Hepimizin Güvendiği Bir Yöntem Olan Kalori Saymak Gerçekten İşe Yarıyor mu?

Kalori saymak gerçekten sanıldığı gibi işe yarıyor mu? Her pazartesi kesin diyete başlıyorum diye sözler veriyoruz ama buna biz bile inanmakta güçlük çekiyoruz. Sonucunda ise salı günü kendimizi, abur cubur yerken buluyoruz. Şans eseri oldu da diyete başlayıp, istikrarla devam ettirdik diyelim. Peki uyguladığımız yöntemler ne kadar doğru. Hepimizin hakim olduğu kalori saymak neden işe yaramıyor? İçeriğimizde anlatıyoruz.👇

Diyete başlamaya karar verdiğimiz de ilk yaptığımız şey hemen telefonumuza bir uygulama indirip, yediğimiz her şeyin kalorisini hesaplamaya başlamak olur.

Yaşınızı, boyunuzu, şu anki kilonuz gibi bilgilerinizi alan bu uygulamalar, size yiyeceklerin kalorileri hakkında bilgi verir. Bundan sonraki adım da sizin işiniz kolaydır. Yaktığınız kaloriden daha fazla kalori alırsanız, kilo alırsınız. Bunun tersi bir durumda kilo verirsiniz. Peki yapacağımız işlem bu kadar kolayken neden ısrarla kilo veremeyiz? Ya da kilo vermek gerçekten bu kadar kolay mı?

Uzmanlara göre, kalori sayarak kilo vermek kolay bir şey değil. Yediklerini takip etmek, geçici bir kilo kaybı yaşatsa da kalıcı bir çözüm olmuyor.

Uygulamalarla veya kendiniz yediklerinizin kalorilerini takip etseniz de, kaybettiğiniz enerji ve aldığınız enerji tutarlı olmayabilir. Yani uzmanlar ne kadar fazla kalorili şeyler yerseniz, o kadar kilo alırsınız veya ne kadar az kalorili şeyler yerseniz o kadar kilo verirsiniz gibi bir görüşü doğru bulmuyorlar. Peki bu kalori olayı nereden çıktı?👇

19. yüzyılın sonlarına doğru Amerikalı bilim insanı, Wilbur Olin Atwater yiyecekleri ısıtarak ve patlatarak vücudumuza giren enerji miktarını ölçmeye çalışır.

Bu enerji miktarını ölçmek için bomba ya da patlamalı kalorimetre adında bir cihaz kullanıyor. Bu cihazın içine biraz yiyecek koyarak, yiyeceğe elektrik veriyor. Yani bir nevi patlatıyor. Cihazın içinde bulunan su, yiyeceğin enerjisinin yüksekliğine göre ısınıyor. Kalori denilen şey 1 mm (milimetre) suyun sıcaklığını 1°C (santigrat derece) yükseltebilmek için gerekli enerji birimidir. Yiyecek ambalajlarındaki kaloriler de kilokaloridir. Bu da 1 litre suyun sıcaklığını 1 derece yükseltmek için gerekli enerji miktarını ifade eder.

Atwater, bu yiyecekleri tüketen insanların dışkılarını da alıp, bunlara da bir şekilde ısıtma işlemi uyguluyor ve katılımcıların yedikleri besindeki ve dışkılarındaki enerji farkına dayanarak Atwater şunları söylüyor;

1 gram yağda 9 kalori, 1gram karbonhidratta 4 kalori, 1 gram proteinde ise yine 4 kalori mevcuttur. Günümüzde kullandığımız kalori hesabı da bu hesaba dayanmaktadır. Burada ki problemin temeli, biz insanların bir kalorimetre olmadığı ve yediğimiz her şeyin de eşit olmamasından kaynaklanır.

Araştırmacı fizyolog David Bear, Atwater'ın sistemini birçok yiyeceğe uyguladığınızda, sistemin çöktüğünü fark edebileceğimizi söylüyor.

Bear, 'Atwater'ın uyguladığı bu sistemde farklı gıdaların, bizim sindirim sistemimizde nasıl gezindiğini ve bedenimizin bu besinleri nasıl sindirdiği de dikkate alınmıyor' diyor.

Kuruyemiş yediğimizde ve bu gıdalarında yağ bakımından oldukça zengin olmasıyla, kalori takip uygulamalarımıza birkaç tane fındık eklersek, günlük kalori hedefimizi aştığımızı söyler.

Ancak araştırmalara göre, bu kalorilerin hepsini bedenimiz kullanmıyor. Bu gıdalardaki yağ moleküleri bizim sindiremediğimiz bir tür liften yapılmış ve hücre duvarlarına hapsolmuştur. Bizim sindirim sistemimiz de, bu yağları parçalayarak kullanacak bir donanıma sahip değil.

Başka bir araştırmada da, badem ağırlıklı beslenen katılımcıların, dışkıları incelendiğinde bademde bulunan yağ moleküllerinin çoğunun parçalanmadan atıldığı gösterilmiştir.

Araştırmalarını sonucunda varılan nokta; tüm gıdalar aynı ölçüde sindirilmez. Bu sadece kuruyemişlerle sınırlı değildir.

İnsan bedeni fasulyedeki nişasta ve şekere ulaşma konusunda da çok iyi değildir. Kuruyemişte olduğu gibi, bu besinlerinde molekülleri lifli hücre duvarlarının arkasında korumalı durumda bulunması nedeniyle içindeki yağ ve proteine ulaşmamızı engeller.

Bunun yanında bir de pişirme konusu var. Atwater'ın sisteminde bu da dikkate alınmıyor.

Pişirilmiş bir gıdadan aldığınız enerji genellikle, yemek içindeki enerji miktarından çok daha fazladır. İşlendiğinde gıda içindeki mikro besinleri yani yağ ve molekülleri daha kolay sindirebiliyoruz.

Başka bir önemli konu ise, her insanın gıdalardaki enerjiyi kullanma verimi farklıdır. Bunun en önemli göstergesi ise her insanın mikrobiyomunun farklı olmasıdır.

Bazı mikroplar sayesinde yiyeceklerden daha fazla enerji alırken, bazı mikroplar bu enerjiyi bizden alırlar. Yani mikrobiyom dengesi de aldığımız kalori miktarını da doğrudan etkileyen bir faktör.

Kalori saymak yerine, yediğiniz besinlerin takibini yapmak tabii ki bazı insanlar için faydası olabilir. Ancak bu durumun kalori sayısıyla bir bağlantısı yoktur.

Uzmanlar bir not defterine, kalori sayısından bağımsız bir şekilde yediklerinizi not ettiğinizde, kilo kaybı yaşadığınızı görebileceğinizi söylüyorlar. Çünkü burada asıl belirleyici olgu istikrar ve yediklerinize dikkat etmeniz. Kilo vermenin en doğru yolu yediğiniz besinlere dikkat etmek ve bunu spor ile desteklemek.

Ben sanırım 6 kere, kalori sayarak bir diyete başladım ve sonu hüsranla bitti. Siz kalori sayarak kaç diyete başladınız? Yorumlara cevabı yazmayı unutmayın!

Bu içerikler de ilginizi çekebilir. 👇

Bir Televizyon Programından Daha Fazlası: Sosyal Deney Olarak Susam Sokağı
Evde Kalmanın ve Hareketsiz Yaşamın Getirisi: Oturma Hastalığı
Dilimizde Anlamı Olmayan Ama Aşk ve Sevgi Duygularını Bir Başka İfade Eden Yabancı Kelimeler
Evde Boş Oturmak Yok! Spor Motivasyonu Sağlamanız İçin 10 Adım💪
40 Paralık Hak! Cumhuriyet Tarihimizin İlk Öğrenci Eylemi

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Beklenen Gün Geldi: Birbirinden Ünlü İsimler Saygı1 Formatının İkinci Konuğu Sertab Erener İçin Sahneye Çıktı!