Nükleer savaşları ve sonrasındaki korkutucu dünya tasvirlerini konu edinen, farklı türlerdeki 21 filmi sizin için derledik. İyi okumalar!
Nükleer savaşları ve sonrasındaki korkutucu dünya tasvirlerini konu edinen, farklı türlerdeki 21 filmi sizin için derledik. İyi okumalar!
Filmin hemen başında öğrendiğimize göre üç yıl önce bir nükleer savaş olmuş ve uygarlık sona ermiştir. Film bu felaketin tamamen harabeye çevirdiği İngiltere'de geçer. Bir grup tuhaf karakter yıkıntıların arasında eski uygarlıklarından arta kalmış kırık dökük eşyaları ve araç gereçleriyle sanki hiçbir şey olmamış gibi gündelik yaşamlarını sürdürmeye çalışırlar. Her taraf tuğla ve kül yığınları, çanak çömlek kırıklarından oluşmuş tepecikler, hatta eski ayakkabılar ve takma dişlerin oluşturduğu minik dağlarla doludur...
Bir nükleer soykırımın ardından Dünya üzerinde sadece beş kişi sağ kalır: Hamile bir kadın, bir neo-Nazi, siyahi bir adam ve bir banka çalışanı.
Amerikan Başkanı Emerson, Colorado'da fırtına nedeniyle sığındığı bir restoranda mahsur kalır. Burada ülkesinin ve tüm dünyanın kaderini belirleyecek büyük çaplı bir pazarlığa soyunmak durumunda kalır.
Askeri doktor Robert Neville, tüm insanlığı silip süpürmekte olan bir bela karşısında bir tedavi yöntemi geliştirmeye çalışmaktadır. 1976’da ölümcül bir silah kontrolden çıkar ve bu belayı her yere salar. Doktor Robert Neville, deneysel bir serum sayesinde hayatta kalan tek kişi olmayı başarır. Onunla beraber mutasyona uğramış ve gece mahluklarına dönüşmüş bir grup yaratık da hayattadır. Matthias isimli acımasız biri tarafından yönetilen bu grup kana susamışlıkları ile beraber, serumu ele geçirmek için her şeyi denemeye kararlıdır. Neville bu yaratıklarla savaşırken, karşısına Lisa’nın liderliğindeki ölümden kurtulmuş bir grup genç çıkar. Bu andan itibaren de dengeler değişmeye başlar.
Miracle Mile, nükleer savaşın başladığını öğrenen bir adamın yaşadıklarını konu ediyor. Harry Washello Los Angeles’da yaşayan bir müzisyendir. Harry, genç ve güzel bir kadın olan Julie’yi görür görmez aşık olur. Hayatlarında her şey yolunda giderken genç kadın birden ortadan kaybolur. Harry her yerde onu aramaya başlar. Bu sırada telefon kulübesindeki çalan telefona cevap veren Harry hayatının şokunu yaşar. Telefonda konuştuğu kişi nükleer bir savaşın başladığını ve füzelerin 70 dakika içerisinde şehre çarpacağını söyler. Bu haber karşısında ne yapacağını şaşıran Harry zaman dolmadan sevdiği kadını bulup şehri terk etmek için zorlu bir mücadeleye girişir. Steve De Jarnatt’ın yönetmenliğini ve senaristliğini üstlendiği filmin oyuncu kadrosunda Anthony Edwards, Mare Winningham, Lou Hancock, Mykelti Williamson, Kelly Jo Minter, Kurt Fuller gibi isimler yer alıyor.
1980’li yılların başında ortaya çıkan bir karşılıklı nükleer saldırı ihtimali gerçek olur. Olanları ABD’nin tutucu eyaletlerinden Kansas’ta yaşayanların gözünden izleriz. Nükleer füzeler ortalığı yıkıp geçirir, insanlar korkunç şekillerde can verir. Sonrasında olanlar ise daha da dehşet vericidir...
Testament, nükleer savaşın gerçekçi bir şekilde anlatıldığı bir film. Hikaye, ailesine bakmak için mücadele veren bir kadının gözünden anlatılıyor. San Francisco’da küçük bir banliyöde geçen hikayede nükleer savaşın ailenin ve orada yaşayan insanlar üzerindeki etkisi ele alınıyor. Carol Amen’ın romanından uyarlanan filmin yönetmen koltuğunda Lynne Littman oturuyor. Senaryosunu John Sacret Young’ın kaleme aldığı filmin oyuncu kadrosunda Jane Alexander, William Devane, Rossie Harris, Roxana Zal, Lukas Haas gibi isimler yer alıyor.
Genç hacker David Lightman için basit bilgisayar sistemlerine erişmek çocuk oyuncağıdır. Özellikle de sevgilisi Jennifer'ı etkilemek için harekete geçtiği zamanlarda. Son olarak evdeki bilgisayarından okul bilgisayarına erişip Jennifer'ı etkilemiş, ancak bir süre sonra bundan sıkılmıştır. Şimdiki hedefi ise bir oyun yapımcısının sistemine sızmaktır. David bu esnada farkında olmadan kendini hükümetin WOPR adlı programının sunucusunda bulur. WOPR Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından yönetilen ve olası bir nükleer savaş durumunda yaşanabilecekleri hesaplayan bir simülasyon programıdır. Bunun bir bilgisayar oyunu olduğunu düşünür ve biraz keyifli vakit geçirmek için bir savaş simülasyonuna başlar. Ancak bu hareketi ulusal bir nükleer misilleme korkusunun ortaya çıkmasına neden olur, işin en ilginç yanıysa neredeyse 3. Dünya Savaşı'nı başlatmak üzeredir...
Dr. Charles Forbin önderliğinde çalışmalarını sürdüren ekip, hükümet tarafından verilen bir görevi başarıyla tamamlar. Hükümetin gizli olarak yürüttüğü bu proje kapsamında ileri teknoloji ürünü gelişmiş bilgisayar tasarlamışlardır. Colossus ismini verdikleri bu bilgisayar, hem Amerika hem de müttefiklerinin nükleer silah sistemlerinin kontrolünü elinde bulunduracaktır. Olası bir nükleer savaş durumunda kontrolü eline alıp tehlikeyi sonlandıracak olan bu bilgisayar programı, onlara göre barışı sağlayacak kusursuz bir araçtır. Ne var ki Colossus bildiğimiz teknoloji ürünlerinden biraz farklıdır. Kendi aklı ve iradesi bulunan bilgisayar dünyada tek değildir. Colossus'un Guardian isimli Sovyet bir rakibi vardır ve kısa bir süre sonra kendi kararlarını vermeye başlayacaktır. Artık tek hedefi ise dünyanın kontrolünü ele geçirmektir...
Polonyalı yönetmen Piotr Szulkin’in imzasını taşıyan film, bir nükleer savaşın dünyadaki yaşamı bitirmesinden bir yıl sonra, yeraltında kurtuluşu arayan insanların mücadelesini konu ediniyor.
Bir nükleer savaş ortalığı kasıp kavurmuş, Kuzey yarımkürede hayat sona ermiştir. Bir Amerikan denizaltısı Avustralya’da demir atar. Bu bölgeye henüz felaket ulaşmamıştır ancak radyoaktif bulutların gelip hayatı yok etmesi için çok az zaman kalmıştır. Duruma bazı insanlar isyan ederken bazıları da hükümetin dağıttığı haplarla intiharı seçer. Bir umut ortaya çıkar ve denizaltıdaki Amerikalılar kendilerine ulaşan zayıf radyo sinyallerinin izinden giderek San Diego’ya doğru yola çıkarlar.
Gelecekteki kıyamet günlerini anlatan bir kitabın uyarlaması olan film, güçlü oyuncu kadrosuyla, en iyi satanlar listesindeki kitabın (The Road) gölgesinde kalmayacak gibi gözüküyor.
Kıyamet sonrası atmosferinde Amerika yangın yeridir. Bir baba ve oğlunun istikameti Amerika kıyılarıdır. Amerika’yı bir uçtan bir uca geçerken ellerindeki basit tüfekle yaşadıkları macerada esas problem zor hava koşullarında nereye gittiklerini bilmemeleri ve yollarına çıkan haydutlardır. Film bilim kurgu türünde olmasına rağmen Western türünde de öğeler taşımaktadır.
Akira Kurosawa'nın yönettiği, Cannes'da Altın Palmiye adayı olan Ikimono No Kiroku (Korku İçinde Yaşıyorum), Hiroşima'ya atılan atom bombası sonrası korkuyla yaşayıp ailesini Brezilya'ya göç etmeye ikna etmeye çalışan bir adamın öyküsünü konu ediniyor.
Jack Lemmon, Jane Fonda ve Michael Douglas, nükleer enerji kullanımının tehlikelerine ve televizyon haberlerinin gücüne dikkat çeken bu gerilim filminin başrollerinde.Alternatif enerji kaynakları hakkında raporlar hazırlayan gazeteci Kimberly Wells (Jane Fonda), nükleer santralde bir kazaya tanık oluyor. Kazayı halka bildirmek isteyen Wells, kendini komploların içinde bulunca, kazayı istemeyerek de olsa gizli tutmak zorunda kalıyor.1979 yılının en çok tartışılan filmlerinden biri olan The China Syndrome, ününü bir anlamda filmin gösterime girmesinden tam on iki gün sonra gerçekleşen Three Mile Island nükleer felaketine borçlu.
Milyarlarca insanın öldüğü büyük çaplı bir nükleer savaşın ardından hayatta kalmayı başaran bir grup insan, bu kabus dolu yeni dünyada umutlarını ve hayata tutunma azimlerini ayakta tutmaya çabalarlar.
İkinci Dünya Savaşı'nı yaşamış olan yaşlı bir çift, hükümetin dağıttığı kitapçıklardan faydalanarak inşa ettikleri sığınaklarında yaklaşmakta olan nükleer savaşı beklemektedirler.
Bay ve Bayan Shizuma, yeğenleri Yasuko ile beraber Hiroşima'nın kalıntıları arasında yollarını bulmaya çalışmaktadırlar. Nükleer saldırıdan beş yıl sonra, savaş mağdurlarının toplandığı bir köyde yaşayan bu aile, iç meselelerinin dışında radyasyon kaynaklı hastalıklarla da mücadele etmek durumunda kalırlar.
İngiltere'nin Sheffield kentinde, ABD ile Sovyetler arasında yükselen nükleer gerilimi takip eden bir grup insan, işlerin ciddileşmesi ve bir nükleer savaşın patlak vermesi üzerine korkularıyla yüzleşmek durumunda kalırlar.
Soğuk Savaş geriliminin tırmandığı bir dönemde, makinelerden kaynaklanan bir hata sonucunda bir grup atom bombası ABD'den Moskova'ya gönderilir. Bu durumun yanlışlık sonucu ortaya çıktığına Sovyetler'i ikna etmeye çalışan Amerikan Başkanı, bombalarla mücadele etmeleri için Sovyetler'e destek vermeye karar verir.
Alexander, bir gazeteci, bir oyuncu ve bir filozoftur. Yakınlarda gerçekleşecek olan doğum gününde tüm aile bir araya gelmeye karar vermişlerdir. Bu doğum günü Alexander ile oğlu arasında oldukça geniş kapsamlı bir diyaloğun başlamasına sebep olacaktır. Ancak vakit akşam olmaya başlayınca start alacak olan bir nükleer savaş bu kişisel hesaplaşmayı başka bir boyuta taşıyacaktır.
Sinemanın en büyük ustalarından Andrey Tarkovski'nin sinemaya veda filmi.
Soğuk Savaş döneminde Ruslara saldırmak için bahane aramakta olan çılgın general Jack D. Ripper, Rusların 'Amerikan halkının vücut sıvılarını kirlettiği' gerekçesiyle SSCB'ne sürpriz bir nükleer saldırı yapmaya karar verir. Nükleer silahlarla yüklü bir Amerikan uçağı Rus sınırına yakın bir bölgede Soğuk Savaş döneminin tipik devriye uçuşlarından birini yapmaktayken mürettebat Ripper'dan SSCB'ne saldırı emrini alır. Bu esnada Amerikan Başkanı Pentagon'daki danışmanlarıyla bir toplantı yaparak durumu değerlendirir. Savaş yanlısı general Turgidson bu durumun Komünizmle hesaplaşmak için güzel bir fırsat olduğu görüşündedir. Fakat Rus büyükelçisi DeSadesky Amerikan makamlarına Rus savunma teknolojisinin geldiği son noktanın ürünü olan 'Doomsday Device'dan bahsettiğinde ve Başkan'ın danışmanlarından eski Nazi bilim adamı Dr. Strangelove buluşun varlığını onayladığında durum daha da tehlikeli bir hal alır; 'Doomsday Device', SSCB'ne yapılacak herhangi bir nükleer saldırıda dünyadaki tüm canlıların yok olmasını sağlayacak bir karşı tehdit silahıdır...IMDb: 8,4
Hep eski filmler birkaçına baktım kaliteleri çok dusuk
War. War never changes.