Hep Böyle Ruhsuz muydu? Alışveriş Merkezlerinin İlginç Tarihi!

En eski alışveriş merkezi hangisiydi? Alışveriş merkezleri eskiden nasıldı? Alışveriş merkezlerinin tarih boyunca gelişimi nasıl? Hep günümüzdeki gibi ruhsuz binalardan mı ibaretti yoksa şimdikinden çok mu farklıydı? Şimdi alışveriş merkezlerinin tarihine kısa bir yolculuk yapacağız. Hazır mısınız?

İlk bakışta kraliyet sarayı sandığınız bu yer, aslında bir alışveriş merkezi.

Burası, İtalya'nın Milano kentinde 19. yüzyıldan kalma bir alışveriş merkezi.

Bu örnekten de göreceğimiz gibi alışveriş merkezleri, ruhsuz taş binalar olmak zorunda değil. Bunun dünyada çok fazla örneği var.

Gelin beraber alışveriş merkezlerinin tarihine kısa bir yolculuk yapalım.

Alışveriş merkezlerinin geçmişi sandığınızdan çok daha eskiye dayanıyor.

Çok da şaşırmamak lazım aslında. Ne de olsa ticaret, insanlığın en eski faaliyetlerinden biri. Ve satacak bir şeyiniz olduğunda, haliyle onu satacak bir yere de ihtiyacınız oluyor.

Antik Yunan'da her şehrin merkezinde toplanmak ve mal satmak için bir 'agora' bulunurdu.

Roma'da MS 100'lerin başında İmparator Trajan tarafından yaptırılan Trajan Pazarı var.

Burası, Antik Roma'nın tam merkezinde çok sayıda mağaza, ofis ve apartman katıyla dünyanın ilk gerçek alışveriş merkezi olabilir.

Bakmayın böyle gözüktüğüne, gözünüzü kapatın ve hayal edin. Çünkü burası bir zamanlar çok hareketli bir yerdi.

Modern alışveriş merkezlerinin boy göstermesinden önce, dünyanın en ünlü alışveriş merkezlerinden biri de kesinlikle İstanbul'daki Kapalıçarşı.

Üstü kapalı olan bu yerel çarşıda ortalama 4 bin dükkan bulunuyor.

22 kapısı bulunan Kapalıçarşı'nın tarihi 1400'lü yıllara uzanıyor. Kapalıçarşı, şehrin fethinden sonra, 1461 yılında Fatih Sultan Mehmed tarafından yaptırılan ve günümüze kadar gelen bir yapı.

Kapalıçarşı; Türkiye, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'daki birçok antik çarşıdan sadece biri.

Ortaçağ ve Rönesans Avrupa'sında da bazıları üstü kapalı olmak üzere bir sürü pazar yeri vardı.

Floransa'daki Loggia del Mercato Nuovo gibi...

Ya da Kraków veya Ypres gibi yerlerin devasa çadırları gibi.

Ancak 19. yüzyılın başları, yeni bir pazar yeri çağını müjdeledi. Kapalı alanda dükkanların olduğu kapalı pasajlar.

Ek çatılı dar sokaklar olarak başlayan şey, 1818'de Londra'daki Burlington Arcade veya 1823'te Paris'teki Galerie Vivienne gibi amaca yönelik inşa edilmiş alışveriş bölgeleri haline geldi.

Çok geçmeden yeni teknolojilerin ve inşaat yöntemlerinin icadı, çok daha büyük ölçekte kapalı alanların yapılmasına olanak sağladı.

1840'larda inşa edilen Brüksel'deki Galeries Royales Saint-Hubert gibi.

Avrupa'da 19. yüzyıl, modern alışveriş merkezlerinin doğmasına öncülük eden büyük kapalı pasajların çağıydı.

Londra'daki Leadenhall Pazarı bu alışveriş merkezleri için güzel bir örnektir, ancak en büyüğü henüz yapılmamıştı...

Milano'da 1800'lü yıllarda, daha iyi kamusal alanlar yaratmak için dar sokakları açarak, katedralin etrafındaki şehir merkezini geliştirmeye yönelik birkaç proje yürütülüyordu.

Mekanı yeniden tasarlamak için bir yarışma düzenlendi. Yarışmanın birincisi, Paris ve Londra'nın camlı pasajlarını görmüş ve memleketi Milano için iddialı bir planla geri dönen Giuseppe Mengoni oldu.

Bu iddialı plan, Katedral ile La Scala'yı birbirine bağlayan devasa dört yönlü camdan bir çarşı inşa etmekti.

İnşaat, 1865 yılında, Başbakanın katıldığı ve temel taşının bizzat Kral tarafından atıldığı bir törenden sonra başladı.

Hem kral hem başbakanın katılımı, bu projenin aslında ne kadar da önemli olduğunun altını çiziyor. 

Proje tamamlanarak, üç yıl sonra açıldı.

Kralın adı verilen Galleria Vittorio Emanuele II, o zamanlar Avrupa'da eşi benzeri olmayan bir mucize gibiydi.

Cam kubbe, Aziz Petrus Bazilikası ile aynı çapa sahipti.

İçerisinden bahsetmek gerekirse; Galleria bir uçtan bir uca 200 metre, genişliği 40 metre ve 50 metre yükseklikte.

Mengoni, bu yapının devasa ve görkemli girişini Antik Roma Zafer Kemerlerini anımsatacak şekilde tasarladı.

1877'de tamamlandı.

Ancak Mengoni açılışından bir gün önce son bir inceleme sırasında çatıdan düşerek öldü.

Bu tip hikayeleri nedense çok duyuyoruz...

Galleria'nın zeminleri mozaiklerle, duvarları resimler ve heykellerle süslenmişti. Bu büyük projede hiçbir masraftan kaçınılmamıştı.

Galleria aslında hiçbir zaman sadece bir alışveriş merkezi olarak görülmedi. Değeri bundan çok fazlaydı.

Milano şehrinin yeni ve belirleyici bir özelliği olması bekleniyordu.

Ve tam olarak da öyle oldu. Milano'nun çok önemli bir sembolü oldu. Öyle ki  ünlü katedral kadar önemli bir semboldü...

İlk AVM olarak da adını tarihe yazdırdı.

Mimarisi ve dekorasyonu Rönesans'tan esinlendiği için eski moda olduğu düşünebilir ama aslında öyle değil...

Çünkü Galleria Vittorio Emanuele II'nin büyük demir ve cam kubbeleri, modern mühendisliğin harika bir örneği ve zaferiydi.

Avrupa'daki camlı pasajlar için standardı belirleyen bir yer haline geldi.

Örneğin, 1890'da açılan Napoli'deki Galleria Umberto I, doğrudan Mengoni'nin Milano'daki Galleria'sından esinlenmiştir.

Ancak 20. yüzyıl, arabanın icadı ve yükselişi sayesinde yeni bir tür alışveriş merkezinin doğuşuna tanık oldu: Şehir merkezinin dışındaki alışveriş merkezleri.

Özellikle ABD'de, şehirlerin uçsuz bucaksız ve sürekli büyüyen banliyölerine hitap eden tamamen yeni bir oluşum ortaya çıktı.

Merkeze uzak alışveriş merkezlerini takiben şehir merkezindeki alışveriş merkezleri yükselişe geçmeye başladı.

Bu yükseliş, 1955 yılında İsveç'in Luleå şehrinde adı basit bir şekilde sadece 'Alışveriş' (Shopping) olarak adlandırılan bir yerle başladı.

Burası ilk modern, amaca yönelik, kapalı, şehir merkezindeki alışveriş merkezi idi.

Ve şimdi günümüzde, şehir dışında, şehir merkezinde, büyük şehirlerde veya hiçliğin ortasında, adeta her yerdeler.

Dünyanın en büyük ve en çok ziyaret edilen binalarından bazıları alışveriş merkezleridir. 

Şu anda en büyüğü ise, yaklaşık 2 milyon metrekarelik alanıyla Iran Mall.

Günümüzde alışveriş merkezleri genellikle ruhsuz yerler olarak nitelendiriliyor. Galleria Vittorio Emanuele II ise, şıklığı ve gösterişi ile durumun aslında hiç de böyle olması gerekmediğini bize açıkça gösteriyor.

Alışveriş merkezleri uzun bir yol kat etmiş olabilir, ancak aslında direkt olarak eski agoraların ve pasajların soyundan geliyorlar.

Peki ne dersiniz, yıllar içindeki bu değişim sizce iyi mi olmuş yoksa ne varsa eskilerde mi varmış?

Bunlar da ilgini çekebilir;

Hepsi İleri Görüşlü Bir Adam Sayesinde: Küllerinden Doğan Barselona'nın İlginç Hikayesi
Gözlerinize İnanmakta Zorlanacaksınız: Simülasyonda Olduğumuzu Düşündürten Olağanüstü Yerler
Kimine Göre Başyapıt Kimine Göre Utanç Tablosu: Michalengelo'nun Son Yargı Freski

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
Mauro Icardi'den Olay Wanda Nara Paylaşımı: ''Evimde 2 Saat Boyunca Beni Taciz Etti''
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı