Özgür irade probleminin temel sorusu şudur: Kararlarımızı kendimiz mi veriyoruz yoksa bir belirlenmişlik içinde karar verdiğimizi mi sanıyoruz? Gelin Jean Buridan ve eşeği ile birlikte bu soruya cevap arayalım.
Özgür irade probleminin temel sorusu şudur: Kararlarımızı kendimiz mi veriyoruz yoksa bir belirlenmişlik içinde karar verdiğimizi mi sanıyoruz? Gelin Jean Buridan ve eşeği ile birlikte bu soruya cevap arayalım.
Paradoksunu bu şekilde kuran Buridan, cevabı kendisi verir: Eşek, iki seçenek arasında kalacak ve ölecektir. Çünkü eşeğin bir balyayı diğerine tercih etmesi için bir neden yoktur.
İnsanın iradesini harekete geçirecek geçerli bir nedene de ihtiyacı vardır. Buridan, bu nedenin kaybolması halinde eylemin yok olacağını, bunun da hayatın durması anlamına geleceğinden söz eder.
Sadece iyi ve kötü değil, hayata dair bütün değerlerin ortadan kalktığını düşünün. İyiyi, doğruyu, güzeli ortaya koyamayan insan tıkanıp kalmıştır. Eşeğin ölümü metaforu aslında insanın seçim yapamamasıdır.
Paradoksta gördüğünüz üzere beklemek ölümle eş değer tutulmuştur. Ve seçim yapmamak işi rasyonel insan için pek de mümkün görünmemektedir. Peki o halde şöyle düşünelim önümüzde çok fazla seçenek olsun ve biz 'rastgele' bir seçim yapabilecek kadar özgür olalım.
Hepimizin günlük hayatımızda çok fazla seçeneğimiz olup hiçbirini seçmediğimiz ya da seçerken çok zorlandığımız bir an kesinlikle olmuştur. Yemek ya da film seçimlerinizi hatırlayın… Bazen aç uyudunuz bazen de yalnızca film seçimine yarım saat harcadınız.
Seçeneklerden birini tercih ettiğimizde doğal olarak hep bir tane de tercih etmediğimiz olacaktır. Ve belki de hayatımız boyunca hep “tercih etmediklerimizin” kaygısını duymaktayızdır, kim bilir? Tabii seçim yapmamak da bir seçim sayılabilir ama eylemsizliğin öldürdüğünü unutmayalım.
Aslında seçim yapmamak, gerçek hayatta pek mümkün gibi görünmüyor. Buridan’ın eşeğinin yerinde olsak muhtemelen yaşamayı tercih edip bir seçim yapacaktık. Yani seçimimiz hangisini yiyeceğimiz üzerine değil yaşam ve ölüm arasındaki tercihimiz üzerine olacaktı.
Spinoza’ya göre bütün seçimlerimizi belirleyen bir neden her zaman vardır. Bu yüzden siz “Ben akli bir varlığım bu yüzden istiyorum ya da seçiyorum tabii ki.” dersiniz; ancak sizin akli bir varlık olmanız da bir nedene bağlıdır ve bunun farkında olmadığınız için mutlusunuzdur.
Yoksa eskilerin dediği gibi “Geçmişte daha az şey vardı ama daha mutluyduk.” yargısı doğru mu acaba? Belki de Spinoza haklıdır, ne kadar fazla seçeneğimiz olursa olsun onlardan birini bize tercih ettiren bir neden daima vardır ve bu yüzden hiç özgür olmamışızdır. Siz ne düşünürsünüz?
Daha az seçeneğiniz olması sizi daha mutlu değil sadece daha "kabullenmiş" yapar. Çünkü başka seçeneğiniz yoktur. Kabullenirsiniz. Yaşadığınız şey de mutluluk değil sadece kendini kandırmadır. Gecekonduda çok mutlu bi şekilde yaşayan bi insana yalıya taşınma seçeneği sunarsanız elbette yalıya taşınmayı seçecektir. Ve gecekonduda aslında mutsuz olduğunu, yalıya taşındığı zaman anlayacaktır. Yani çaresizlikler içindeki kabullenişi bize mutluluk diye yutturmaya çalışıyolar.
Kararsızlık vereceğin en kötü karardan daha kötüdür....
Hayat önümüze seçenekler koyacak kadar bizi şımartmadı.He olsa olsa şu ayakkabı mı yoksa bu mu? Yada akşama bunu mu yesem şunu mu? Seçenek daralması yaşıyoruz.