İngiliz mizah örnekleri, barındırdıkları karanlık ve absürt öğelerle hiç kuşkusuz sinema tarihinde ayrı bir yere ve ilgiye sahip. Sadece mizahını değil kültürü ve coğrafyasını da film karelerine dahil etmiş İngiliz filmlerinin bulutlu dünyasına bir kez daldığınızda cazibesine yenik düşmemek elde değil.
Her sahnesi İngiliz mizahının çekiciliğiyle örülmüş, bir kere izlemekle yetinmeyeceğiniz komedi filmlerini sizler için derledik.
Richard E. Grant ve Paul McGann'ın başrolleri paylaştığı Withnail & I, 1960'ların sonlarında Londra'da yaşayan ve oyunculuk mesleğinde tutunmaya çalışan iki arkadaşın hayatının küçük bir bölümünü ve peşlerini bırakmayan talihsizlikleri gözler önüne seriyor. Başlarındaki belalardan kurtulmak için küçük bir seyahate çıkan ancak başlarına yeni bir belalar açan ikilinin hikâyesi kara komedinin en iyi örneklerinden biri.
Frank Oz'un yönetmen koltuğunda oturduğu 2007 yapımı Death at a Funeral, babalarını yeni kaybetmiş iki arkadaşın tüm aileyi bir araya topladıkları cenazede gelişen umulmadık olaylar silsilesini anlatıyor. Filmin kadrosunda Game of Thrones dizisinin sevilen ismi Peter Dinklage de yer alıyor.
Jamie Lee Curtis, John Cleese ve Kevin Kline gibi isimlerin kadrosunda yer aldığı A Fish Called Wanda, bir elmas koleksiyonu soygunu için Londra'da bir araya gelen birbirinden farklı 4 kişinin bu macerada yaşadıklarını hikâye ediniyor.
Edgar Wright'ın Cornetto Üçlemesi'nin ilk filmi, başrollerini Simon Pegg, Nick Frost ve Kate Ashfield'ın paylaştığı Shaun of the Dead; hayatında birtakım meseleleri yoluna koymak isteyen Shaun'un bunları yapmaya karar verdiği dönemde yaşadığı Kuzey Londra'yı zombilerin basmasıyla gelişen olaylar zincirini anlatırken zombi filmlerine yeni bir soluk getiriyor.
Terry Gilliam ve Terry Jones'un yönetmen koltuğunu paylaştığı 1975 yapımı Monty Python and the Holy Grail, Kral Arthur Efsanesi'ne farklı bir noktadan yaklaşıyor ve bu efsaneyi bir parodiye dönüştürüyor. Gelen ilahi bir emirle kutsal kasenin peşine düşen kral ve şövalyeleri bu kaseyi bulma sürecinde birbirinden zorlu ve tehlikeli maceralara atılıyor.
Guy Ritchie'nin 1998 yapımı ilk uzun metraj filmi Lock, Stock and Two Smoking Barrels; beraber uzun yıllar geçirmiş ve hayattaki şansları muallak olan bir grup arkadaşın yaptıkları planın umdukları gibi gelişmemesi sonucunda başlarının mafyayla belaya girişini ve bu beladan kurtulmak için atıldıkları macerayı anlatıyor.
Thick of It dizisinin sinema filmi olan Armando Iannucci yönetmenliğindeki 2009 yapımı In the Loop'ta, İngiltere'nin diplomatik ilişkilerden sorumlu ismi bir canlı yayında sıra dışı yorumlarda bulununca İngiltere ve ABD arasında gelişen kaosu önlemek için hükümetin iletişimden sorumlu asabi ve bir o kadar ağzı bozuk ismi Malcolm Tucker olaylara el atıyor. Dizide ve filmde büyük beğeni toplayan Malcolm Tucker rolüne Peter Capaldi hayat veriyor.
Alexander Mackendrick'in yönetmen koltuğunda oturduğu ve İngiliz kült yapımlarından biri olan The Ladykillers; bir banka soygunu planlayan beş suçlu müzisyen olduklarını söyleyerek bir yaşlı kadının evini kiralamaları ve bu plana evin sahibi kadını da dahil etmeye çalışmalarının akabinde gelişen olayları anlatıyor.
Hem dizi hem de film versiyonuyla izleyici karşısına çıkan The Trip, bir dergi için ülkesinin kuzeyine gidip oradaki en iyi restoranlar hakkında yazılar kaleme alması gereken Steve'in kız arkadaşının kendisiyle gelmemesi akabinde en yakın arkadaşı Rob'u olarak çıktığı yolculuğu ve bu yolculukta yaşananları anlatıyor.
Bir sinema filmine uyarlanması pek de mümkün olmayan Laurence Stern'in Tristram Shandy Beyefendi'nin Hayatı ve Görüşleri romanının bir filme uyarlanması girişimi olarak tanıtılan Micheal Winterbottom yönetmenliğindeki A Cock and Bull Story'nin başrolünde Steve Coogan yer alıyor.
Colin Farrell ve Brendan Gleeson'ın başrolleri paylaştığı In Bruges, zor bir görev sonrasında patronları tarafından Belçika'nın ünlü şehri Bruges'a tatile gönderilen iki kiralık katilin bu tatilde kendilerini bekleyen sürprizlerle birlikte geçirdikleri zaman dilimini anlatıyor. Orijinal senaryo dalında Akademi Ödülü'ne aday gösterilen film, kara komedinin başka bir başarılı örneği olarak karşımıza çıkıyor.
Terry Gilliam'ın yönetmen koltuğunda oturduğu 1985 yapımı Brazil, sıradan bir devlet çalışanı olan Sam Lowry çevresinde gelişen hikâye seyirciyi insanlığın distopik sonlarından biriyle karşılaştırıyor.
Mike Leigh'in yönetmenliğini üstlendiği Life Is Sweet, kuzey Londra'da iki çocuklu işçi sınıfı bir ailenin sıradan hikâyesini ve herkesin aşina olduğu hayat gerçeklerini mizahi bir dille ortaya koyuyor.
Monty Python candır.Bu arada bu knives out filmide baya baya ingiliz duruyor, eğlencelide film.
Bu tip mizahı seviyorsanız death at funeral'ı öneririm çok iyiydi