Gelin Galip ağabeyin futbol serüvenini kendi ağzından dinleyelim:
“Bizim Çarşamba'da Feneryılmaz Kulübü vardı; İkinci Lig'deydi orda oynadım. 11. sınıfta da Beşiktaş'ta oynuyordum. Ama bir kanun çıkardılar 'Mektepliler kulüplerde oynayamaz' diye, o kanundan sonra oynayamadım. Sırf mektepli olduğum için!
Beşiktaş'ta oynarken milli olan bir arkadaşımız vardı: Turan Günsav. Onu bir maçta oynatmadılar bu yüzden, ikimiz beraber Galatasaray'a geçtik. O sıralarda Galatasaray'dan da bizi çok istiyorlardı; mektepli olduğumuz için de lisanslı değildik, bu yüzden kendi isteğimizle takım değiştirebiliyorduk. Turan o sene okulu bitirince Galatasaray birinci takımında oynadı, ben okulu bitiremediğim için oynayamadım.
Bize takımdan ayda on lira veriyorlardı. Ben de on lirayı alınca peynir, tereyağı, reçel falan alıp okulda kulüp odasına diziyordum, her gelen yerdi.
Beşiktaş'tayken bir lira alıyorduk. Bize, yemek fişi verirlerdi. Beşiktaş'ta Üstün Lokantası'na giderdik, otuz kuruşa karnımızı tıka basa doyururduk.
Darüşşafaka bitince Yüksek Ticaret Fakültesi'ne başladım. O sene futbol oynarken ayağım kırıldı, okula bir sene ara vermek zorunda kaldım sonra da okulu bıraktım. Buradayken, Yüksek Mektepler Şampiyonu olduk, bize muhallebi ısmarladılar. Sonra benim kaydımı alıp Edebiyat Fakültesi'ne getirmişler.
Üniversiteler arası maçlar oluyordu, bir de baktım, beni Edebiyat Fakültesi'nden çağırıyorlar. 'Niye' dedim. 'İşte maçlar var, gel oyna!' Birkaç sefer de onlar için maç yaptım. Üniversite mutellisi (karma) olduk, Peşte (Budapeşte) mutellisi ile oynadık, onları 1-0 yendik.
Mektebi bitirmek üzereydim. Bir gün Galatasaraylı idareciler beni almaya mektebe geldiler. O zaman bizim mektebin tamamı Fenerbahçeli, idarecileri kovdular, benim kıyafetlerimi sakladılar. Galatasaray'a gitmeme mani oldular. Sonra topluca Fenerbahçe'ye gittik; orada oynamaya başladım ama lig maçları başlamamıştı daha, bir gün Beşiktaş'la hususi bir maç yapıldı, oynadım. Fenerbahçe hoşuma gitmedi; bana uymadı, ısınamadım. O zamanlarda da Cihat-Esat çekişmesi vardı, kaptanlık konusunda. Maç dönüşü vapurda geliyorum; Vefalılar sardı etrafımı, ille Vefa'ya gel diye. Latif Abi vardı, Darüşşafakalı, 'Seni Vefa'ya gönderelim' dedi. Ben de peki
dedim.
Beden Terbiyesi'nden çağırdılar, lisans verecekler; Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe bir de Vefa müracaat etmiş. Ben şahsen hangisini istersem onun lisansını alacağım. Ben Vefa dedim. Vefalı oldum. On dört, on beş sene Vefa'da futbol oynadım, sonra bir on dört sene de takım kaptanlığı yaptım.
Bir tarihte de Adalet Kulübü bana çok büyük paralar verdi ama o zamanlar kulüp değiştirmek ayıp gelirdi, bu yüzden Vefa'dan ayrılmadım.”[1]
[1] İmkansız Hayatlar, s.2016-17