Hep Klasik Okuyacak Değiliz! Türk Edebiyat Dünyasına Bomba Gibi Düşen Son Dönemin En Popüler 15 Kitabı

Gerçek kitap kurtları kitap ayırmaz; klasiklerin yanı sıra yeni çıkan popüler kitaplara da şans verir. Biz de sizler için işte o kitapları derledik!

Not: Kitap tanıtımları arka kapaklardan ya da basın bültenlerinden edinilmiştir.

1. Nermin Yıldırım - Dokunmadan

Adalet, yirmi dokuz yaşında genç bir kadın. Hayata ve insanlara dokunmadan, ne mutlu ne mutsuz, öylesine yaşayıp gitmektedir. Ta ki doktoru, ölümcül bir hastalığa yakalandığını söyleyene dek... Hastalığı için kendini suçlayan Adalet, hayatını didik didik ederek, ilk günahını, masumiyetini kaybettiği ilk gerçek suçunu bulmaya çabalar. Bu uğurda çıktığı yolda kendiyle de, içinde yaşadığı ülkeyle de yeniden tanışacaktır.

2. Mehmet Ünver - Gemi Mezarlığı

Bu koca kentte, küçücük bir çatı odasına sığınmış, yalnız bir kızdı. Sahip olabildiği tek mülkü, bedeniydi ve o bedenin arzularına boyun eğmeyi bir görev olarak kabul ediyordu. Doğduğu topraklarda kol gezen ölümden kaçarken ardına bile bakmamıştı. Uykuları bölündüğünde bedenine sığınıp saatlerce seviştiği erkeğini özlüyordu. Şimdi çıkıp gelse, onunla sevişirken bir haz bulutuna dönüşerek kentin üzerinde uçmaya başlasa, her şey bittiğinde saçaklarda yuvalanmış iki kırlangıç gibi birbirlerine sokulup uyusalar…

3. Pınar Eğilmez - Uçan Tabut

New York’tan yurda getirilen bir cenazenin ekseninde gelişen olaylarda, bir diğerinin hayatını bilmeden bir meteor çarpmışçasına etkileyen bir dizi insanın hikâyesi UÇAN TABUT. Birbirine dokundukça uyanan, uyandıkça birbirine dokunan insanların hikâyesi…

4. Alper Kaya - Bütün Kuralları Yık

Başarılı bir radyocu, zarif bir sevgili, iyi bir dost, yakışıklı bir adam... Ve asla kurallarını esnetmeyen, yeraltı dünyasının en güvenilir kiralık katili... Bir gün kendi koyduğu kurallarını bir bir bozmaya başlar...

5. Yaprak Öz - Sobe Siyah Orkide

Size çok acı vermiş birinin ölmesini ister misiniz? Aşk kurbanı iki kadın bir araya gelirse ne olur? Bazen korkmamız gereken tek şey, kendi acımız ve bunu dindirmek için yapabileceklerimizdir... Jülide'nin büyük umutlarla taşındığı Işıl Apartmanı'nda ise, asla tahmin edemeyeceği acılar saklıdır. Yaşlı bir hanımefendi ile iki iş kadınının ikamet ettiği, tüm sırları bilen bir vitrin mankeni ile kalbi kırık bir apartman görevlisinin görünüp kaybolduğu Işıl Apartmanı'ndaki saklambaç oyununa hoş geldiniz.

6. Mahir Ünsal Eriş - Öbürküler

Öbürküler, gecenin olur olmaz saatlerinde uykuları kaçıran, basamakları gıcırdata gıcırdata tırmanan, tel dolapları karıştıran misafirlerin romanı. Mahir Ünsal Eriş, 57 Numero’da gerçekleşen ürkütücü olayları anlatırken, bizi Menderes’in makadam yollarda sarsıla sarsıla giden otobüsünden indirip, asfaltta yaylanan damalı Impala’ya bindiriyor. Hasan Dağı’nı solumuza aldırıp, Haydarpaşa’da denizin laciverdiyle tanıştırıyor.

7. Hazal Yılmaz - Anlam Arama

“Yaş alıyorum. Yüzümde güneşten kısılan gözler, kafamın tepesinde dolaşan düşünce balonlarına eşlik eden çatık kaşlar, büyük kahkahalar, The Notebook gibi filmlerde mütemadiyen ağlamama sebep sulu gözler sebebiyle artan çizgileri, üst üste içilen ve karıştırılan içkilerin ertesi günü bedenimi çarpan yorgunluğu, bavul çekiştirmekten sırtıma saplanan spazmları saymazsam, hoşuma gidiyor.

Artık hikâye biriktirmek için yaşamıyorum. Eski hikâyeleri kafamda döndürüp nerede hata yaptığımı aramıyorum.”

Beşiktaş-Kadıköy vapur iskelesinden Londra’nın parklarına, meydanlarına koşan Hazal Yılmaz, çocukluğu ve olgunluğu arasındaki labirentte dolaşıyor ve bazen bilinç akışı, bazen çözümleyici bir yazma dürtüsüyle kendini izliyor. Çocukluğun kesilmiş sahnelerini hayalleriyle süslüyor.

8. Sinan Sülün - Karahindiba

Acılar ve ayrılıklar nasıl günlere yayılırsa, mutluluk ve aşk da anlara yayılır. Aşk andır, kısadır, kesintilidir. Ayrılık saatlerdir, günlerdir, kesintisizdir. Aşk parçadır, ayrılık bütün. Doğrudan kalbe verilen kısa şoklar gibidir aşk. Beden kalpten başlayarak kasılır, sarsılır. Bazen verilen aşk kalbe fazla gelir. Âşık kaybedilir. Bazen de tam dozundadır, yeterlidir. Bu gibi durumlarda âşık salisenin binde biri bir zaman diliminde uyur, uyanır. Görülen yeniden görülür, duyulan yeniden duyulur. Yaşanılan yeniden yaşanır.

9. Seray Şahiner - Kul

Seray Şahiner’in yeni romanı Kul, sayfalardan çıkacakmışçasına canlı bir karakterle tanıştırıyor bizi… Bu karakterle birlikte İstanbul’u bir umut haritası eşliğinde yeniden keşfediyoruz. Arnavut kaldırımlardan havalanıp cemevlerine, camilere, kiliselere varan; dilek ağaçlarına bağlanmış çaputlarla rüzgâra salınmış umutlar… İnsan eliyle kurulmuş çelişkilerin ancak Tanrı eliyle değişebileceğine inananlar, dayanacak kimsesi olmayınca ayakta duramayanlar, dünyaya gölgesinden başka kök salamayanlar, ölülerden başka can yoldaşı bulamayanlar konuşuyor Kul’da. Görülmeden yaşayan bir insanın gördüklerinden bir yaşam kurma özlemi…

10. Alper Beşe - Kırılgan

Üçüncü öykü kitabı Kırılgan’da Alper Beşe, Necatigil’den Rothko’ya uzanıp aklardan renklere geçiyor. Biçim ve dildeki yetkinliğini gözler önüne sererken öyküde ne aradığını beyan ediyor...

Kırılgan, ustalığa geçişin ilk adımı.

11. Melisa Kesmez - Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz

Cesaretimiz var mı her şeyi bir anda öylece bırakıp gitmeye? İnsan her nereye giderse gitsin kendini de beraberinde götürmez mi? Varlığından güç aldığımız arkadaşlar ne zaman yük haline geldi? Hepimiz başarılı olmak zorunda mıyız bu hayatta? Her seferinde duvara tosladığımız halde hâlâ yeni ilişkiler kurmaya, var olanı kurtarmaya çalışmak hayal kırıklıklarına bağımlı hale gelmemizle açıklanabilir mi? Melisa Kesmez, heyecanlı ve mütevazı sesinin her satırda hissedildiği kısa öykülerinde soruları müzikle, dramla, şiirle yoğuruyor, cevapları ise nüktedanlığı da elden bırakmayarak veriyor.

'Aklımızın devre dışı, sadece kalbimizin olduğu' yeniyetmelikten zaman mefhumunun olmadığı balık krakerli ve kaygısız çocukluk yıllarına, yüzyıllık dostla oturulan öğle rakısından patrona son çare olarak yazılan istifa maillerine, sevdiğimiz 'o' olmayı çoktan bırakmış uzatmalı evliliklerden gel demese de gittiğimiz, gitmek istediğimiz sevgililere, eski sevgililere, aileye, aldatmalara, aldatılmalara; üzerimize haddinden fazla gelen ancak bir türlü vazgeçemediğimiz 'modern dünyamızın' tüm inceliklerine dokunuyor, yalın ama coşkulu, naif ama kararlı, fısıldıyor kulaklara: Atları Bağlayın, Geceyi Burada Geçireceğiz.

12. Emrah Öztürk - Anlatamıyorum

Belirsiz olan şeyler, zihnin en büyük ağırlığıdır.

Edebiyat serüvenine Limon Yağmuru ile başlayan Emrah Öztürk, Anlatamıyorum ile öykücülüğünü derinleştiriyor: “Dile kolay” gelenin akla sığmadığı, aklın aldığınınsa bir türlü dile gelemediği o tutulup kalmışlık, söz’ün hakkını veren öykülere dönüşüyor.

Kişi, karşısındaki anlayacaksa konuşmalı. Yahut karşısındakinin anlayacağını konuşmalı. Bana öt dedi, öttüm. Beyhude edilen laflar, acunun dengesini bozar. Çünkü bilir misiniz ki sözün de kendi ağırlığı, iradesi vardır. Siz bir defa onu seslendirdiğinizde o kanat takıp uçar. Kimse o kanatlı sözün nereye konduğunu merak etmez. Hele konduktan sonra ne yaptığını, hiç! Oysaki dünya dönüyorsa, hava sıcaksa, meyve ıslaksa sözcükler sebebiyledir.

13. Irmak Zileli - Gölgesinde

“Topukluları çıkarıp da ayağıma yürüyüş ayakkabılarımı geçirdikten sonra değişti her şey. Tersinden bir Külkedisi masalı belki de bu.” Irmak Zileli, kadınlığı da erkekliği de birer insanlık hali olarak ele alıyor; parçalarına ayırıp onları yeniden ve yeniden keşfetmemizi sağlıyor. Bizi, insanın insan karşısında olduğu kadar, doğa karşısındaki kibriyle de yüz yüze getiriyor. Bir yanda, bir erkeğin dört duvar arasında, aynadaki yansımasıyla karşılaşmaya dayanamayıp parçalanışına tanık oluyoruz. Bir yanda ise başkalarının hikâyelerinde kendi hikâyesini yeniden kuran bir kadının yürüyüşüne. Bir sabah, korunaklı dünyasından vazgeçen Leylâ, şehrin sokaklarında plansızca yürümeye başlar ve merkezden uzaklaştıkça dışlanmışların hayatına karışır; bildiğini sandığı, emin olduğu doğrular giderek puslanır... Eşik ve Gözlerini Kaçırma romanlarıyla tanıdığımız Irmak Zileli, edebiyattaki yürüyüşünü daha önce girmediği sokakları keşfederek sürdürüyor.

14. Bahadır Cüneyt Yalçın - Eski Karım Uzaya Gidiyor

Uzaydan gelen varlıkların istiladan başka bir amacı olabilir mi?

Mülteci mi, dünyayı anlayamayan insan mı daha yabancıdır?

Bir ampulü değiştirmek için kaç kişi gerekir?

Parmak çocuk nasıl oynar düğünlerde?

15. Melike Uzun - Soğuk ve Temiz

Yılanların her biri öbürüne benziyordu. O, derisi en parlak olanı seçti, başına koydu; gözleri kırmızı olanı, pörtlek olanı, turuncu renkliyi, boz çizgiliyi saçlarının arasına yerleştirdi. Sayısız yılan başı Defne’nin saçları arasında kımıldanıyor, Defne bakışlarıyla taş edeceği zamanı bekliyordu. Yılanlar, içine kararlı bir sakinlik yaydı. Mırıltılar, kokular, nar taneleri, karıncalar, pencereler, boş arsalar, zeytin taneleri ve yılanlar… Defne’nin elleri, kırık aynadaki yüzü, tenhalığı, Defne’nin tarihi… Soğuk ve Temiz, yokluğun, merhametsizliğin ve hesaplaşmanın romanı. Bir kâbus tortusu… Melike Uzun, acının içinden geçerek yazıyor. Dünya dönüyormuş!

BONUS: Büşra Sanay - Kardeşini Doğurmak/Türkiye'de Ensest Gerçeği

Bir edebiyat eseri olmasa da, Büşra Sanay'ın bu döneme ışık tutan çalışmasını ve sonuçlarını mutlaka okumalısınız...

Türkiye’nin en mahrem yerinde görülmeyen, görmezden gelinen bir yara: Ensest. CNNTürk haber spikeri Büşra Sanay, yıllarca süren titiz bir çalışmayla ensest mağdurlarından ailelere, sosyologlardan ilahiyatçılara, hukukçulardan eğitimcilere, psikologlardan adli tıpçılara kadar her kesimden insanla konuşarak Türkiye’nin ensest tablosunu ortaya çıkardı.

Popüler İçerikler

Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
YORUMLAR

atayım listeye okurum inş. pişman olmadan

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ