, bira içip duygusallaştıktan sonra aynı döngüye tekrar başlamaktan korkuyor olmam. Sonuçta bir gün, o kahveyi barış içinde içeceğiz, havadan sudan konuşacağız, herkesin herkessiz yapabileceğini bildiğimizden (Tezer Özlü ne güzel kadın).'
'Böyle durumlarda “biraz zaman” her şeyi daha da beter ediyor. Bizi yere seren büyük sorunlar olmuyor hiçbir zaman. Bizi yere seren evdeki şekerin bitmesi oluyor, kaybolmuş bir kitap oluyor, kesilen elektrik oluyor. İkimiz de yere serilmiştik o gece. Öyle bir kafaydı işte.'
'Biraz sustur, biraz soğuk davran, biraz da teyzem ol. Konuşabilecek gücümüz varsa ağladıklarımız yalan.
Sahiden bak. Beni al biraz sarhoş et biraz saçlarına tak biraz da yağmurların peşinden koştur.
Beni al erken öldür mutsuzluk uzun sürmez.'
'Yani birini er geç unutmaya mahkum olduğunu bilmenin kasvetinden bahsediyorum.
Birini yavaş yavaş unuttuğunun bilincine vardığın anların sıkıntısından bahsediyorum.
O kişinin parça parça silinip alakasız hatıraların arasına karışmasından bahsediyorum.
Belki de neden bahsettiğimi bilmiyorum, sadece üzülüyorum, vasıfsız keder.'
'Geri adım atamayacak kadar yorgundur çünkü ve yerinde duramayacak kadar da yıkkın. Hayatta çoğu zaman asıl ihtiyacımız olan şey de budur işte.
Sağlam kalan parçalarımızı toplayıp kör kararlılıkla yolumuza devam etmek.'
“Aslında o kadar da önemli biri olmadığımızı anladığımızda neden üzülüyoruz ki?” diye sormuştu o gece. “Bunun temel bir aydınlanma anı olması gerekmez mi? Hepimizi önemli insanlar olduğumuza inandırdılar. Sonra da çekip gittiler.”