Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü nasıla katlanabilir.
-Nietzsche
Viktor Frankl, bu alıntıyı insanın anlam arayışı kitabında kullanmıştır ve şunu da eklemeden geçemeyeceğim. Frankl’a göre, yaşamak acı çekmektir ve hayatta kalmak acıda bir anlam bulmak demektir. 20. yüzyıl psikiyatrlarından Viktor Frankl, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir toplama kampına götürülmüştür. Buradaki koşullar düşünüldüğünde, fiziksel olarak çökmenin haricinde psikolojik durumu hayal etmek oldukça zordur. Hatta kamptan kurtulanların büyük bir kısmı fiziken kurtulsalar da anıları, geçmiş ve gelecek hayalleri kampın soğuk, ıssız ve rutubetli ortamlarında gezinmeye devam etmiş ve intihar etmelerine yol açmıştır. Peki, kamptayken ve kamptan kurtulduktan sonra Frankl’ı hayatta tutan ne olmuştur sizce?
Frankl, yaşanılan acıların içindeki iyi sebeplerin ve anlamların bulunmasının acıyı, acı olmaktan çıkaracağını savunmuş ve kampta kendi üzerinde ve arkadaşları üzerinde bunu denemiştir. Savunduğu bu psikoterapiye de 'logoterapi' adını vermiştir. Aslında hayatın her alanının bir dengede olması, sanıldığı gibi iyi değildir. Gerilim ve uğruna mücadele edilecek bir şeylerin olması bizi hayatta tutar. Sürekli rahat ve güvende olduğunuzu düşünün. Yaşamınız değerini kaybeder ve varoluşsal boşluğa düşerdiniz. Bir şeyleri keşfetme isteği ve yaratıcılık bir durumdan rahatsız olma ya da bir probleme çözüm bulma aşamalarında gerçekleşir.
Yani rutinden çıkın ve rahatsız olun!
Viktor Frankl, imkânsızlıklarla dolu bir ortamda bunu nasıl uyguladı dersiniz?
Böyle bir ortamda hayatın anlamı, geçmişteki güzel günlerle gelecek arasında bağ kurmakla mümkün olur. Viktor Frankl da bunu yapmış ve zor anlarında hayallerine sığınmış, geleceğine geçmişten anlamlar yüklemiş ve geleceği için bir amaç oluşturmuştur. Zihni eşinin imgesine tutunmuştu. Onun gerçekten yaşayıp yaşamadığı o anda önemini yitirmiş ve ulaşmak istediği bir anlam ve hedef haline gelmişti. Aslında, insan mutluluğun değil, mutlu olacağı bir nedenin peşinde.
Frankl, psikoterapilerinde danışanlarına “neden intihar etmiyorsunuz?” diye sorar. Bu soruya verilen cevaplar aynı zamanda hayatımızın anlam ve amaçlarının cevabını da içerir. Ölüm döşeğindeki bir hastayla, hayatın anlamı hakkında sohbet ediyor olsaydık, hayatın kısa ya da uzun olmasının önemli olmadığını, “keşkelerin” pişmanlık yerine tecrübe içerdiğini ve aslında bir başarı öyküsü olduğunu, hayatımızdaki anlam arayışının biz öldükten sonra da bizden izler bırakacağını söylerdi. Yani bedenimiz ölüyor olsa da umudumuz asla ölmezdi. Bunu hepimiz başarabiliriz. Peki nasıl?