Hayri Cem Yazio: Beyoğlu'nda Gezersin

Taksim, İstiklal Caddesi, Sıraselviler, Cihangir... Çocukluğumda korkarak gezdiğim, gençliğimde ise korktuğum yılların acısını çıkartarak dolaştığım cadde ve ara sokaklar…

Uzun süredir şehir merkezine uzak yaşayınca, kalabalık mekanlardan daha fazla rahatsız olmaya başladım. İhtiyaç olmadıkça merkezi yerlere gitmemeye özen gösteriyorum. İstiklal Caddesine de çıkmayalı çok uzun zaman oldu.  Geçtiğimiz günlerde, Cihangir’deki bir randevuma, yukarıda bahsettiğim güzergâhtan yürüyerek gittim; bir yandan güzergâh üzerindeki mekanları hayretle izlerken bir yandan da çocukluk ve gençlik anılarımı yâd etmek istedim.

Taksim’den İstiklal Caddesi’ne girer girmez, kendimi farklı bir ülkenin metropolüne gelmiş gibi hissettim. Üstelik bu metropol bir Ortadoğu ülkesine aitti; mesela Kahire ya da Beyrut olabilirdi. Ama çocukluğumun, gençliğimin geçtiği cadde bu değildi.

Aslında 70’li, 80’li yıllarda yaşadığım Beyoğlu da çok matah bir yer değildi.

Sinemaları, tiyatroları, kitapçıları, meyhaneleri ile İstiklal Caddesi ne kadar üst kültürün bir vitriniyse, caddeyi diklemesine kesen ara ve arka sokaklar tam bir viraneydi. Üst ve alt sosyoekonomik statülerin bu kadar birbirine yakın, bu kadar iç içe olup da birbirini rahatsız etmeden yaşadığı başka bir mekân olduğunu zannetmiyorum. Sınırları sanal olarak çizilmiş olan bu semtte, sanki sınır boyu gümrükler vardı; ara sokaklardakiler İstiklal Caddesine, caddedekiler ise ara sokaklara çok fazla girmezlerdi. 

İstiklal Caddesi’nin 90’lı yılların başında, araç trafiğine kapanmasıyla birlikte, Beyoğlu’nda yeni bir değişim başladı. Yaya trafiğinin artması, alışverişin artması demekti. Alışverişin artması ise ünlü giyim markalarının dikkatinin bu caddeye çevrilmesine neden oldu. Beymen ile başlayan, büyük markaların caddeye akını sonrasında, dükkân kiraları yükselmeye başladı. İstiklal Caddesi esnafının büyük bir kısmı yükselen kiraları ödeyemez oldu. Önce birahaneler ve meyhaneler terk etti caddeyi. Neyse ki fazla uzağa gitmediler, arka sokaklara doğru kaçtılar. 

Arka sokakların pavyonları ve batakhaneleri ise, caddeden kaçıp, bu sokakları işgal eden yeni esnafa dayanamayıp, mekânı terk etmeye başladılar. Sonraki yıllarda, öğrencilerin ve entelektüellerin ilgisinin artması üzerine, arka sokaklar büyük ölçüde ‘temizlendi’ ve korkmadan yaşanabilir yerler haline geldi.

Caddeye tekrar dönelim; Birahane ve meyhanelerden sonra çiçekçi, ayakkabıcı, terzi gibi küçük esnaf ile meşhur Bonmarşe oyuncakçısı da caddeyi terk ettiler; kimi iflas etti, kimi ise başka semtlere taşındılar. ‘İstilacı’ büyük giyim markalarının Caddedeki saltanatı da çok uzun sürmedi. Şehrin değişik semtlerinde kurulan AVM’ler, İstiklal Caddesi gibi pek çok caddenin cazibe merkezi olmaktan çıkmasına neden oldu. Bu yeni alışveriş merkezleri tüketicilerin satın alma alışkanlıklarını değiştirince, sadece İstiklal Caddesinde değil, Osmanbey, Harbiye, Eminönü gibi pek çok ünlü caddedeki esnaf da kepenk kapatmak zorunda kaldı.

Bu yıllar öğrencilerin, sanatçıların ve entelektüellerin bölgeye ilgisinin artarak sürdüğü dönemdir. Kültür hayatı henüz caddede ve çevresinde bitmemiştir. Ara ve arka sokaklarda, kızlı erkekli gidilebilen kafeler, birahaneler, nargile dükkanları vs. bu kesim için yeni çekim merkezleri olmuştur. Ancak Cadde’de durum farklıdır; artan kiralar karşısında çaresiz kalan kitapçılar, sinemalar ve tiyatrolar da fazla direnemez ve teker teker kapanırlar. 

***

2000’li yıllar, devlet yardımıyla yaratılan yeni zengin sınıfı, komprador burjuvazinin ortaya çıktığı dönemdir. Bu yeni sınıfın mensupları klasik burjuvazinin kültürüne sahip olmadıklarından, tüm zenginliklerine rağmen kendilerini ‘eksik’ hissediyorlardı. Haklı olarak ‘Beyaz Türkler’ tarafından dışlanmalarını kabul etmiyorlar ve bizzat Beyaz Türklerin yaşam alanlarının olduğu mekanlara takılarak, bir tür meydan okuma başlatıyorlardı. Bu mekanlardan biri de Beyoğlu semti idi.

Beyoğlu profilindeki bu değişim, bir anda bölgeyi kebapçı ve dönerci cenneti haline getirdi. Ağaca ve yeşile tahammülü olmayan Beyoğlu belediyesinin kesip yok ettiği ıhlamur ağaçlarının mis gibi kokusunun yerini, et kokusu aldı. Bu koku, ülke turizminin ana gelir kaynağı olmaya aday Arap turistlerin de burnuna gitmiş olmalı ki, eskilerde Tarabya ve Sarıyer’de mekân tutmaktayken, yönlerini Beyoğlu’na çevirdiler. 

Zengin Arap turistlerin bölgeye ilgisi, esnaf profilini de tamamen değiştirdi. Bölge tamamen yeni ziyaretçilere göre dizayn edilmeye başladı. Zengin Arap turistleri ziyadesiyle mutlu eden kebapçı ve tatlıcılar İstiklal Caddesini ele geçirmeye başladı. Tabelalarında 1800’lü yıllardan beri faaliyette olduğunu yazan pek çok tatlıcı türedi. Tarihi Hacı Bekir Lokumcusu, yeni açılan tatlıcı dükkanlarının yanında, mahalle bakkalı gibi kaldı.

Eskiden, cadde esnafının tercihi İngilizce, Almanca, İspanyolca gibi dilleri konuşabilen elemanlardı.

Dükkânların vitrinlerinde bu lisanların konuşulduğunu belirten levhalar bulunurdu. Şimdi Arapça bilen elemanlar kıymete binmiş. Bu elemanların bir kısmı dükkân içinde görev yaparken bir kısmı da dükkânların dışında, caddede Arapça bağırıp, çağırarak müşteri çekmeye çalışmaktalar. Bununla da yetinmeyip, insanları kolundan tutup, dükkânlarına girmeye zorlamaktalar. 

Gençliğimde sıkça ziyaret ettiğim, yabancı misafirlerimi götürdüğüm Türk mutfağı ile ünlü lokanta da el değiştirmiş, zengin Arapların zevkine uygun bir et lokantasına dönüştürülmüş. Bir yandan nostalji yapmak, bir yandan da yeni konsepti görmek merakı ile bu lokantaya girme gafletinde bulundum. Boş olan cam kenarındaki masalardan birine doğru yöneldim. Ancak şef garson Türk olduğumu anlayınca, cam kenarındaki masaların rezerve olduğunu söyleyerek, beni lokantanın en kuytu köşelerinden birine yönlendirmek istedi. Aramızdaki tatsız sohbeti anlatmak bile istemiyorum. Elbette o mekânı derhal terk ettim. Kendi ülkemde bu kadar aşağılanacağım hiç aklıma gelmezdi.

***

Arap turistler sadece İstiklal Caddesi'ni değil, ara sokakların hakimiyetini de ele geçirmişler, bu sokakların esnafının da göz bebeği haline gelmişler. Türk Lirasının büyük değer kaybı bu turistlere yaramış; kendileri için fazla sayılamayacak bir miktar para ile buralarda lüks hayat yaşamaya başlamışlar. ‘Money talks…’ anlayışıyla hareket eden bu zengin Araplar bulundukları mekanlarda bizim kültür ve adabımıza uygun davranmıyorlar. Etraflarında kendilerinden başka kimse yokmuş gibi, yüksek sesle konuşup, çevredekileri rahatsız ediyorlar. Çocuklarının etrafı dağıtıp, pisletmelerine aldırmıyorlar. Rahatsızlığınızı belirtme gafletine düşerseniz, hem onlardan güzel bir fırça yer hem de mekân sahibi tarafından kapıya konulursunuz. 

***

Yukarıda izlenimlerimi aktardığım Arapların, Suriyeli sığınmacılar olmadığını belirtmeliyim. Suriyelilerin varlığı bir zorunluluktan kaynaklığından beni rahatsız etmiyor. Bahsettiğim Araplar, Körfez ülkelerinden gelen zengin turistlerdir. Pandemi döneminde beli bükülen esnaf bu turistler sayesinde ayakta kalmıştır. Bu yüzden de onları kaybetmemek için, hoşlarına gidebilecek her türlü değişimi yapıyorlar. Ancak bu değişimin bir kültür istilası yarattığının farkında değiller.

Arap ya da bir başka ulusun, dinin ve/veya ırkın, ülkemde benimle birlikte yaşaması, beni kesinlikle rahatsız etmez. Hatta varlıklarını, ülkemin kültürel zenginliği olarak kabul ederim. Ancak bir başka kültürün istilasını ve benim kültürel değerlerimi baskı altına almasını da asla kabul edemem.

Yaşım gereği Beyoğlu’nun belli bir dönemine tanıklık ettim, değişimi izledim. Değişim kaçınılmazdır. Bugünkü Beyoğlu’nun da bir süre sonra başka bir atmosfere dönüşeceğinden eminim. Bu yüzden de umutlarımı yitirmiyor, enseyi karartmıyorum.

Instagram

Popüler İçerikler

Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
YORUMLAR
08.02.2022

Bu daha iyi günlerimiz. Her yıl daha da kötüye gidecek. Ülkeyi Araplardan gelecek 3 kuruşa mahrum bıraktılar o yüzden de tüm kültürel değerlerimizi kaybettik. Tamamen Ortadoğu ülkesi olup çıktık. Arap toplumları zengin olsun veya olmasın her zaman kendini düşünerek yaşar, etrafta insanlar varmış veya ne düşünüyormuş umurunda olmaz. Medeniyet nedir bilmezler. Bu ırkçılık değil gerçeklerdir.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ