Yoğun bir iş gününün ardından eve geldik ve telefondan günlük haberlere bakıyoruz. Başlıklarda; ekonomik kriz, çocuk- kadın cinayetleri, hırsızlık vs…Başlıkları okurken düşüncelerimizde kocaman bir boşluk hissediyoruz. Tekrar tekrar aynı yeri okuyoruz. Hissettiğimiz duyguları tanımlayamıyoruz ya da hissediyor muyuz?, En son ne okuyorduk hatırlayabiliyor muyuz?
Kendimizi güvende hissetmediğimizde ve sürekli tetikte olduğumuzda stres hormonlarımız yükselir. Stres hormonlarının yükselmesiyle birlikte;
- Dikkat sorunları
- Hafıza sorunları
- Uyku sorunları
- Sinirlilik
- Uzun vadeli fiziksel problemler ortaya çıkar.
Evrimsel sürece baktığımızda, ilk çağlarda kendini tehlikede hissetme sebepleri genelde vahşi bir hayvandı. Yani fiziksel bir tehlikenin varlığı bizi harekete geçiriyordu. Ancak içinde yaşadığımız dönemde güvenli alanımızı bozan her türlü dolaylı tehlike, bize tehlikedeymiş hissi veriyor.
Porges, bireyin göreceli tehlike ve güvenliği değerlendirme kapasitesini nöro-algı olarak adlandırmıştır. İçinde bulunduğumuz durumları ve karşılaştığımız insanları istemsiz bir şekilde inceler ve tehlikeli olup olmadıklarına dair bir algı oluştururuz. Tehlikeli olduğuna karar verdiğimiz durumlarda da önce sosyal destek ararız. Sosyal destek bulamadığımızda, savaş ya da kaç, donakalma tepkilerini veririz.
Sosyal anlamda destek bulabilmenin yolu, savunma sistemlerini bir süreliğine kapatmak ve kendini güvende hissetmekle mümkün olur. Ancak kendimizi sürekli tehdit altında ve bir şeyler için savaşır durumda hissettiğimizden sosyal destek pek mümkün olmaz. Toplum içinde kutuplaşmalar oluştuğundan, savaş-kaç tepkilerinde başarısız duruma düşen bireyler donakalma tepkisi verir ve hissizleşirler.
hepsinin tek bir sebebi var insallah kurtulacaz en kisa surede