Hayri Cem ile Zihin Açıklığı 1; Teknoloji ve Gelecek, Dijital Dünyanın Temelleri

Modern bilgisayar biliminin temellerini atan ve yapay zekâ çalışmalarına öncülük eden İngiliz matematikçi, mantıkçı, kriptolog ve teorik biyolog Alan Turing, şöyle der: “Her büyük teknolojik devrim, insanoğlunun sınırlarını zorlaması ve hayal gücünün ötesine geçme cesaretiyle başlamıştır.” Teknolojinin doğası hem fırsatlar hem de meydan okumalar içeren sürekli bir dönüşüm döngüsüdür. Turing’in bu sözleri, insanoğlunun teknolojiye dair sınır tanımaz keşif arzusunun köklerini yansıtır. 21. yüzyılda, çipler, sensörler ve yazılımlarla şekillenen dijitalleşme süreci, toplumları derinden dönüştürüyor. Endüstri 4.0, bu dönüşümün üretim ekseninde bir devrim olarak şekillenirken; Toplum 5.0, dijitalleşmenin sosyal yaşam üzerindeki etkilerini tarif eden bir vizyon sunuyor.

Hayri Cem’in Teknoloji ve Gelecek, Dijital Dünyanın Temelleri kitabında ele aldığı gibi, bu dönüşüm sadece üretim ve sosyal yaşamda değil, bireylerin günlük alışkanlıklarında, ülkelerin ekonomik politikalarında ve hatta insanlık kavramının anlamında köklü değişimlere yol açıyor. Bugün artık sorularımız daha karmaşık: Yapay zekâ işsizliğe mi neden olacak yoksa daha yaratıcı işler mi doğuracak? Metaverse yalnızlık mı getirecek yoksa küresel bağlantılar mı güçlenecek? Bu değişimlere uyum sağlamak için bireyler ve toplumlar nasıl bir yol haritası izlemeli?

Bu bağlamda, teknoloji ve gelecek üzerine yapılan her tartışma, sadece bir bilimsel analiz değil, aynı zamanda bir etik değerlendirme ve insani bir sorgulamadır. Çünkü dijitalleşmenin etkilerini anlamadan, geleceğimizi şekillendirmek mümkün değildir.

"Teknoloji ve Gelecek, Dijital Dünyanın Temelleri" kitabınızı yazma sürecinde sizi en çok etkileyen konu neydi? Bu kitabı yazarken nasıl bir motivasyonla hareket ettiniz?

Tüm dijital teknolojilerin temelinde üç basit bileşen var. Bunlar; çip, sensör ve yazılım (algoritma). Bu üç bileşeni fark edince, bunlarla yapılacak inovasyonların ve teknolojik gelişmelerin sonsuz olduğunu düşünmeye başladım. Toplumlar, Endüstri 1.0 ya da 2.0 ıskaladığında bir sonraki aşamaya geçmekte zorlanıyorlardı. Ancak Endüstri 4.0, yukarıda saydığım üç bileşen üzerinde yükseldiğinden, geçmiş endüstri aşamalarını ıskalamış toplumların bile, bu bileşenlere yatırım yaparak, Endüstri 4.0’ı yakalayabileceğini gördüm. Toplumun dikkatini bu teknolojilere çekerek, Endüstri 4.0 trenini kaçırmama konusunda uyarmak istedim. Bu kitabı yazma motivasyonum buydu.

-Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 kavramları arasında nasıl bir bağ kuruyorsunuz? Sizce bu iki kavramın toplumsal dönüşüme etkisi nedir?

Endüstri 4.0 üretimi, Toplum 5.0 ise sosyal yaşamı temsil etmektedir. Üretim alanında başlayan dijital dönüşüm, sosyal yaşamımıza da sıçradı. Üretimde, insan faktörünü minimuma indirerek, mükemmel ürünler üretmek hedefleniyor. Sosyal yaşamda ise, insanların vaktini alan işleri dijitalleştirip, otomasyona dönüştürerek, bir yandan konfor alanlarını genişletmek, diğer yandan ise bireylerin kendilerine ayıracakları zamanı çoğaltmak amaçlanıyor. Her iki çabanın ortak yanı ise, yukarıda saydığım bileşenleri kullanarak inovasyonlar yapmak ve var olan mal ve hizmetleri geliştirmektir.

-Kitapta Endüstri 4.0 sürecini detaylıca ele alıyorsunuz. Sizce Türkiye, Endüstri 4.0 dönüşümüne nasıl uyum sağlayabilir?

Türkiye, geç de olsa bir çabanın içine girdi. Ancak bu çaba henüz bir devlet politikası haline gelmiş değil. Daha çok savunma sanayiinde bu gelişmeyi görmekteyiz. Gelecekte, ülkelerin dışa bağımlılığın ölçütü, yukarıda saydığım üç bileşene sahip olmaları oranında olacaktır. Türkiye’nin acilen, çip ve sensör üreten fabrikalar kurması, yazılım teknolojilerini daha ilkokuldan itibaren eğitimin temeline koyması gerektiğini düşünüyorum.

-"Karanlık fabrikalar” gibi konseptler iş gücü açısından tartışmalı bir konu. Bu tür fabrikaların gelecekte insan istihdamına etkisi ne olacak?

Karanlık fabrika kavramı, Endüstri 4.0’ın temel felsefesidir. Üretimde insan faktörünü minimuma indirerek, dijital teknolojiler vasıtasıyla hatasız üretim yapılacağı varsayılmaktadır. Bu açıdan bakınca, kol gücüne dayalı işlerin neredeyse tamamının yok olacağını söyleyebiliriz. Geriye, beyin gücüne dayalı işler kalacaktır. Dolayısıyla ülkemizin de ilkokuldan itibaren, eğitimde dijital dönüşümü sağlamasının geleceğimiz açısından çok önemli olduğunu düşünmekteyim. Aksi takdirde “eğitimli işsiz” sayısının inanılmaz boyutlara ulaşacağını öngörmekteyim.

-Yapay zekânın sanayideki rolü giderek artıyor. Sizce yapay zekânın gelecekte iş dünyasına getireceği en büyük yenilik ne olacak?

Yapay zekâ kullanımının en büyük getirisi, mevcut tüm iş süreçlerinin yeniden ele alınıp, kusursuz hale getirilmesi olacaktır. Buna karşın, kol gücüne dayalı istihdamı ortadan kaldıracak olmasının yaratacağı işsizliği göz ardı etmemiz de gerekmektedir. Ama bir başka açıdan bakarsak da dünya ile rekabet edebilmemiz için bu dönüşümün de bir zorunluluk olduğunu söylemeliyim. 

-Kitapta dijitalleşmenin bireysel ve toplumsal yaşam üzerindeki etkilerinden bahsediyorsunuz. Bu etkilerin pozitif ve negatif yönlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Pozitif yanları anlatmakla bitmez. Şöyle bir hayat düşünün; evinizdeki sistem, siz eve gelmeden yarım saat önce ısıtma sistemini devreye sokuyor, beş dakika önce ışıkları yakıyor. Eve girdiğinizde kahveniz hazır. Öte yandan, buzdolabınız, mevcut yiyeceklerinizle hangi yemekleri pişirebileceğinizi saptayıp, eksik malzemenin siparişini veriyor…

Negatif yanı ise, bireyleri yalnızlaştırıp, asosyal bir yaşamın içine çekmesi…

-Kitapta gençlere yönelik dijital çağa hazırlık için önerilerde bulunuyorsunuz. Özellikle hangi beceriler üzerine odaklanmalarını tavsiye edersiniz?

Gençlerin, öncelikle mevcut teknolojiler hakkında asgari ölçüde bilgi sahibi olmalarının önemli olduğunu düşünüyorum. Örneğin, dronların çalışma prensiplerini bilen bir genç, bu teknoloji ile tarımda sulama, ilaçlama yapılabileceğini, kargo taşımacılığında kullanılabileceğini, geleceğin ulaşım aracı olduğunu, gök yüzü reklamcılığında kullanılabileceğini vs. bildiği zaman, kendi mesleğinde de bu teknolojiyi kullanmanın yollarını araştıracaktır.

Dolayısıyla önce var olan yeni teknolojilerin kullanım alanlarını öğrenmelerinde yarar var. Bir sonraki adım ise, bu teknolojileri kullanarak, inovasyonlar yapmaya, yeni mal ve hizmetler yaratmaya kafa yorabilirler.

-Endüstri 4.0’ın eğitim sistemine etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu alanda Türkiye'nin yapması gereken öncelikli reformlar neler olmalı?

Endüstri 4.0 ile, dünyadaki tüm mühendislik ve mimarlık eğitimleri yeniden yapılanmaya başladı. Bunun yanı sıra tıptan uzay bilimlerine kadar tüm alanlarda dijital teknolojiler eğitimin ayrılmaz birer parçası haline geldiler. Türk Milli Eğitim sistemi acilen, ilkokuldan itibaren, yazılım alanından başlayarak, her ders türünde dijital teknolojileri kullanmaya başlamalıdır. Bu teknolojilerle eğitim daha hızlı ve daha kalıcı olur. Basit bir örnek vereyim, VR ve AR gözlüklerini kullanarak, fizik, kimya, biyoloji laboratuvarlarını ortadan kaldırmak mümkün. Çocuklar bu gözlükler vasıtasıyla her türlü deneyi, hiçbir sarf maliyeti ve kullanım riski olamadan yapabilirler. Ayrıca, deneyleri de bireysel olarak yapacaklarından öğrenmeleri daha hızlı ve kalıcı olur. Benzer teknikler tüm diğer derslerde de kullanılabilir.

-Gelecekte metaverse gibi kavramların yaşamımıza entegrasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu teknolojiler toplum yapısını nasıl şekillendirebilir?

Metaverse’in internetin yerini alacağı kesin. Ancak henüz emekleme aşamasında. Şu an internet üzerinde yaptığımız her işlemi (alış-veriş, eğlence, eğitim, bilgilenme vs.) Metaverse üzerinde, üç boyutlu olarak yapabileceğiz. Çok sevdiğiniz bir sanatçının sizden binlerce kilometre uzaktaki konserine katılabilmeniz ya da maddi imkanlarınızın yetmeyeceği 7 yıldızlı lüks otellerde sanal olarak konaklamanız, bir marketin reyonlarında sanal olarak dolaşıp, ürünleri denemeniz ve satın almanız mümkün olacak. Tabii bunları evinizden çıkmadan yapacak olmanız, sizi yalnızlaştırıp, sosyal yaşamdan koparacak. En büyük tehlike bence bu.

-Yaşam 3.0" konsepti üzerine düşünceleriniz nedir? İnsanlık bu yeni yaşam formuna nasıl uyum sağlayabilir?

Yaşam 3.0 henüz fütüristik bir teori. Ancak şu da bir gerçek ki, konuşulmaya başlanan her şey bir gün gerçek oluyor. 

Bu teorinin temeli, yapay zekânın ‘Süper Yapay Zekâ’ aşamasına ulaşmasına dayanmaktadır. Dünya henüz Genel Yapay Zekâ aşamasındadır. Süper yapay zekâ aşamasına önümüzdeki yüz yıl içinde ulaşılamayacağı kabul görmüştür. Bu konuyu yüz yıl sonra gelecek torunlarımızın düşünmesini daha doğru buluyorum.

-Dijitalleşmenin getirdiği etik sorunlar hakkında ne düşünüyorsunuz? Veri güvenliği ve bireysel gizlilik konularında hangi adımlar atılmalı?

Dijitalleşmenin en büyük sorunu ‘Veri Diktatörlükleri’ yaratacak olması. Bunun yanı sıra dijital savaşlarının nükleer savaşlardan daha tehlikeli olacağı. Cinsiyet eşitsizliği, ırk ayrımı konularında da dijitalleşmenin büyük handikapları var. Keza yeni para birimi coin’ler de önemli bir tehlike arz ediyor.

Bu konuda ülkeler bir araya gelip, dijital teknolojilerin kullanımı ile ilgili yasalar, yönetmelikler yapmaları, kullanım sınırlarını belirlemeleri gerekmektedir. Aksi takdirde tüm yaşam alanlarında büyük kaoslar yaşanması kaçınılmaz olur.

-Teknolojiye erişim konusunda eşitsizlikleri azaltmak için neler yapılabilir?

Öncelikle teknolojiye ulaşımı kolaylaştırıp, ucuzlatmamız gerekmektedir. Ülkemizde internete ödenen ücretleri, cep telefonlarına, bilgisayarlara bindirilen vergileri düşününün. En basit dijital teknolojilere bile ulaşmak için servet harcıyoruz. Öncelikle bu teknolojileri ucuzlatmanın yollarını bulmamız gerekmektedir.

“Gelecek, bugünden yarattıklarımızın bir yansımasıdır. Eğer geleceği şekillendirmek istiyorsak, bugün attığımız her adımı sorgulamalıyız.” 

Yuval Noah Harari

Harari’nin sözleri, dijitalleşmenin hızla evrildiği günümüz dünyasında bize yol gösteren bir uyarıdır. Hayri Cem’in Teknoloji ve Gelecek, Dijital Dünyanın Temelleri kitabında dile getirdiği gibi, dijital dönüşüm çağında bireylerin ve toplumların kaderi, teknolojiye uyum sağlama hızları ve bu uyumu ne kadar bilinçli gerçekleştirdikleri ile belirlenecektir. Çip, sensör ve yazılım üçlüsünün hâkim olduğu bu yeni dünyada, üretim hatasızlığa, sosyal yaşam ise otomasyona evriliyor. Ancak bu evrimin arkasında yatan daha derin bir gerçek var: İnsan olmak.

Dijitalleşme, bir yandan hayatlarımızı kolaylaştırırken, diğer yandan bizi yalnızlaştırma ve insani değerlerimizi sorgulama riskini taşıyor. Metaverse’in sunduğu sanal dünyalar, bireylerin gerçek bağlantılarını tehdit edebilirken; yapay zekâ, insan yaratıcılığını sorgulamaya açabilir. Ancak teknoloji, insanın hizmetinde olduğu sürece, onun bir araçtan öteye geçmemesi sağlanabilir. Bu nedenle, bireylerin dijital çağa hazırlanması, sadece teknik beceriler kazanmak değil, aynı zamanda etik farkındalık geliştirmekle mümkündür.

Sonuç olarak, teknolojiye dair geleceğimiz, onu nasıl kullandığımıza ve hangi değerleri merkeze aldığımıza bağlıdır. Bu sürecin sonunda, teknolojinin bizi daha insan kıldığı bir gelecek mi yoksa bizi insanlığımızdan uzaklaştırdığı bir distopya mı yaratacağı sorusu ise cevabını bizim vereceğimiz bir sorudur.

Sohbet için teşekkür ederim Hayri Hocam…

Instagram

X

LinkedIn

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Önce Meydan Okuyup Sonra R Yapmıştı: Murat Övüç "Bülentinkiler Sahte" Dediği Diva'nın Eteklerine Kapandı!
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı