Moskova'daki temaslarını tamamlayarak özel uçak ‘TUR’la Türkiye'ye dönen Cumhurbaşkanı Erdoğan, gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan'ın açıklamaları şöyle:
- HDP’nin 1 Kasım’da baraja takılması söz konusu olursa, bu ülkemiz açısından bir risk midir?
Tabii ki risk değildir. Demokrasilerde sandıktan çıkan neticeye razı olunur. Kaldı ki bahsettiğiniz parti 80 vekil çıkardı da ne oldu? Her tarafı yakıp yıkmadılar mı? Hangi parti olursa olsun, barajın altında kalan parti neticeyi kabullenmek durumundadır.
Toplu açılış yok
- 1 Kasım seçimleri için meydanlara inecek misiniz?
7 Haziran öncesinde birikmiş birçok resmi açılış vardı. Bunları yapmamız istendi. Şimdi o türden bir durum söz konusu değil. Ama özel sektörün yaptığı bazı ciddi yatırımlar var. Onlarla ilgili birkaç açılış olabilir. Ekim ayı içinde Strasbourg’da bir salon toplantısında vatandaşlarımızla bir araya geleceğim, Brüksel’de bir ödül törenine katılacağım, Japonya ziyaretim olacak. Almanya’da da vatandaşlarımızla buluşma olabilir. Ayrıca, Washington’a gidip külliyemizin açılışını da yapacağız inşallah.
'Teröristlerin anladıkları dil neyse o şekilde mukabele edeceksiniz'
- Türkiye’nin terör örgütüne operasyonları karşısında bazı Batılı yetkililerin “orantılı güç” çağrısı yapmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Terörle mücadelede gereken neyse yapılır. Teröristlerin anladıkları dil neyse o şekilde mukabele edeceksiniz. Bu işin orantısı olmaz. Kandil’e operasyonlar niye yapılıyor? Ülkemizin, vatandaşımızın güvenliğine yönelik terör tehdidini ortadan kaldırmak için. Bazı yerlerde sokağa çıkma yasağı ilanı da oralardaki vatandaşımızın güvenliği için yapılıyor. Amaç teröristleri ayıklamak.
Sivil kayıplar iddiasıyla terör örgütü ve uzantıları bölgede propaganda yapmaya çalışıyor. Halka tavsiyeniz nedir?
Terör konusunda dik duruş önemli. Bazı vilayetlerdeki vatandaşlarımızın terör karşısında dik durmalarını takdirle karşılıyorum. Bu diğer vilayetlere de yansımalı. 6-7 Ekim olaylarında ölenler siviller değil miydi? Terör örgütü ve uzantıları, yalan üzerinden algı operasyonu yapma derdinde. Yalanları tekrar etmek suretiyle, o yalanların adeta doğruymuş gibi algılanmasını sağlama peşindeler. Terör örgütünü arkasına alan malum parti yalanı bolca kullanıyor. Yalanlarla kendisine oy devşirmeye çalışıyor.
'Milli kimdir gayrimilli kimdir farkında bile değiller'
- Sizin, “550 yerli ve milli vekil” biçimindeki ifadenizden rahatsız olan kesimler oldu. Bir gazete, Ak Parti’deki Kürt kökenli vekillerin fotoğraflarını basarak, bu durumun yerli ve milli tanımıyla örtüşmediğini savundu.
Bu, akıl tutulmasıdır. Benim o tanımımda asla ayrımcılık söz konusu değil. ‘Yerli ve milli’den kastım, bu memleketin dertleriyle dertlenen insanlardır. Etnik köken, yerli ve milli olmaya mani değildir. Başbakanlığım döneminde Doğu’ya ve Güneydoğu’ya ne denli yatırım yapıldığını vatandaşlarım gayet iyi biliyor. Şimdi oralardaki bazı belediyelerse, hizmet yerine; güvenlik güçlerini engellemek için iş makineleriyle asfaltı yarmak, hendek kazmakla meşgul. ‘Yerli ve milli’ tanımından rahatsız olanlar, bundan ayrımcılık çıkarmaya kalkışanlar, milli kimdir gayrimilli kimdir farkında bile değiller. O tür başlıklar atanların kendileri yerli değil.
- Siz, milli ve yerli ifadesinin etnisiteyle bir ilgisi olmadığını mı söylüyorsunuz?
Elbette ilgisi yok. Uzun zamandır dört başlığı hep işledim: Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Tek millet, toplumdaki tüm etnik unsurları kapsıyor. Tek bayrak diyoruz. Çünkü bizim tek bir milli bayrağımız var. Tek vatan diyoruz. 780 bin kilometrekarelik vatan toprakları üzerinde operasyon yapılmasına müsaade etmeyiz. Tek devlet diyoruz. Paralel devlet yapılanmalarına izin veremeyiz. Paralel devlet sadece malum yapı (cemaat) ile alakalı değil. Sözüm ona ‘öz yönetim’ diyerek Paralel yapılar oluşturma teşebbüslerine de müsaade etmeyiz.
- Başbakan Davutoğlu ile sizin aranızı açmaya çalışanlar olduğundan bahsediliyor. Bunun bir tuzak olduğunu söyleyenler de var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
(Tebessüm ederek) Bu konuda bir şey düşünmek istemiyorum. Şunu biliyorum. Türkiye, 2023 hedeflerini inşallah yakalayacaktır. Tuzağa düşenler olabilir tabii. Ama ben birilerinin kurduğu o tür tuzaklara düşmem.
- Hükümetin vakti zamanında terör örgütüne Öcalan’ın serbest bırakılması da dahil çeşitli sözler verdiği; bunların yerine getirilmemesinin yeniden çatışma ortamına yol açtığı iddiaları için değerlendirmeniz nedir?
Bunların tümü yalan. Mesela Sayın Bahçeli başbakan olduğum dönemde benim ve AK Parti’den bazı siyasetçilerin Öcalan’la görüştüğü iddiasında bulunmuştu. “Benim ada ile bir görüşme yaptığımı ispat ettiği anda ben siyasetten çekilmeye hazırım! Partimden herhangi bir vekilin öyle bir görüşme yaptığını ispat ederse de ben hemen gereğini yapacağım. Ancak ispat edemezse, kendisi siyasetten çekilecek mi?” diye sordum. Cevap gelmedi tabii. İspat edemediler ama zaman zaman bu tür şeyleri tekrarlamaktan da geri durmadılar. Bunlar, “yalanı defaatle kullan, belki inanan birileri çıkar” mantığıyla hareket ediyor. Şahsımla, ailemle, özellikle MİT’le ilgili olarak hep yalan tekrarına dayanan bu yöntemi kullanıyorlar.
Suriye için üçlü mekanizma
- Putin’le hangi konuları ele aldınız?
İkili ilişkileri, bölgesel konuları konuştuk. Bunların başında da Suriye geliyor. Türk Akımı Projesi, ulaşımla ilgili bazı sıkıntılar da dahil olmak üzere genelde ikili ilişkiler üzerinde duruldu. Sıkıntıları süratle nasıl aşabileceğimizi konuştuk. Ticaret hacmimizde düşüş var; tekrar nasıl ivme kazandıracağımıza ilişkin görüş teatisinde bulunduk. Son derece verimli bir ziyaret oldu. Putin BM Genel Kurulu için New York’a gidecek. Suriye meselesi gibi konular orada da konuşulacak. Süreci Dışişleri Bakanlarımız aracılığıyla takip edeceğiz. Diğer konuların da enerji bakanlarımız, karma ekonomik komisyon tarafından takip edilmesi talimatını verdik.
- Suriye konusunda Türkiye ile Rusya arasında görüş ayrılıkları var. Bir ilerleme kaydedilebildi mi?
Dışişleri bakanlarımız Soçi’de bir görüşme yapmışlardı. Oradan hareketle bazı adımlar atılabilir mi diye bir düşüncemiz var. Mesela ilk etapta, Türkiye, ABD ve Rusya, üçlü bir adım atsalar; dışişleri bakanlarımız bu konuyu değerlendirmek üzere bir araya gelseler. Bilahare Suudi Arabistan ve İran’ın katılımları ile bu beşli de olabilir. Daha sonraki süreçte buna Avrupa Birliği, Katar ve Ürdünde dahil olabilir. Bunları konuştuk. Zannediyorum BM Genel Kurulu karar öncesinde konuya ilişkin değerlendirmeler için de bir vesile olabilir.
‘DAİŞ’in destekçisi’
- Üç ülke bahsettiğiniz şekilde bir araya geldiklerinde toplantının içeriği ne olacak?
Suriye meselesinde konu genelde bir noktada kilitleniyor: Esedli bir Suriye mi olacak yoksa Esedsiz bir Suriye mi? Kimileri Esed ile devam edilmesinden yana. Biz de diyoruz ki, normalleşme için önce bir geçiş süreci olmalı. Geçiş süreci sonrasında Suriye’de Esedli bir yönetim düşünülemez. Çünkü Suriye’de muhalefetteki herkesin ortak bir kanaati var: Esed ile bir şey yapılamaz. DAİŞ, Esed’den kopuk gibi gözükse de esasen Esed’den kopuk değil. DAİŞ’in en büyük destekçisi Şam rejimidir. DAİŞ, çıkardığı petrolü kime veriyor? Şam rejimine...
‘Butik devlet peşinde’
- Bunları muhataplarınıza anlattığınızda ne diyorlar? Kanaatlerini değiştirmeleri söz konusu oluyor mu?
Kanaatler kolay değişmiyor tabii ki. Kendi hafıza kayıtlarında ne varsa ondan taviz vermeye yanaşmıyorlar. Mesela Esed giderse DAİŞ’in geleceğini düşünenler var. Oysa niçin DAİŞ gelsin? Esed giderse halk gelir. Suriye’in yetişmiş insanları var ama bu yetişmiş insanlara zemin oluşturmak lazım. Bizim ülkemizde de Avrupa ülkelerinde de Suriye’de elini taşın altına koyabilecek yöneticiler var; yetişmiş, kaliteli insanlar bunlar. Ama kimileri, bu gerçeği görmek yerine, “Esed giderse DAİŞ gelir” demekte ısrar ediyor. Halihazırda Suriye’nin yüzde 35’i DAİŞ’in kontrolünde. Esed ise ülkenin yüzde 15’ini kontrol edebiliyor. Şam’dan başlayıp Humus, Hama üzerinden Lazkiye’yle Akdeniz’e açılan bir butik devlet kurma peşinde.
- Geçiş süreci için bir takvimden söz etmek mümkün mü?
Tarafların olumlu yaklaşımının sağlanmadığı bir ortamda takvimi konuşmanın anlamı yok.
‘Göz yummayız diyorlar’
- Mülteci meselesi, Türkiye’nin güvenli bölge konusundaki yaklaşımının daha fazla destek görmesini sağlayacak bir hava oluşturmuş gibiydi. Ancak tam bu sırada Rusya’nın Suriye’de askeri varlık gösterme girişimleri hız kazandı. Bu durum Türkiye’nin terörle mücadelesini nasıl etkiler?
Ruslar, ‘Türkiye için terör konusunda herhangi bir olumsuzluğa biz asla göz yummayız’ diyorlar. Biz de kendilerine Suriye ile 911 km sınırımız olduğunu hatırlattık. Dolayısıyla bizim ülkemizin durumu elbette farklı. İcabında NATO ile farklı adımlar atabiliriz. Farklı hassasiyetlerimiz olabilir. Mesela, PYD bize göre terör örgütü. Ama ABD, PYD’yi savunabiliyor.
- Rusya nasıl bakıyor PYD’ye?
ABD gibi bakmıyorlar. Ruslar tamamen DAİŞ’e odaklanmış durumda. Ama PYD noktasında ABD’nin bulunduğu yerde değiller. Biz, DAİŞ, PKK, PYD dahil tüm terör örgütlerine karşı mücadele halindeyiz. Bize göre PYD, PKK ile ilintili.
‘Rol çalma derdimiz yok’
- Kimileri diyor ki: ‘Ortadoğu’da bir oyunun sonuna geliniyor. Türkiye’nin bölgede söz sahibi olması istenmiyor; rol çalmaması için de Türkiye’ye değişik biçimlerde pres uygulanıyor’. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Bizim rol çalmak gibi bir derdimiz yok. Güç devşirme diye de bir derdimiz de yok. Somut bir soruna çözüm bulma derdindeyiz. Malum 911 km’lik sınırımız var, kaostan kaçanlar ülkemize geliyor. Terörden arındırılmış güvenli bölgeyi de yerlerinden yurtlarından olan bu insanlar için istiyoruz. Bu insanlar ülkelerine dönmek istiyorlar. Güvenli bölge sağlanırsa oraya iskan edilmeleri mümkün.
Vahap Munyar (Hürriyet) ve Serpil Çevikcan (Milliyet)