“Hepimizin Bir Dünyası Var!” Peki Sürdürülebilir Bir Dünya mı?

ÇEVREFEST’in açılışında konuşan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Mehmet Özhaseki, “Dünyada olan biten her şeyden ‘bize ne’ diyemeyiz. Muson Asyası’nda meydana gelen bir atık da Pasifik kıyılarında israf edilen su da, Kuzey Afrika'da karbon salınımıyla atmosferi kirleten bir ortam, birbirinden bağımsız değil ve ortak evimiz dünyayı kirletmeye devam ediyor.” dedi. Bakan Özhaseki, bugün en çok konuşan, en güçlü gözüken ülkelerin dünyayı kirletmeye devam ettiğine vurgu yaparak, “Bizim ülkemizin ciddi bir sorumluluğu olmamasına rağmen, çevrenin bize bir emanet olduğu düşüncesiyle hem kirletmemeye gayret ediyoruz hem de bir taraftan kalkınmamızı sağlıyoruz. Ana hedefimiz; kalkınmamızı sağlayacağız ama hiçbir şekilde çevreyi de kirletmeyeceğiz.” ifadelerini kullandı.

Kurulan stantlarda ilham verici teknolojiler sergilendi, iklim tüneli gibi deneyimsel unsurlarla “mesele” görselleştirildi, üniversiteler zihin açıcı sunumlar yaptı. Zirve halkın konuya ilgisi açısından umut vericiydi.

Prof. Dr. Uğur Batı’nın hem Onedio Yazio sayfasındaki 'Hepimizin Bir Dünyası Var!' başlıklı yazısı ile 'Çevre, iklim değişikliği, gelecek ve bir sürü soru!' yazısındaki soruların cevaplarını araştırdım. Uğur Batı Hocanın her iki yazsından ilhamla aşağıdaki cevapları Onedio okurlarına sunuyorum.

İklim değişikliğiyle mücadelede yaratıcı olmak, yenilikçi çözümler üretmek ve geleneksel yöntemlerin ötesine geçmeyi gerektirir.

Yeni teknolojiler geliştirmek, sürdürülebilir enerjiye yatırım yapmak ve toplumun her kesimini bilinçlendirmek bu süreçte önemlidir. Yaratıcı yaklaşımlar, bireylerin çevre dostu davranışlara yönlendirilmesi ve bu davranışların sosyal norm haline getirilmesi ile desteklenebilir.

Psikolojik faktörler, iklim değişikliğiyle mücadelede farkındalık ve davranış değişiklikleri yaratmada kritik bir rol oynar. Çevre dostu davranışlar, eğitim, bilinçlendirme kampanyaları ve liderlerin örnek davranışlarıyla teşvik edilebilir. Bireylerin bu konuda harekete geçmeleri için destekleyici ortamlar oluşturulmalıdır.

İklim değişikliği, kentsel dayanıklılığı etkileyen bir faktördür. Şiddetli hava olayları, artan sıcaklıklar ve deniz seviyesinin yükselmesi gibi etkiler, kentlerin altyapılarına zarar verebilir. Kentsel dayanıklılığı artırmak için sürdürülebilir şehir planlaması, acil durum planları ve toplumsal farkındalık programları gereklidir.

Toplumun iklime ve doğaya uyum sağlaması için eğitimler ve kampanyalar düzenlenmelidir. Bu eğitimler, çevre bilinci ve sürdürülebilirlik konularını kapsamalı, kampanyalar ise geniş kitlelere ulaşmayı hedeflemelidir. Ayrıca, sürdürülebilir tarım, enerji tasarrufu, geri dönüşüm ve atık yönetimi konularında halkı bilinçlendirmek önemlidir.

Paris Anlaşması, Türkiye'nin iklim değişikliğiyle mücadeledeki taahhüdünü gösterir. Bu anlaşma, küresel sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelere göre 2°C'nin altında tutmayı hedefler. Türkiye, sera gazı emisyonlarını azaltma, yenilenebilir enerjiye yatırım yapma ve iklim değişikliğine karşı direnç geliştirme yükümlülüklerini üstlenmiştir.

Sıfır atık yaşam tarzı için bazı pratik öneriler: Tek kullanımlık ürünler yerine tekrar kullanılabilir ürünler tercih edin, alışveriş yaparken fazla ambalajlı ürünlerden kaçının, gıda israfını önleyin, geri dönüşüm kurallarını öğrenin ve kompost yapın. Bu adımlar, ekonomik sürdürülebilirliği de olumlu yönde etkiler.

Toplumu bilinçlendirmek ve sıfır atık kültürünü yaygınlaştırmak için eğitim kurumlarında dersler ve projeler geliştirilebilir, medya kampanyaları düzenlenebilir ve yerel yönetimlerin desteğiyle bilgilendirici etkinlikler yapılabilir. Sıfır atık stratejileri, ekonomik sürdürülebilirlik açısından da olumlu etkiler yaratır.

Küresel ısınmanın etkilerini anlamak için disiplinlerarası araştırmalar yapılmalıdır. Bu araştırmalar, iklim değişikliğinin farklı coğrafi bölgelerdeki etkilerini ve toplumsal sonuçlarını incelemelidir. Bu tür araştırmalar, devlet destekleri, uluslararası fonlar, özel sektör yatırımları ve üniversite bütçeleriyle finanse edilebilir.

İklim krizine uyum sağlama sürecinde toplumlar ve politikacılar kritik bir rol oynar. Toplumlar sürdürülebilir yaşam tarzlarını benimsemeli ve çevre dostu uygulamalara yönelmelidir. Politikacılar ise, iklim değişikliğiyle mücadele politikalarını geliştirip uygulamalıdır. Zorlukların aşılması için uzun vadeli ve kararlı bir yaklaşım gereklidir.

Gelecekteki küresel ısınma senaryolarını değerlendirirken sera gazı emisyonları, enerji tüketimi, teknolojik gelişmeler, politik ve ekonomik politikalar, nüfus artışı ve doğal kaynak kullanımı gibi faktörler göz önünde bulundurulmalıdır.

Bu faktörlerin etkileşimleri, karmaşık ve çok yönlüdür, bu yüzden kapsamlı bir değerlendirme gereklidir.

Enerji verimliliğini artırmak, yenilenebilir enerjiye geçmek, fosil yakıt kullanımını azaltmak, sürdürülebilir tarım ve gıda tüketimi uygulamak ve atık yönetimini iyileştirmek karbon ayak izini azaltmanın en etkili yollarıdır. Bireysel olarak enerji tasarruflu cihazlar kullanmak, toplu taşıma veya bisiklet tercih etmek, yerel ve mevsimsel gıdalar tüketmek, geri dönüşümü desteklemek ve su tüketimini azaltmak da önemli adımlardır.

Enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kullanımı, sürdürülebilir tarım ve ormancılık, karbon azaltma teknikleri, ulaşımda emisyonların düşürülmesi ve atık yönetimi düşük karbonlu gelişme stratejilerinin temel alanlarıdır. Bu stratejiler hükümet politikaları, teşvikler, regülasyonlar ve kamu-özel sektör iş birlikleriyle hayata geçirilebilir. Eğitim ve bilinçlendirme kampanyaları da toplumsal farkındalığı artırır.

Ormanların korunması, ağaçlandırma projeleri ve sürdürülebilir orman yönetimi, karbon emisyonlarını azaltmada kritik öneme sahiptir. Uluslararası iş birliği, fonlar ve teknik destek bu çabaları destekleyebilir. Karbon kredileri gibi mekanizmalar ekonomik teşvikler sunar. Bilimsel araştırmalar ve veri paylaşımı, ormanların karbon emilim kapasitelerini artırmada etkili stratejiler geliştirilmesine yardımcı olur.

Enerji, ulaşım, inşaat, tarım ve sanayi sektörlerinde enerji verimliliği ve temiz enerji kullanımının artırılması gerekmektedir. Elektrikli araçların yaygınlaştırılması, toplu taşıma sistemlerinin geliştirilmesi, enerji verimli binaların inşası, sürdürülebilir tarım uygulamaları ve enerji verimliliği sağlayan sanayi teknolojileri desteklenmelidir.

Düşük karbonlu ekonomiye geçiş bazı sektörlerde istihdam kaybına yol açabilirken, yeşil iş alanlarında yeni istihdam olanakları yaratabilir. Eğitim ve yeniden beceri kazandırma programları, yeşil işler için teşvikler ve sosyal koruma politikaları bu geçişin olumsuz etkilerini dengeleyebilir. Yeşil ekonomi alanında Ar-Ge yatırımlarının artırılması ve küçük işletmelerin desteklenmesi de bu süreçte önemlidir.

Toplumların bilinçlenmesi ve katılımı, düşük karbonlu gelişme modelinin başarısını artırır. Eğitim ve farkındalık kampanyaları, bireylerin ve işletmelerin düşük karbonlu çözümleri benimsemelerini teşvik eder. Toplumsal katılım, yerel düzeyde yenilikçi projelerin geliştirilmesi ve uygulanmasında da önemli bir rol oynar.

Yeşil ekonomi, kaynak verimliliği, düşük karbon emisyonları, yenilenebilir enerji kullanımı ve doğal kaynakların korunmasını ön planda tutar. Geleneksel ekonomi ise çevresel etkileri göz ardı eden, fosil yakıtlara dayalı ve kaynak tüketimine odaklanan bir yaklaşımdır. Yeşil ekonomi, ekonomik büyüme ile çevresel koruma arasındaki dengeyi sağlamayı hedefler.

Vergi indirimleri, sübvansiyonlar, Ar-Ge yatırımları, eğitim ve beceri geliştirme programları gibi teşvikler, geleneksel endüstrilerin dönüşümü ve yeşil iş alanlarının oluşturulması için önceliklidir. Çevre dostu teknolojilerin ve yenilikçi projelerin desteklenmesi, sürdürülebilir iş modellerinin benimsenmesi ve yeşil ekonomiyi teşvik eden yasal düzenlemeler gereklidir.

Enerji verimli binalar, yenilenebilir enerji kaynakları, elektrikli araçlar ve toplu taşıma sistemleri, yeşil alanlar ve geri dönüşüm sistemleri, akıllı şehir teknolojileri gibi uygulamalar, enerji tüketimini azaltarak daha temiz ve sürdürülebilir şehirler kurmayı amaçlar.

Sürdürülebilir tarım ve sanayi uygulamaları, yenilenebilir enerji yatırımları, atık yönetimi ve geri dönüşüm sistemlerinin geliştirilmesi, çevre dostu politikalar ve regülasyonlar, toplumsal farkındalık ve çevre dostu tüketim alışkanlıklarının teşviki, doğaya zarar vermeyen bir ekonomi kurmayı amaçlar.

Şehirlerin yağmur suyunu emerek depolayan ve tekrar kullanabilen bir yapıya sahip olması hedeflenir. Bu konseptte, yeşil alanlar, su geçirgen yüzeyler, yağmur suyu toplama sistemleri ve doğal drenaj alanları kullanılır. Sünger şehirler, su taşkınlarını önleyerek su kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlar ve şehirlerin dayanıklılığını artırır.

Kentsel dayanıklılığı artırmak için doğru stratejileri geliştirmek, yeşil altyapı çözümlerini benimsemek, enerji verimliliğini artırmak ve toplumsal farkındalığı artırmak gerçekten önemli. Yenilikçi teknolojiler ve akıllı şehir uygulamaları da bu hedeflere ulaşmada kritik bir rol oynayabilir. Bu stratejilerle şehirler, iklim değişikliğine karşı daha dirençli hale gelirken, sürdürülebilir bir gelecek için daha hazırlıklı olabilirler.

Yağmur suyunu biriktirip kullanmak, su kaynaklarını daha sürdürülebilir bir şekilde yönetmenin önemli bir yoludur. Bu uygulama sayesinde su tasarrufu sağlanabilir, su maliyetleri düşürülebilir ve su taşkınlarının önüne geçilebilir. Ayrıca, bitkilerin sulanması için de ek bir su kaynağı sağlayarak, yeşil alanların korunmasına katkıda bulunabilir.

Doğacı zekâ, doğayla olan bağlarımızı güçlendiren ve doğadaki unsurları anlamamızı sağlayan bir zeka türüdür. Bu zekâ türünü geliştirmek için eğitim sistemlerinde değişiklikler yapılabilir ve doğa ile etkileşimi artıran aktivitelere daha fazla önem verilebilir. Bu sayede, bireylerin doğaya olan duyarlılığı ve çevresel farkındalığı artabilir.

Şehir planlamasında ve mimarisinde doğacı zekayı kullanmak, yeşil alanların korunmasını ve artırılmasını sağlayabilir. Bu yaklaşım, şehirlerin daha sürdürülebilir olmasına ve doğal afetlere karşı daha dayanıklı olmasına yardımcı olabilir. Yeşil çatılar, dikey bahçeler ve doğayla uyumlu tasarımlar gibi uygulamalar, bu hedeflere ulaşmada önemli rol oynar.

Doğacı zekanın bireylerin zihinsel sağlığı ve genel refahı üzerinde olumlu etkileri olduğu bilinmektedir. Doğa ile etkileşim, stresi azaltır, zihinsel yorgunluğu giderir ve genel mutluluğu artırır. Bu nedenle, doğada vakit geçirmek ve doğayla uyumlu yaşamak, insanların daha sağlıklı ve dengeli bir yaşam sürmelerine yardımcı olabilir.

Toplumların doğayla olan bağlarını güçlendirmek için çeşitli adımlar atılabilir. Çevre eğitimi ve doğa farkındalığı artırılabilir, şehirlerde yeşil alanlar ve doğal yaşam alanları korunabilir ve doğa ile etkileşimi artıran etkinlikler teşvik edilebilir. Bu adımlar, insanların doğaya olan bağlarını güçlendirebilir ve çevreye daha duyarlı bir yaşam tarzı benimsemelerine yardımcı olabilir.

Tatlı su kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi, su krizini hafifletmek için gerçekten kritik bir öneme sahip. Su kaynaklarının etkin kullanımı, su tasarrufu, su kirliliğinin önlenmesi ve suyun geri dönüşümü gibi stratejiler, su kıtlığı yaşayan bölgelerde suyun adil ve verimli dağıtımını sağlayabilir. Tarım ve sanayide su tasarruflu teknolojilerin kullanılması, su israfının önlenmesi ve suyun yeniden kullanımı gibi önlemler, küresel su krizine çözüm bulmada önemli bir rol oynar.

Deniz biyolojik çeşitliliğinin korunması, ekosistem dengesini sağlamak için hayati öneme sahiptir. Her türün ekosistem içinde belirli bir rolü vardır ve bu rollerin korunması, ekosistemin sağlıklı işlemesini sağlar. Sağlıklı deniz ekosistemleri, balıkçılık, turizm ve ilaç endüstrisi gibi sektörlerin sürdürülebilirliği için de kritik öneme sahiptir. Ayrıca, sağlıklı deniz ekosistemleri, iklim düzenlemesine de katkıda bulunur ve iklim değişikliğine karşı dirençli olmamıza yardımcı olabilir.

Şehir ısı adası etkisini azaltmak için mevcut şehir planlaması ve mimaride yenilikçi yaklaşımlar kullanılabilir.

Yeşil çatılar, dikey bahçeler, su geçirgen yüzeyler ve geniş yeşil alanlar gibi uygulamalar, şehir ısı adası etkisini azaltmada etkili olabilir. Ayrıca, binaların enerji verimliliğini artırmak için yalıtım malzemelerinin kullanılması ve doğal havalandırma sistemlerinin teşvik edilmesi de önemlidir. Şehir planlamasında yeşil koridorlar ve parkların artırılması da şehir ısı adası etkisini azaltmada önemli bir rol oynar.

Şehir ısı adası etkisi, toplumsal sağlık üzerinde olumsuz etkilere yol açabilir. Yüksek sıcaklıklar, sıcak çarpması, solunum yolu hastalıkları ve kalp krizi riskinin artması gibi sağlık sorunlarına neden olabilir. Bu nedenle, yeşil alanların ve kentsel ormanların artırılması, şehirlerdeki hava kalitesini iyileştirerek insan sağlığını olumlu yönde etkileyebilir. Ayrıca, yeşil alanlar, biyolojik çeşitliliği artırır ve insanların fiziksel ve zihinsel sağlığına katkıda bulunabilir.

Sera etkisinin azaltılması için bireysel olarak yapabileceğimiz birkaç adım var. Enerji tasarrufu yapmak, yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmak, toplu taşımayı tercih etmek ve sürdürülebilir ürünleri tercih etmek gibi adımlar, karbon ayak izimizi azaltmamıza yardımcı olabilir. Ancak, küresel ölçekte etkili olabilmek için, hükümetlerin ve endüstrilerin de sera gazı emisyonlarını azaltmak için ciddi önlemler alması gerekmektedir. Bu önlemler arasında, fosil yakıt kullanımını azaltmak, yeşil enerjiye yatırım yapmak ve ormansızlaşmayı durdurmak gibi stratejiler yer almaktadır.

Yenilenebilir enerji teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, enerji güvenliğini ve sürdürülebilirliği artırır, böylece fosil yakıtlara olan bağımlılığı azaltır. Çocukların iklim değişikliğine dair bilinçlendirilmesi, onların çevresel sorumluluklarını şekillendirir ve sürdürülebilir davranışlar geliştirmelerine yardımcı olur. Erken yaşta çevre bilinci kazanan çocuklar, gelecekte çevre dostu alışkanlıklar edinir, iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol alır ve çevre koruma konularında liderlik yapabilirler. Bu, toplumun genel çevresel farkındalığını artırarak daha sürdürülebilir bir gelecek için olumlu bir etki yaratır.

İklim değişikliği, çocukların fiziksel ve zihinsel sağlığı üzerinde çeşitli olumsuz etkiler yaratır. Artan sıcaklıklar ve hava kirliliği, solunum yolu hastalıkları ve alerji riskini artırabilir. Ekstrem hava olayları, çocukların güvenliğini ve yaşam koşullarını tehdit eder. Ayrıca, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan stres ve travma, çocukların zihinsel sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu durumlar, çocukların gelişimini ve genel sağlık durumunu ciddi şekilde etkileyebilir. Çocukların sağlıklı bir şekilde büyümelerini ve gelecekte aktif ve sağlıklı bireyler olmalarını sağlamak için iklim değişikliğiyle mücadele etmek önemlidir.

Sera etkisinin azaltılması için bireysel olarak enerji tasarrufu yapmak, yenilenebilir enerji kullanmak, toplu taşıma ve bisiklet gibi çevre dostu ulaşım yöntemlerini tercih etmek, geri dönüşüm yapmak, sürdürülebilir ürünler tüketmek ve karbon ayak izimizi azaltacak yaşam tarzlarını benimsemek gibi adımlar atabiliriz. Bu bireysel çabalar, küresel ölçekte sera gazı emisyonlarının azalmasına, enerji tüketiminin düşmesine ve genel olarak çevre üzerindeki olumsuz etkilerin azalmasına yol açabilir.

Sanayi devriminden günümüze sera gazı emisyonlarının artışı, fosil yakıtların aşırı kullanımı, endüstriyel tarım ve ormansızlaşma gibi faktörlerden kaynaklanmaktadır. Geleceğe yönelik olarak, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişi hızlandırmak, enerji verimliliğini artırmak, sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik etmek, ormanları korumak ve yeniden ağaçlandırma projelerini desteklemek gereklidir. Ayrıca, karbon emisyonlarını azaltacak yasal düzenlemeler yapmak ve küresel iş birliğini güçlendirmek önemlidir. Yenilenebilir enerji kaynakları, sera gazı emisyonlarının azaltılmasında kritik bir rol oynar. Güneş, rüzgâr, hidroelektrik ve jeotermal enerji gibi yenilenebilir kaynaklar, fosil yakıtlara kıyasla çok daha az karbon emisyonu üretir. Bu enerji kaynaklarının kullanımı, enerji üretiminde çevresel etkileri azaltır ve iklim değişikliği ile mücadelede önemli bir katkı sağlar. Ayrıca, yenilenebilir enerji teknolojilerinin gelişmesi ve yaygınlaşması, enerji güvenliğini ve sürdürülebilirliği de artırır.

Çocukların iklim değişikliğine dair bilinçlendirilmesi, onların çevresel sorumluluklarını şekillendirir ve sürdürülebilir davranışlar geliştirmelerine yardımcı olur. Erken yaşta çevre bilinci kazanan çocuklar, gelecekte çevre dostu alışkanlıklar edinir, iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol alır ve çevre koruma konularında liderlik yapabilirler. Bu, toplumun genel çevresel farkındalığını artırarak daha sürdürülebilir bir gelecek için olumlu bir etki yaratır.

İklim değişikliği, çocukların fiziksel ve zihinsel sağlığı üzerinde çeşitli olumsuz etkiler yaratır. Artan sıcaklıklar ve hava kirliliği, solunum yolu hastalıkları ve alerji riskini artırabilir. Ekstrem hava olayları, çocukların güvenliğini ve yaşam koşullarını tehdit eder. Ayrıca, iklim değişikliği nedeniyle yaşanan stres ve travma, çocukların zihinsel sağlığını olumsuz etkileyebilir. Bu durumlar, çocukların gelişimini ve genel sağlık durumunu ciddi şekilde etkileyebilir. Çocukların iklim değişikliğiyle mücadelede aktif rol almalarını sağlamak için eğitim programları ve farkındalık kampanyaları düzenlenebilir. Okullarda iklim değişikliği konuları müfredata dahil edilmeli ve çocuklara çevre dostu alışkanlıklar kazandırılmalıdır. Ayrıca, çocukların çevre projelerine katılımı teşvik edilmeli ve onların fikirlerini ifade etmelerine olanak tanınmalıdır. Aileler ve toplum liderleri, çocuklara çevre koruma konusunda rol model olmalı ve onlara ilham vermelidir.

Bir tohumun toprağa düşmesinden olgun bir bitkiye dönüşmesine kadar geçen süreç, doğanın döngüselliği ve yenilenmesi açısından önemli dersler sunar. Bu süreç, doğanın kendini sürekli olarak yenileme ve döngüsel bir denge içinde var olma kapasitesini gösterir. Ayrıca, yaşamın sürekliliği, büyüme ve gelişme süreçlerinin sabır ve zaman gerektirdiğini vurgular.

Bu, insanların doğaya saygı duyması ve doğal döngüleri koruma gerekliliği hakkında önemli bir farkındalık yaratır. Modern tarım yöntemleri, yüksek verimlilik ve hızlı büyüme sağlasa da genellikle kimyasal gübreler ve pestisitler kullanarak toprağın doğal yapısını bozabilir. Geleneksel ve sürdürülebilir tarım yöntemleri ise, organik gübreler, doğal pestisitler ve döngüsel ekim gibi uygulamalarla toprağın sağlığını korur ve ekosistem dengesini destekler. Sürdürülebilir tarım, biyolojik çeşitliliği artırır ve toprak verimliliğini uzun vadede koruyarak, tohumların daha sağlıklı büyümesini sağlar.

Bir tohumun büyüme süreci, çocukların eğitiminde birçok açıdan metafor olarak kullanılabilir. Tohumun filizlenmesi ve büyümesi, öğrenme sürecinin sabır ve zaman gerektirdiğini gösterir. Doğru koşullar sağlandığında, her tohumun büyüyüp gelişebileceği anlatılarak çocuklara umut verilebilir. Ayrıca, tohumun dönüşümü, çocukların potansiyelini keşfetmelerini ve gelişmelerini teşvik eder. Bu metafor, çocuklara kendi yeteneklerine güvenmeyi, sabırlı olmayı ve sürekli olarak kendilerini geliştirmeyi öğütler.

Kaynak:

Hepimizin Bir Dünyası Var!

Prof. Dr. Uğur Batı

Çevre, iklim değişikliği, gelecek ve bir sürü soru!

Prof. Dr. Uğur Batı

Water – at the center of the climate crisis

Çevre, şehircilik ve iklim değişikliği bakanı Mehmet Özhaseki, Türkiye’nin 22 yıldır çevre konusunda yaptığı çalışmaları açıkladı

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
"Bir Evim Varsa Onun Sayesinde": Hakan Meriçliler'den Vural Çelik Tartışmasında Gülse Birsel'e Büyük Destek!