Koca koca bölümlere vakit ayıramıyor musun? Haklısın. Zaman hızla akıyor, akşam işten sonra dizi açmışsın bir bakmışsın, gece yarısı olmuş. Ama merak etme, sana tam atıştırmalık dizilerle gedik. Bölüm süreleri kısa, tadı uzun. Hem hızlıca tüketiliyor hem de etkisi uzun uzun kalıyor. İşte her biri 20 dakikayı aşmayan bölümleriyle gündelik hayatın yoğun temposuna nefis molalar vadeden dizi önerilerimiz!
Teorik fizikçiler, mühendisler, çizgi romanlar, kostüm partileri, nerd şakaları… The Big Bang Theory, sitcom dünyasına damgasını vurmuş, 12 sezonluk dev bir klasik. Yine de her bölüm sadece 19–20 dakikalık olduğu için uzun sezonları bile hızlıca eritebilirsin. Leonard’ın saf aşık halleri, Penny’nin tatlı isyanları, Raj’ın sessiz krizleri ve tabii ki Sheldon’ın o meşhur “Bazinga!” repliğiyle tam bir keyifli kaçış. Özellikle yorucu bir günün ardından açıp birkaç bölüm izlemek, kafanı sıfırlamak için birebir.
Öldüğünü öğreniyorsun ve bir bakıyorsun “İyi Yer” adı verilen cennete benzer bir yere gitmişsin. Ama minik bir sorun var: Sen aslında pek de iyi bir insan değildin! Eleanor Shellstrop’un ölümden sonra bile yalanlarını ve kendini aklama çabalarını izlediğimiz bu dizi, klasik komedilerin ötesinde felsefi sorulara kafa yoran zekice bir hikâye sunuyor.
Üstelik Michael Schur’un kaleminden çıktığı için Parks and Recreation tadında sıcak bir mizah da var. Sosyal medyada “En iyi finallerden biri” yorumlarını çokça görmüşsündür, izleyince nedenini anlayacaksın.
Bu dizi aslında bir koleksiyon gibi. Her bölümü birbirinden tamamen bağımsız, farklı bir yönetmen ve animasyon tarzı tarafından hazırlanmış kısa hikâyelerden oluşuyor. Bilim kurgu, distopya, fantastik kurgu, kara mizah… aklına gelebilecek her tür var. Kimi bölümde robotlarla aşk hikâyesi izliyorsun, kimi bölümde distopik bir savaş. Görsel kalitesi, yaratıcı anlatımları ve vurucu sonlarıyla Netflix’in en farklı işlerinden biri.
Hayali bir kasabada belediye çalışanlarının maceraları bu kadar mı iç ısıtır? Dizi, The Office’in yarı belgesel stilinde çekildiği için karakterlerin kameraya bakıp dördüncü duvarı yıkması sık sık kahkaha attırıyor. Bölümler ortalama 20 dakika civarında, yani bir oturuşta birkaç tane izleyip terapi gibi rahatlayabilirsin. Dizinin o kadar naif ve iyimser bir ruhu var ki moralin bozukken açsan bile bir süre sonra gülmeye başlıyorsun.
Ergenlik, tek başına yeterince karmaşık bir dönem değilmiş gibi bir de üzerine kontrol edilemeyen süper güçler eklenirse ne olur? Sydney adındaki liseli bir kızın hayatına adım atıyorsun. Bir yandan okul, aile sorunları ve ilk kalp kırıklıkları, öte yandan içindeki karanlık güçle baş etmeye çalışıyor. Bölümleri 20 dakikayı pek geçmiyor ve her biri hem eğlenceli hem dramatik bir anlatı sunuyor. O kadar akıcı ki bir akşam oturup komple bitirme ihtimalin çok yüksek.
Bir grup “kaybeden” yetişkinin Greendale adlı topluluk kolejinde bir araya gelip kurduğu çalışma grubu… ama öyle sıradan bir grup değil! Aralarında eski bir avukat, pop kültür delisi bir geek, feminist bir aktivist, eski bir sporcu ve yaşını çoktan almış bir tatlı kaçık var. İlk başta sadece ders geçmeye çalışan bu ekip, kısa sürede tuhaf bir aileye dönüşüyor.
Bir sabah uyanıyorsun ve dünyada gerçekten kimse kalmamış… En azından sen öyle sanıyorsun! Will Forte’nin hem yarattığı hem başrolünde oynadığı bu dizi, gezegende kalan son insan olduğunu düşünen bir adamın trajikomik maceralarını anlatıyor. Ama sonra işler karışıyor… Çünkü yalnız kalmak sandığı kadar keyifli değilmiş. Ayrıca dizinin yarattığı post-apokaliptik atmosfer o kadar komik detaylarla dolu ki!
Bir bar işleten beş kişilik bir grup, hepsi birbirinden bencil, sorunlu ve tuhaf. Bu kadar antipatik tipin olduğu bir dizi nasıl bu kadar seviliyor diyeceksin ama işte tam orada komedi başlıyor. Absürdün sınırlarını zorlayan hikâyeler, bir tane daha, bir tane daha izlettirecek kadar akıcı.
Karısının ölümünün ardından hayata küsmüş bir adam… ve onun acının içinden çıkmaya çalışırken etrafındaki insanlarla kurduğu o tuhaf, bazen gıcık bazen çok sıcak ilişkiler. Ricky Gervais’in hem yazıp hem başrolünde oynadığı After Life, kara mizahın en incelikli örneklerinden biri. Hayatın bazen ne kadar saçma, ama ne kadar değerli ve ne kadar komik olduğunu anlatan bir yapım.
Konu ne? Hiçbir şey! Ama aslında her şey… New York’ta dört kafadarın gündelik hayatını anlatan Seinfeld, sıradan olaylardan absürt derecede komik hikâyeler çıkarmasıyla efsaneleşti. Jerry Seinfeld’in stand-up’la açılıp kapanan bölümleri, George’un sonsuz paranoyası, Elaine’in kendine has özgüveni ve Kramer’in kapıdan girişleri… Sitcom dünyasında eşi benzeri olmayan bir kimya yakaladılar.
Bir grup yazılımcı, devrim yaratacak bir algoritma buluyor ve bir anda Silikon Vadisi’nin göbeğinde milyoner olma ihtimali doğuyor. Ama o vadinin egolar, rekabet, garip yatırımcılar ve tuhaf start-up kurallarıyla dolu olduğunu unutuyorlar… Kodlama, girişimcilik ve teknoloji dünyasına dair ufak detaylar bile zekice yazılmış, keyifli bir dizi.
Bir ayrılık sonrası valizini kaptığın gibi üç bekar adamın yaşadığı eve taşınıyor Jess ve ortaya hem kaotik hem sıcacık bir ev arkadaşlığı hikâyesi çıkıyor. Zooey Deschanel’in o tatlı deli halleri, Nick’in bitmek bilmeyen umarsızlığı, Schmidt’in takıntılı halleri ve Winston’ın tam çözülemeyen tuhaflığı… Romantik komedi havasını taşırken aşırı pembe diziye dönüşmemesi de dizinin en güzel yanı.
15 yıl boyunca bir tarikat sığınağında kapalı kaldıktan sonra New York’a gelip hayata sıfırdan başlamaya çalışan Kimmy’nin hikayesi. Hem acıklı hem de aşırı komik. Ellie Kemper’ın canlandırdığı Kimmy, pozitifliği ve sonsuz enerjisiyle her şeyi yeni keşfeden, modası geçmiş deyimleri kullanan, minicik bir dairede hayata tutunmaya çalışıyor.
Sacmalardan secmeler. Aferin.
Çoğunluğunu izlemişim. Gerçekten çok güzel diziler. Final olarak ise "After Life" hepsinden ayrı. Tüm diziler arasında en iyi finallerden biri bence