Hep Aynı Kitap Tavsiyelerinden Sıkılanlara: 2021 Yılında Dimağınızda Derin İzler Bırakacak 17 Leziz Kitap

2021 yılındaki okuma listenize eklediğiniz takdirde zihninizin kıvrımlarında yeni lezzetler bırakacak 17 kitabı bir araya getirdik dostlar. İyi okumalar! 

Not: Kitap özetlerinden tanıtım bültenlerinden yararlanılmıştır. Sıralama ise herhangi bir anlam ifâde etmemektedir. 

1. "Sür Pulluğunu Ölülerin Kemikleri Üzerinde", Olga Tokarczuk

'Janina, uzak bir Polonya köyünde, karanlık kış günlerini astroloji çalışarak, yıldız haritalarını inceleyerek, William Blake’in şiirlerini tercüme ederek ve varlıklı Varşova sakinlerinin yazlık evlerine göz kulak olarak geçirir. İnsanlar yerine hayvanlarla vakit geçirmeyi tercih eder, fazlasıyla tuhaf ve münzevi tavırları kimilerine göre “kaçık”lıktır. Bir gün komşusu Koca Ayak gizemli bir şekilde ölü bulunur. Gelecek günler daha da tuhaf ölümleri beraberinde getirir. Şüpheler ve soru işaretleri yükselirken Janina, tuhaf teorileriyle kendini soruşturmanın göbeğine yerleştirir. Birileri ona kulak verseydi her şey böyle mi olurdu oysa…'

2. "Beyaz Zenciler", Ingvar Ambjørnsen

'Beyaz Zenciler uyku tulumları, sırt çantaları ve bira kasalarıyla Çingene hayatı yaşayan dumancılar, beyazcılar, asitçilerdir... Beyaz Zenciler şairdir, çılgındır, düş kurmayı ve küfretmeyi severler: Onları en iyi polisler tanır!.. Beyaz Zenciler, mahkûm edildiğimiz rezil, yoz televizyon dizilerine benzeyen hayatlardan; eğitim, kariyer, başarı ve benzeri cüce düşüncelerden nefret ederler... Beyaz Zenciler sevgi edebiyatı yapmazlar, severler: Bütün enerjilerini kendilerini garantiye almak için harcayanların hiçbir zaman anlayamayacağı kadar çok severler... Beyaz Zenciler gerçekten 'düzen karşıtı'dırlar, tüm ideallere ve ideolojilere karşı ihanet içindedirler. Onlar toplum dışına atılmamışlardır, orada, 'imkânsızın kıyısında öfkeli ve eğri bir hayat' yaşamayı seçmişlerdir...'

3. "Yaman Adam", Miguel de Unamuno

'Bazıları vardır, sevmedikleri halde sevilmek isterler; kendini feda eden kadından uçsuz bucaksız bir sevgi ve sadakat beklemekte haklı olduklarını sanırlar. Bazıları vardır, meşhur bir güzelle evlenirler; niçin? Onunla böbürlenmek, onu yanlarında bulundurmak, ehlileşmiş bir dişi aslan gezdirir gibi onu beraberlerinde gezdirmek ve, – İşte benim kraliçem! Bakın, bana ne kadar da itaatli, ne kadar bağlı, diyebilmek isterler de onun için. Hiç bu kafada bir insan, kraliçesini sevebilir mi?'

4. "Tokyo'nun Son Çocukları", Yoko Tawada

'Yaşlıların sonsuza dek yaşadığı, çocukların da bir türlü serpilip büyümediği bir dünya… Ödüllü yazar Yoko Tawada, Tokyo’nun Son Çocukları’nda çağın gerçeklerinden yola çıkarak bir gelecek hayali kuruyor. Öyle bir gelecek ki bu, ağaçlar zehirli meyveler veriyor, 'Yaşayalım Yeter Günü' kutlanıyor, Japonya dış dünya ile tüm bağlarını kesmek zorunda kalıyor, yetişkin ve çocuk kavramları yeniden tanımlanıyor. İnsanlar, sağ kalabildikleri her ortamda yaşayabilse de dolu dolu yaşıyorum demek için bundan fazlası gerekiyor ve değişen dünyayla birlikte anlamlar, algılar da dönüşüyor.'

5. "Benim Durumumdaki Erkekler", Per Petterson

'Parçalanan bir hayatın acımasız ama şefkat dolu portresi... 

Karısı çocuklarını da alıp onu terk ettikten sonra Arvid Jansen, tutunacak çok az şeyinin olduğunu fark eder. Boş evini, yatağını, hayatını yadırgar; kim olduğunu pek de bilmediğini anlar. Gençlik günlerinin peşinde şehirde dolaşır, sarhoş olur, barlarda ısrarla peşine düştüğü kadınlarla yatağa girdiğindeyse ne yapacağını bilemez. İlk ayrıldığında neşeli bir zafer duygusu taşıyan karısı da ondan çok farklı durumda değil gibidir. Sadece üç kızlarından en büyüğü ebeveyninin kim olduğunu görüyor, ama ne onlara yardım edebiliyor ne de onlardan yardım alabiliyordur...

Norveçli yazar Per Petterson’un diğer yapıtlarıyla da konuşan Benim Durumumdaki Erkekler ele aldığı hikâye kadar anlatma biçimindeki inceliklerle de öne çıkıyor.'

6. "Çelik Fırtınalarında", Ernst Jünger

I. Dünya Savaşı’na genç bir teğmen olarak katılan Alman edebiyatının büyük ve tartışmalı ismi Ernst Jünger, bu savaştan on dört yara, beş madalya ve birçoklarınca “belki de yazılmış en iyi savaş anlatısı” olarak tanımlanan bir başyapıtla, Çelik Fırtınalarında ile döner. Kitap yayımladığında henüz yirmi beş yaşında olan Jünger için, savaş edebiyatına bambaşka bir boyut kazandırmasından dolayı “20. yüzyılın Homeros’u” bile denilmiştir.

7. "Dönüşüm Hastanesi", Stanislaw Lem

Dönüşüm Hastahanesi, Stanislaw Lem’in kimliğini “ele veren” bir kitap. Ünlü yazarın otobiyografik ögeler taşıyan bu ilk romanı İkinci Dünya Savaşı ertesinde, 1948’de yayımlandı. Savaşı, iktidarı, ahlâkı, insanlığı ve medeniyeti sorguladığı Dönüşüm Hastanesi, onun yabancısı olmadığı bir dünyayı anlatıyor. Almanlar ülkesini işgal ettiğinde Lem 18 yaşındaydı ve tıp eğitimi görüyordu. Savaş nedeniyle eğitimini yarıda bırakmak zorunda kaldı; bir süre araba tamircisi ve kaynakçı olarak çalışıp hayatını idame ettirdi.

Olay bir hastanede geçer. Ülkesi işgal altında, gelecek konusunda endişeli ve ailesinden ayrı düşen genç bir doktor taşradaki bir akıl hastanesinde göreve başlar. Hekimler akıl sağlıklarını korumak için pencerelerini dış dünyaya kapamış, kendilerini mesleklerine ve soyut felsefi tartışmalara vermişlerdir. Ancak tüm çabalarına rağmen, dünyanın kötülüklerinden ve hayatın çelişkilerinden kendilerini koruyamazlar. “İçeride” yaşananların “dışarıda” yaşananlardan bir farkı yoktur. Dönüşüm Hastanesi, Lem’in bibliyografyasında hak ettiği şöhreti yakalayamayan, ama bu usta yazara ve yazma serüvenin çıkış noktasına ilişkin ilginç ipuçları veren, önemli bir kitap.

8. "Manves City", Latife Tekin

Manves City, Türkiye’nin büyük şirketlere teslim olan bir beldesinde, Erice’de yaşananları gözler önüne seriyor. Yıllar sonra hapisten çıkıp memleketine dönen Ersel, dev üretim tesislerinin ve fabrikaların ele geçirdiği bir Erice’yle karşılaşır. Yuvası dağılmış olan Ersel kayıplara karışan üvey kızının peşine düşer. Bu dokunaklı yolculuğunda, yerel bir gazetede yazılarıyla halkın sesi olan çocukluk arkadaşı Nergis, ona eşlik edecektir.

9. "Utanç", John Maxwell Coetzee

J.M. Coetzee, okuruna yumuşak bir roman sunmuyor, sert bir öy­kü anlatıyor. İnanılmaz güzellikte ama kasvetli bir öy­kü. Utanç, bir kız öğrencisiyle ilişkiye giren Profesör David Lurie’nin düşüşünü anlatıyor. Okul yönetimince savunması istenen David, kendisini savunmadan, suçlamaları okumayı bile reddederek hakkındaki iddia­ların yer aldığı belgeleri imzalar. Sadece okulu değil, o kenti de terk ederek kızı Lucy’nin çiftliğine sığınır. Çiftlikteki yaşama koşullarına ve ırk ayrımının yeni boyutlar aldığı bir topluma uyum sağlama yolunda inançsızca sürdürdüğü çabaları, bir gün kızıyla birlikte uğradığı vahşi bir saldırıyla kesintiye uğrar. 

Romanda Lurie’nin kişisel öyküsü ile Güney Afrika’nın öyküsü iç içe geçiyor; beyazıyla siyahıyla bütün Afrikalıların bildikleri kuralların tümü tersine dönüyor, çarpıtılıyor. Utanç, aslında insan olmanın ne anlama geldiğini arayan bir roman. J.M. Coetzee, insanın içine işleyen gerçekleri yalın ama vurucu bir üslupla dile getirirken yaşayan en iyi romancılardan biri olarak anılmayı hak ediyor.

10. "Deniz Benim Kardeşim", Jack Kerouac

Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş efsanevi bir yazardan yıllarca okurunu beklemiş bir ilk roman: Deniz Benim Kardeşim.

Jack Kerouac, henüz yirmi yaşındayken kaleme aldığı bu 'kayıp' romanda Beat Kuşağı'nın kutsal kitabı Yolda'nın temelini atıyor, uçsuz bucaksız bir dünyada özgürlük sarhoşluğuna dair ilk deneyimini olduğu gibi sayfalara taşıyor... Deniz kabarıyor, ufuk bulanıyor, tehlike kol geziyor belki ama Kerouac'ın kahramanları, ölümün gölgesine inat, bazen bir arabanın yolcu koltuğuna kurulup bazen de bir geminin güvertesinde dikilip bilinmezliğe meydan okuyor. Şişeler devrilir, kalpler kırılır ve kafalar her daim karışırken yaşam, olanca temposu, sınırsız coşkusuyla kahramanları sarıp sarmalıyor ve onları mucizesine ortak ediyor. Öyle bir mucize ki bu, toz toprak içinde bir yolun kenarında bekleyerek geçirilen huzursuz saatleri, izbe barlarda içilen biraları ve hayal kırıklıklarının duvarlarda paralanan şişelere yansımasını kapsıyor, fakat her daim, 'daha, daha, daha' dedirtiyor. Öyle bir mucize ki, ölümünden onca yıl sonra, bizleri Kerouac'ın bu ilk romanıyla buluşturuyor.

11. "İtalyan Kızı", Iris Murdoch

Edmund Narraway, annesinin ölümünün ardından yıllar sonra çocukluk evine döner. Ancak bu ziyaretin mutluluğu uzun sürmez, ailesinden uzakta yalnız bir hayatı seçmesine neden olan gerginlikler yavaş yavaş su yüzüne çıkmaya başlar. Olayların perdesi aralandıkça, Edmund kendini yasak ilişkiler, saklı tutkular ve utanç verici sırlarla örülü bir ağa saplanmış bulur.

Booker Ödüllü yazar Iris Murdoch, bu romanında sorumluluğu ve özgürlüğü, travmayı ve iyileşmeyi aile kavramı üzerinden ustalıkla sorguluyor. İtalyan Kızı, mutsuz bir ailenin karanlık sırlarıyla yüzleşme ve kördüğümlerinden kurtulma çabasını anlatan mizah dolu, sürükleyici bir roman.

12. "Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı", Çiyil Kurtuluş

Çiyil Kurtuluş özel bir öykü anlayışını sürdürüyor. Onunki cüretkâr bir dil ve anlatım biçimi. Yalın mı yalın yazıyor ama bildiği hayatlardan çıkardığı ayrıntıları kaçırmadan okunması gerekiyor. Bu arada sözcük zenginliğini de atlamadan. Uzaktan bakıldığında yere yakın görünüyorsa yanına gidince yüksekte durduğu fark edilebilir. Öykünün tek sözcük fazlası ya da eksiği olmamalı denir, Aramızda Bir Bahçe Yakınlığı bunun iyi bir örneği.

Şimdiki zamanların yaşam biçimi içine sıkışmış insanlar, kadınlar ve erkekler, hep bozulmanın eşiğinde duran ilişkiler, kırılgan hayatlar. Aslında bilindiği düşünülen ama pek az yazılan günümüz hayatları. Yazarının uzak durup yazdığı, okurun duygusunu hissederek okuduğu öyküler.

13. "Sinan’ın Tekkesinde Ölüm", İvo Andriç

Sinan’ın Tekkesinde Ölüm, Balkanlar’ın Nobel ödüllü büyük yazarı İvo Andriç’in son dönem hikâyelerinden oluşan özgün bir seçki.

Müslüman Türkler, Ortodoks Slavlar, Katolik Hırvatlar, Yahudiler ve Fransisken papazların beraber var olduğu Saraybosna’daki çocukluk ve gençlik yıllarından biriktirdiği anıları keskin bir anlatım yetisiyle hikâyeleştiren Andriç, Sinan’ın Tekkesinde Ölüm’de Balkan coğrafyasının gündelik hayatından canlı portreler sunuyor. Farklı kimlikleri içeren bir ortak yaşam imkânını betimleyen hikâyelerde Balkanlar’ın tarihsel, sanatsal ve insanî zenginliği ortaya seriliyor. Sinan’ın Tekkesinde Ölüm’de Balkan coğrafyasından tüm dünyaya açılan bir ortak yaşam umudunu bulacaksınız.

14. "Normal İnsanlar", Sally Rooney

Connell ve Marianne, İrlanda’nın küçük bir şehrinde yaşayan, aynı okula giden iki genç. Connell okulun en popüler ve başarılı öğrencilerindenken Marianne içedönük, sevilmeyen, hatta dışlanan bir tip. İkili bir gün sohbet etmeye başlar ve bu sohbet giderek uzar, ikisinin de hayatını değiştirecek bir ilişkiye dönüşür. Normal İnsanlar arkadaşlık, karşılıklı çekim ve aşk üzerine bir roman. Sally Rooney lise yıllarından üniversiteye uzanan bir ilişkinin kaydını tutuyor; toplumda yer edinme ve özgürleşme mücadelesi veren, birbirlerinden asla ayrı kalamayan, ancak sevmek için de çetin sınavlar vermek zorunda kalan iki gencin hikâyesiyle bir kuşağı temsil ediyor.

15. "Suç", Ferdinand Von Schirach

“Jim Jarmush, Çin imparatoru hakkında bir film yapmaktansa köpeğiyle yürüyüşe çıkan bir adamın filmini yapmayı tercih ettiğini söylemişti bir keresinde. Benim durumum da tıpkı böyle. Ceza davaları hakkında yazıyorum, yedi yüzden fazla savunma yaptım. Ama aslında insan hakkında yazıyorum; onun başarısızlığa uğraması, suçluluğu ve ihtişamı hakkında…”

Ferdinad von Schirach mesleği gereği, uç şeyler yapmış ve yaşamış sıradan insanlarla ilgileniyor. Suça bulaşıp çizginin öteki tarafına geçen suçsuz insanları savunuyor ve onların nefes kesici hikâyelerini nefes kesici bir yalınlıkla kaleme alıyor.

“Schirach öyle üstün, açık ve anlaşılır yazıyor ki, sanki hayatı boyunca başla bir şey yapmamış. Olağanüstü bir anlatıcı, çünkü insanlara ve kaderlerine güveniyor… Küçük çapta yazılı sinema.”

16. "Siren", Giuseppe Tomasi di Lampedusa

Yirminci yüzyıl dünya edebiyatının başyapıtlarından Leopar’ın yazarı Giuseppe Tomasi di Lampedusa bu kez okurunu çocukluk anıları ve öyküleriyle büyülüyor. Siren, anı ile anlatının, bireysel tarih ile toplumsal belleğin iç içe geçtiği; yazarın öyküleme gücünün, muzipliğinin ve ironisinin her satırda duyumsandığı bir okuma serüveni vaat ediyor. Kitabı yayına hazırlayan Gioacchino Lanza Tomasi yazarın edebî gücünü, “Lampedusa’nın konuşma sanatı, köhne retorikten olabildiğince uzak. O, mitik zamandan söz eder; tanrıların insanlarla konuştuğu, ilk günahın türümüzün kökeninde barınan, suçları yaratan öğenin henüz olmadığı zamandan,' sözleriyle ifade ediyor.

17. "İnsanın Kusurları", Nathan H. Lents

Sık sık insan bedeninin ne kadar mucizevi olduğunu duyar, ona düzülen övgüleri dinleriz. Bedenimizin incelikli işleyişine dair kitaplar raflarımızı doldurur. Oysa bütün o harikulade yönleri bir yana, insan bedeninin milyonlarca yıllık evrim sürecinde ortaya çıkmış bariz kusurları da var. Amerikalı bilim insanı Nathan H. Lents işte bu kusurların hikâyesini anlatıyor.

İnsan retinası niye ters? Diğer hayvanlara kıyasla üst solunum yolu enfeksiyonlarına neden daha açığız? Bedenimizde niçin gereksiz kemikler var? Dizlerimiz, sırtımız ve belimiz niye sık sık sorun çıkarıyor? Birçok hayvan tek çeşit besinle bütün ihtiyacını karşılayabilirken biz neden 'dengeli' beslenmek zorundayız? İnsanda neden işlevsel genlerin yanı sıra bir o kadar da bozuk, işlevsiz gen var? DNA'mız niye geçmiş enfeksiyonlardan kalan milyonlarca virüs 'enkazı' içeriyor? Primatlar içinde neden bebek ve anne ölüm oranı en yüksek olan tür biziz? İnsanın bağışıklık sistemi niye kendi bedenine bu denli sık saldırıyor? Baş tacı edilen beynimiz yanılgılara ve kötü kararlar vermeye neden bu denli yatkın?

'Ama kulağa ne kadar tuhaf gelirse gelsin, kusurlarımızın kendine has bir güzelliği var,' diyor Lents. 'Bizi biz yapan şey kusurlarımız. Bu kitapta ele alacağımız kusurlar, yaşam mücadelesinde kazandığımız galibiyetlerden geriye kalan yara izleridir. Bizler şansımız düşük olduğu halde bu sonsuz evrimsel çatışmadan sağ çıkanlarız; onca riske rağmen dört milyar yıldır azimle sürdürülen direnişin ürünleriyiz. Kusurlarımızın hikâyesi başlı başına bir savaş hikâyesidir.'

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
YORUMLAR
25.01.2021

Şöyle kaliteli içerikler yap canımı ye onedio

25.01.2021

'Beyaz Zenciler' tek kelimeyle mükemmeldir! Kendinize yapabileceğiniz en büyük iyiliklerden birisi, bu kitabı okumak olacaktır.

27.01.2021

Okunmaya değer kitaplardan bir tanesi okuyun okutun hatta hediye edin.

25.01.2021

İnsanın Kusurları'' hararetli tavsiyedir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ