Hayatınızda En Az Bir Kere Okumanız Gereken Başyapıt Niteliğinde 50 Kitap

Bu listede yaşamınız boyunca en azından bir kere okumanız gerektiğini düşündüğümüz 50 harika kitabı derledik. Şimdi hazırsanız bu kitapları birlikte inceleyelim. İyi okumalar...

Not 1: Sıralamanın kitapların niteliği ile bir ilgisi yoktur!

Not 2: Kitaplara ait tanıtım yazıları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

50. "Aşk ve Gurur" Jane Austen

“Duygular nerede biter, açgözlülük nerede başlar?”

Jane Austen’ın yirmi bir yaşında yazdığı Aşk ve Gurur 18. yüzyıl İngiltere’sinin taşralı-soylu çatışmasının atmosferinde, kalıp düşüncelerin aslında nasıl da tam tersine dönüşeceğinin romanıdır. Yazarın kendi yaşadıklarından da izler taşıdığı düşünülen kitapta, taşralı Elizabeth Bennett ve onun kalabalık ailesinin soylu ve zengin Charles Bingley’in, Bennet ailesinin yaşadığı yere yakın bir malikâneyi kiralamasıyla birlikte işler değişir. Charles Bingley’in yakın arkadaşı Fitzwilliam Darcy ile Elizabeth Bennett’in baloda dans etmelerinin ardından ikili arasındaki sürtüşme başlar. Denilebilir ki soyu ve zenginliğiyle gururlanan Darcy’nin soylu olmayan Elizabeth için duyduğu ön yargı, Elizabeth’in ise Darcy’e karşı ahlaklı gururuyla Darcy’nin zenginliğine duyduğu ön yargı romanın akışında hem karakterleri hem de okuru şaşırtacak seyriyle akıp gitmektedir.

“Bir kadının erdemini kaybetmesi, telafi edilmesi imkânsız sonuçlar doğurur. Attığı tek bir yanlış adım sonsuza dek acı çekmesine neden olur. Bir kadının itibarı da güzelliği kadar hassastır.”

49. "Don Kişot" Miguel de Cervantes Saavedra

İspanyol yazar Cervantes’in 1605 yılında yayınladığı Don Kişot, bugüne kadar pek çok dile çevrilen ve defalarca basılan, birçok oyun ve filme de konu olan dünyaca ünlü eserler arasında neredeyse ilk sırada yer alıyor. Roman türünün ve modern romanın ilk örneği kabul edilen Don Kişot, içerisinde pek çok öyküyü de bize iç içe sunuyor. Üzerine şimdiye kadar birçok yorum yapılan eser hala daha farklı şekillerde yorumlanmaya devam ediyor. Kitapta uslanmaz bir kaçık olan Don Kişot’un yel değirmenlerine kafa tutuşunu, aşkı uğruna girdiği maceraları ve bu maceralara adeta festival tadında eşlik eden İspanyol halkını görüyoruz.

Dünyanın en çok okunan eserleri arasında olan roman, aynı zamanda dünyanın en iyi kurgu eseri seçilmiş ve dünyanın en iyi romanlarından biri olarak da gösterilmiştir.

48. "Fareler ve İnsanlar" John Steinbeck

Nobel ödüllü yazar John Steinbeck’in ilk kez 1937 yılında yayınlanan eseri; çiftlikten çiftliğe dolaşarak çalışan iki yakın arkadaşın başından geçen maceraları ve onların hayallerine sıkı sıkıya olan bağlılığını konu ediniyor. Kendisi de bir dönem gezici çiftlik işçiliği yapmış olan John Steinback’in hayatından da izler taşıyan roman, realist yaklaşımı ile dikkat çekiyor. Gerçeğe yakın bir dil ile kurgulanan eser, oldukça sürükleyici ve etkileyici anlatımı ile günümüzde hala en çok okunan kitaplar arasında bulunuyor.

47. "Hamlet" William Shakespeare

“Hepsinden önemlisi, kendine karşı dürüst ol. O zaman başkalarına karşı da dürüst olursun.”

İngiliz ve dünya edebiyatının en büyük isimlerinden William Shakespeare, Hamlet’te trajik bir intikam hikâyesini konu edinir. Hamlet, babasını öldürüp annesiyle evlenen amcası Caludius’tan intikam almak için planlar yapar. Delilikle gerçeklik, kaotik ilişkiler, ahlak ve ihanet gibi bütün insanlığı her zaman ilgilendiren kavramlar üzerine vazgeçilmez bir eser olan Hamlet’te şiirsel bir ahengin yüzyılları aşarak dünyamızda yeniden hayat bulmasını keşfedeceksiniz.

“Olmak ya da olmamak, işte bütün mesele bu. Şansın karşına çıkardığı bütün kötü şeylere dayanmak mıdır soyluluk, yoksa onlarla mücadele edip üstesinden gelmek midir?”

46. "İki Şehrin Hikayesi" Charles Dickens

Charles Dickens, sakin ve durağan atmosferiyle Londra’nın karşısına giyotinin gölgesindeki Paris’i; sürgündeki Fransız aristokrat Charles Darnay’in karşısına kötü şöhretli İngiliz avukat Sydney Carter’ı

koyuyor ve Fransız İhtilali’ni zıtlıklar ekseninde anlatıyor. İki Şehrin Hikâyesi, öfkenin, acının, kaosun ve her şeye rağmen umudun romanı.

45. "Kırmızı ve Siyah" Henri Beyle Stendhal

Fransa’nın küçük bir kasabası olan Verrières’de fakir bir kereste ustasının oğlu olarak dünyaya gelen Julien Sorel’in birbirine zıt belirlediği iki hedefi, aşkları ve çalkantılı hayatı onu bu vasat hayattan uzaklaştıracaktır. Yaşadığı bu küçük kasabadan bir an önce kurtulup Paris’e gitme hayalleri kurar. Julien; zekâsı, kültürel seviyesi ve câzibesiyle yüksek tabakanın dikkatini çekmeyi başarır. Aldığı dinî eğitimle papaz olmaya karar veren Julien, aynı zamanda büyük bir Napoléon hayranıdır ve asker olmayı istemektedir. Onun geleceğiyle alâkalı böyle muallâkta kalması ve bir yandan yaşadığı iki büyük ve çalkantılı aşk, onu çok farklı bir maceraya sürükleyecektir…

Julien’in mesleği ve aşk hayatı ile ilgili yaşadığı bu büyük ikilem, onun kırmızıyı mı yoksa siyahı mı seçmesi gerektiğini zorlaştıracaktır…

44. "Mutlu Prens" Oscar Wilde

Mutluluğun, herkesin mutluluğuyla iç içe olabileceğini, fedakârlığın ve emeğin insana gerçeğin kapılarını açabileceğini tatlı bir öyküyle anlatan eser dünyaya başka bir gözle bakmamızı sağlıyor. Küçük bir kuş ve mücevherlerden yapılmış vücuduyla tüm şehri izleyen bir heykelin insana dair sohbeti yaşamın gerçekte ne olduğunu sorgulatacak.

43. "Savaş ve Barış" Lev Nikolayeviç Tolstoy

Ünlü yazar Tolstoy'un yazdığı bu kitap birçoklarınca en büyük roman olarak gösterilir. 1805-1813 yıllarında Napolyon Savaşları'nı konu alan bu eser Rusya'daki birçok farklı sınıftaki insanın hayatını ve geleneklerini anlatır. Savaş ve Barış, Napolyon döneminde gecen Rusya ve Fransa arasındaki savaşı anlatmasının yanında saray hayatı ve saray insanlarının bulundukları konumlardan nasıl değişikliğe de gözler önüne serer. Tolstoy'un bu ünlü eseri dili, anlatımı, kurgusu ve gerçekçiliği ile kendinden sonra birçok yazarı etkilemiş ve büyük bir klasik olarak edebiyat tarihinde haklı yerini almıştır.

42. "Sefiller" Victor Hugo

Jan Valjan, aç ailesini doyurmak için ekmek çaldığından, bir kadırgada kürek çekmeye mahkûm edilmiştir. Kaçma girişiminde bulunduğu için de mahkûmiyet süresi on dokuz seneye çıkarılır ve 1815'te serbest bırakılır. Hapisten çıkınca, mahkûm olduğunu gösteren belge yüzünden herkes ona kötü davranır. Bir piskopos onu evine alır, o ise evin gümüş takımlarını çalarken yakalanır. Piskopos şikayetçi olmaz, üstelik ona iki de gümüş şamdan hediye eder. Onlardan elde edeceği parayı namuslu adam olma yolunda harcamasını ister.

Bu son olay, Jan Valjan için bir dönüm noktası olur. Madeleine adıyla iş hayatına atılır, zengin olur ve belediye başkanı seçilir. Fantin adında, düşmüş fakat ruhça temiz bir kadını polis şefi Javert'in elinden kurtarır. Javert, birdenbire ortaya çıkan, kısa sürede zengin olan ve herkesin 'Baba' dediği Madeleine'in kim olduğunu merak eden ve araştırmaya başlar.

41. "Suç ve Ceza" Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

Dostoyevski’nin Rusya’yı, Rus halkını gözlemleyerek içlerinden çekip çıkardığı Raskolnikov hem yazarın hem de edebiyat tarihinin en karanlık karakteridir. Yoksulluğunun güzel ve parlak bir hayat kurmasına izin vermeyeceğine inanan genç bir hukuk öğrencisinin, yaşlı tefeci kadını öldürüp parasını çalmayı planlamasıyla başlayan hikâyesi, Raskolnikov’un ikilemlerinden, iç çatışmalarından hareketle insanlığa sorduğu ahlaki ve felsefi sorularla edebiyatı başka bir boyuta taşımıştır. 

Suç ve Ceza yayımlandığı 1866 tarihinden bu yana, modern insana yaklaşımıyla ve sorduğu can alıcı sorularla güncelliğini hiç kaybetmediği gibi, edebiyatın çıtasını erişilmesi güç bir seviyeye yükseltmiştir. Dostoyevski’nin dehasını tüm yönleriyle yansıttığı roman, bir suçun psikolojik kaydıdır aynı zamanda.

40. "Yeraltından Notlar" Fyodor Mihayloviç Dostoyevski

İnsan psikolojisi, sevgi ve nefret üzerine ateşli tartışmalar yaratan bir başyapıt…

Dostoyevski bu romanda, içe dönük, ezik ama saygınlık arayışında olan ‘kentli ve yalnız’ insanın dramını gözler önüne seriyor. İnsanoğlu kendi yararının tersine davranabilir mi? Aşk kurtuluş mu, yoksa tuzak mıdır? Yazar bu ve benzeri evrensel sorunlara çarpıcı ve irkiltici yanıtlar veriyor. Romanın kahramanı, eserin en başında kendini şu sözcüklerle tanımlıyor: “Ben hastalıklı adamım… Ben huysuz adamım… Sevilecek adam değilim ben…” Dostoyevski, bu anti-kahramanla, çağını aşan ‘post-modern’ bir roman yaratmıştır.

39. "Palto" Nikolay Vasilyeviç Gogol

Dostoyevski'nin Rus edebiyatına yönelik ''Hepimiz onun Palto'sundan çıktık'' sözüyle Gogol'u ve eserini taçlandırdığı, en ünlü eserlerden biridir. Rus halkının sefaletini, bir Rus bakanlığında çalışan bir katibin gözünden anlatan ünlü Rus yazar ; dönemin Rusya bürokrasisine, amir-memur ilişkilerine ve sıradan insanların uğradığı eşitsizliklere yergisel bir bakış açısıyla yaklaşıp insanın içini acıtan ''yoksulluğu'', kurmaca bir gerçeklik düzleminde somutlaştırıyor.

38. "Notre Dame'ın Kamburu" Victor Hugo

9. yüzyılın başlarında bakımsızlığından ötürü Notre Dame Katedrali yıkılmak istenir. Victor Hugo, halkın ilgisini, yıllar önce içinde avare avare dolanırken bir duvarında Grek harfleriyle yazılmış “kader” kelimesini gördüğü bu katedrale çekmek için yazar bu romanı.

Bunun için, belki de bu katedral kadar “bakımsız” bir insan tipi çıkarır karşımıza: Kilisenin, bir ayağı diğerinden kısa, sağır, tek gözlü, kambur zangocu Quasimodo. Yine de Quasimodo bu dış görünüşüne rağmen insanüstü bir güce de sahiptir; tıpkı yıllara meydan okuyarak ayakta kalabilmeyi başaran Notre Dame gibi. Bu sıra dışı görünüm ve insanüstü güç ise onun hakkında çeşitli söylentilerin çıkmasına yol açar: “Şeytan Quasimodo!”, “Hain Quasimodo!” Fakat Notre Dame’ın zangocu tüm bunlara rağmen belki de tek insanca davranışıyla güzel Çingene kızı Esmeralda’ya âşık olur. Ve artık Quasimodo, doğumundan beri razı olduğu kilisenin duvarları arasına sıkışmış “kader”inin dışına çıkmaya başlamıştır...

Romantizm akımının en ünlü temsilcilerinden biri olan Victor Hugo birçok dile çevrilmiş bu romanda, usta kalemiyle bir yandan insan hayatında kaderin yerini işlerken diğer yandan da Paris’i okuyucuların gözleri önüne seriyor.

37. "Jane Eyre" Charlotte Bronte

Jane Eyre, dünya edebiyatının en büyük ve en romantik kahramanlarından biridir. Önce zengin kuzenlerinin sonra da Lowood Okulu'nun öksüz ve yetim bir yaşam süren Jane Eyre, daha sonra Bay Rochester'ın malikanesinde küçük bir kızın dadısı olur. Bay Rochester ile yaşadıkları aşk, Jane'in, Thornfield Malikanesi'nin çatısında gizlenen korkunç sırrı öğrenmesi ve bu nedenle oradan kaçarak ayrılması, büyük bir sürükleyicilikle anlatılıyor.

Jane Eyre, mutlu bir sonu olan bir aşk öyküsü. Ünlü İngiliz Romancı Thackeray'ın dediği gibi, 'Büyük bir dehanın başyapıtı'.

36. "Muhteşem Gatsby" F. Scott Fitzgerald

O ümitledir ki şimdi sefer etmekteyiz, biz o akıntıya karşı giden tekneler, durmadan geriye, geçmişe çarpılıp atılsak da ne gam… Yirminci yüzyılın en büyük Amerikan yazarlarından F. Scott Fitzgerald, I. Dünya Savaşı sonrası Amerika’sının, ‘Caz Devri’ olarak adlandırdığı on yıllık şaşaalı dönemini, paranın yegâne değer kabul edildiği bir topluma dair, ustalığına ve orijinalitesine henüz erişilememiş betimlemelerle süslü, kırık bir aşk hikâyesiyle anlatıyor.

35. "Denemeler" Michel de Montaigne

Her işin bütün koşullarını ve sonuçlarını arayıp hesaplayan adam kara vermekte güçlük çeker; orta bir kafa da işleri götürür götürür, büyük ve küçük bütün girişimlere yeter.Dikkat ederseniz en iyi işler nasıl iş gördüklerini söylemekten aciz kimselerdir. Buna karşılık,yaptıklarını çok iyi anlatan kimselerin elinden iyi iş çıktığı pek görülmez. Her iş üzerine bol bol güzel konuşmasını çok iyi bilen birini tanırım ki, kendisine yılda yüz binlerce gelir getiren bir serveti acınacak bir şekilde elinden kaçırdı.

34. "Veba" Albert Camus

Camus adı çoğu okur için Yabancı romanıyla özdeşleşir. Ancak yazarın en önemli yapıtı aslında 'Veba'dır. Keskin bir gözlem gücünün desteklediği arı bir bilinçle Veba, yalnızca çağımızın değil, tüm insanlık tarihinin ortak bir sorununa değinir: Felaketin yazgıya dönüşmesi. Camus'nün hiçbir yapıtında böyle acı bir yazgı, böylesine şiirsel bir dille ele alınmamıştır. 'Veba', insanın ve ışığın şiiridir. Bu şiirde renkler alabildiğine koyu, ancak yazarın sesi o denli umut doludur. Beklenmedik bir boyuta ulaşan veba salgını tüm Oranlıları ilkin umutsuzluğa boğar, ardından Doktor Rieux, Tarron ve Grand'ın gösterdikleri dayanışma örneği, başta yetkililer olmak üzere herkese bir güç ve umut kaynağı olur.

33. "Yabancı" Albert Camus

üm zamanların en tanınmış yazarlarından biri olan Albert Camus, en fazla ses getiren “Yabancı” adlı romanı ile okuyucularla buluşuyor. Camus’nün en fazla dile çevirilen ve tüm dünyada en çok satan kitabı olan “Yabancı”, bir yandan da okuyucuyu varoluşculuk akımıyla buluşturuyor. Ele aldığı karakterin düşünce yapısından anladığımız bu akım ile yazar dünyaya tek düze bir gözden bakıyor ve olayları tek düze bir göz ile yorumluyor. Kimilerine göre son derece duygusuz olarak nitelendirilen kahramanın davranışları, aslında kendi içerisinde derin anlamlar barındırıyor.

Albert Camus’nün nobel edebiyat ödüllü bu eseri ile sizi de hayata karşı derin düşüncelere dalacağınız bir yolculuk bekliyor. Önce “İnsan bu kadar vurdumduymaz olur mu?” diye düşünecek, ardından insanı buna iten nedenler hakkında bir iç sorgulamaya varacaksınız. Kütüphanenizden eksik etmemeniz gereken bir roman daha Albert Camus’nün güçlü kalemiyle karşınızda…

32. "Bulantı" Jean-Paul Sartre

20. yüzyılın önde gelen aydınlarından Jean-Paul Sartre, romanları, oyunları ve düşünce yazılarıyla varoluşçuluk düşüncesini olduğu kadar bütün bir yüzyılı da derinden etkilemiştir.

Bulantı, 20. yüzyılın en etkili düşünürlerinden Jean-Paul Sartre'ın ilk romanı. Bireyin kökten özgürlüğünü vurgulayan varoluşçu akımın sözcülüğünü üstlenen Sartre, adını 1938'de yayımlanan bu romanıyla duyurmuştu. Günlük biçiminde yazdığı bu kitabında, romanın kahramanı Roquentin'in dünya karşısında duyduğu tiksintiyi anlatıyordu. Bu tiksinti yalnızca dış dünyaya değil, Roquentin'in kendi bedenine de yönelikti. Kimi eleştirmenler romanı hastalıklı bir durumun, bir tür nevrotik kaçışın ifadesi olarak değerlendirdilerse de, Bulantı, yansıttığı güçlü bireyci ve toplum karşıtı düşüncelerle, sonradan Sartre'ın felsefesinin temellerini oluşturacak birçok konuya yer veren özgün bir yapıttı. 'Varoluş'la yüz yüze gelen Roquentin'in geçirdiği değişimi anlatan Bulantı, varoluşçuluğun kült kitaplarından biri oldu.

31. "Dönüşüm" Franz Kafka

İlk olarak 1915’te yayımlanan Dönüşüm, hikâyenin kahramanı Gregor Samsa’nın kendini bir sabah dev bir haşereye dönüşmüş halde bulmasıyla başlar ve hayatındaki değişiklikleri aktararak devam eder. Edebiyat dünyasında Kafka’nın en popüler eserlerinden biri sayılan yapıt, sade bir dille okuyucuya “toplumun farklı olanlara yaptığı muamele” hakkında bir fikir kazandırırken, diğer yandan küçük burjuva toplumlarındaki aile yapılarını en ince ayrıntısına kadar gözler önüne sermektedir. Dönüşüm ile Kafka, bir insanın haşereye dönüşmesini, soyut bir kavram olarak değil de, toplumsal ve felsefi birtakım etkilerle ele almıştır. Kafka; Gregor’un annesi, babası, kız kardeşi Grete, hizmetçileri, patronu, yarattığı diğer karakterler ve tema çeşitliliği ile okuyucuyu kendine bir kez daha hayran bırakır.

30. "Bülbülü Öldürmek" Harper Lee

1960 yılında yayımlandığından bu yana bütün edebiyatseverlerin gönlünde özel bir yer edinen, Pulitzer ödüllü Bülbülü Öldürmek Amerika’nın güneyinde yaşanan ırkçılığı ve eşitsizliği bir çocuk kahramanın, Scout Finch’in gözünden anlatıyor.

Harper Lee, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hâlâ güncel temaları, Scout’un büyüyüş öyküsüyle birlikte dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mercek altına alıyor.

'İstediğin kadar saksağanı vur vurabilirsen ama unutma, bülbülü öldürmek günahtır.'

29. "Çavdar Tarlasında Çocuklar" Jerome David Salinger

1951 yılında basılan kitap, Salinger’in ilk ve tek romanıdır. Çıktığı andan bu yana ilgi gören roman, ergenlik dönemindeki bir çocuğun dünyayı algılayış biçimini bize anlatırken, yetişkinlerin düzenine karşı olan isyanını da başarılı bir dil ile aktarıyor. Samimi dili ve karakterin içinde bulunduğu duyguların okuyucuya olan yansıması, onu kısa sürede dünya edebiyatı listelerinde ilk sıralara taşıyor.

28. "1984" George Orwell

Distopya olarak nitelendirilen George Orwell’ın bu şahane eseri, geçmişin aslında ne kadar da gelecekten izler taşıdığını ortaya koyuyor. 1948’de kaleme aldığı bu eser ile Orwell, günümüz modern dünyasına bir protesto bırakıyor. Her ne kadar kitabında 1984 yılını tasvir etse de kitabın derinliklerinde bugünden izler de bulabilmeniz mümkün. Bu durumda elbette ki George Orwell’ın ileri görüşlülüğü etkili.

Sovyet Rusya’ya bir eleştiri niteliğinde olan bu kitap, günümüz siyasetinin baskısı, toplumdaki adaletsizliği, insanların tek tipleştirilmek istenmesi, zihnin kontrolü ve bireyselliğin yok edilmesi gibi kavramlar üzerinde de duruyor. Ütopik olduğu kadar gerçekçi yönlere de yer veren roman, sizi yaşadığınız toplum düzeni içerisinde de düşünmeye davet ediyor. Önlem alınmadığı takdirde nerelere sürüklenebileceğimiz konusunda ipuçları veren bu romanı, elinizden bırakamayacaksınız.

27. "Fahrenheit 451" Ray Bradbury

Amerikan edebiyatının öne çıkan yazarlarından Ray Bradbury’nin 1953 yılında yayımlanan eseri Fahrenheit 451, on yıllar öncesinden bugünün ve uzak geleceğin dünyasına sert eleştiriler savuruyor. Distopik bir kurgusal düzlemde ilerleyen eser, teknolojinin gelişmesiyle birlikte toplumun gerileyen sanat ve düşünce dünyasını ele alıyor.

Ray Bradbury’nin karanlık bir geleceği konu aldığı Fahrenheit 451 romanı, bilim kurgu ögelerini baskı rejimi ve robotlaşmış bir toplumla harmanlıyor. Kitabın olay örgüsü, itfaiyecilerin yangın söndürmek yerine kitap yakmakla görevlendirildiği totaliter bir düzen etrafında şekilleniyor. Roman, adını ise kitapların yanma derecesi olan ısı ölçüsünden alıyor.

24’üncü yüzyılda geçen Fahrenheit 451’de toplum yaşamı, skolastik düşüncenin hakim olduğu Orta Çağ’la büyük benzerlik gösteriyor. Bradbury, kitabına yönelik yaptığı açıklamalarda romanı yazmaktaki amacının, televizyonun okumaya olan ilgisini körelttiğini vurgulamak olduğunu dile getiriyor. Yazar, bu noktada eleştirisinin herhangi bir yönetimden ziyade doğrudan halka yönelik olduğunu açıklıyor. Eserinde kitapları yakanlarla okumayanlara aynı suçu yükleyen yazar, topluma zarar veren asıl unsurun düşünmeyi reddetmek olduğunun altını çiziyor.

26. "Damızlık Kızın Öyküsü" Margaret Atwood

“Biz iki bacaklı rahimleriz, hepsi bu.”

Kadın, “bunaltıcı düşlerden uyandığı” bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…

Margaret Atwood’un başyapıt niteliğindeki feminist distopyası Damızlık Kızın Öyküsü, bütün distopyalar gibi geleceğe dair bir paranoyayı değil, içinde yaşadığımız gerçeğin ta kendisini dile getiriyor. Erkek egemen muhafazakâr bir rejimin üremeyle sınırlandırdığı, mahrem örtülerin  ardına gizlediği kadın bedenleriyle bize aşina gelen bir gerçeğin.

25. "Hayvan Çiftliği" George Orwell

Distopik romanlarıyla ünlenen İngiliz yazar George Orwell tarafından 1945 yılında yayımlanan Hayvan Çiftliği adlı roman, masalsı atmosferinin altında derin bir sistem eleştirisi barındırıyor. Fabl türünde kaleme alınan eser, yazarın 1984 adlı romanıyla birlikte en geniş kitlelere ulaşan yapıtları arasında yer alıyor. Ön yüzünde bir çiftlik ve içinde yaşayan hayvanları konu edinen roman; devletleri, yönetim biçimlerini ve toplumları sembolik olduğu kadar sade bir anlatımla ele alıyor.

Orwell’in çağdaş klasikler arasında değerlendirilen Hayvan Çiftliği romanı, dünya edebiyatının en dikkat çekici hiciv romanları arasında bulunuyor. Romanının alt metninde birden fazla yönetimin olumsuz yönüne yer veren yazar, ana temasını sosyalizm eleştirisi üzerine kuruyor. Orwell, ideoloji bakımından kendisi de sosyalizme eğilimli olmasının yanı sıra romanında totaliter yönetime meydan okuyor.

24. "Cesur Yeni Dünya" Aldous Huxley

'Cesur Yeni Dünya' bizi 'Ford'dan sonra 632 yılına' götürür. Bu dünyanın cesur insanları kapısında 'Cemaat, Özdeşlik, İstikrar' yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma Merkezi'nde üretilirler. Kadınların döllenmesi yasak ve ayıp olduğu için, 'annelik' ve 'babalık' pornografik birer kavram olarak görülür Toplumsal istikrarın temel güvencesi olan şartlandırma hipnopedya -uykuda eğitim- ile sağlanır. Hipnopedya sayesinde herkes mutludur; herkes çalışır ve herkes eğlenir. 'Herkes herkes içindir.'

'Cesur Yeni Dünya'nın önemi yalnızca ardılları için bir standart oluşturması ve karamsar bir gelecek tasarımının güçlü betimlemesiyle değil, aynı zamanda 'birey yok edilse de süren macerasının' sağlam bir üslupta anlatılmasıyla da ilgili. Huxley, yapıtını ütopa geleneğinin kuru anlatımının dışına çıkarıp 'iyi edebiyat' kategorisine yükseltiyor.

23. "Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim" Maya Angelou

Maya Angelou bileğinde 'İlgiliye' yazan bir etiketle, büyükannesi Bayan Henderson'a teslim edilmek üzere, kardeşi Bailey ile Arkansas'a yollandığında üç yaşındaydı. İki kardeş terk edilmişliğin acısını üzerlerinden atamadan ırkçılığın nefretiyle yüz yüze geldi. Büyükanneleri çocukları kanatları altına aldı. Fakat sadece kısa bir süre için. Zira Maya'nın zorlu yolculuğu daha yeni başlıyordu...

Kafesteki Kuş Neden Şakır, Bilirim otobiyografik bir roman: Yazar, şair, şarkıcı, dansçı, oyun yazarı ve öğretmen Maya Angelou'nun yedi kitaptan oluşan sıradışı ve ilham verici yaşamöyküsünün ilk cildi. Savunmasız, şiddet gören küçük bir kızın, ırkçılık ve bağnazlıkla savaşarak güçlü bir karaktere; onurlu ve göz kamaştırıcı bir genç kadına dönüşmesinin öyküsü.

22. "Körlük" Jose Saramago

Adı bilinmeyen bir ülkenin adı bilinmeyen bir kentinde, arabasının direksiyonunda trafik ışığının yeşile dönmesini bekleyen bir adam ansızın kör olur. Ancak karanlıklara değil, bembeyaz bir boşluğa gömülür. Arkasından, körlük salgını bütün kente, hatta bütün ülkeye yayılır. Ne yönetim kalır ülkede, ne de düzen; bütün körler karantinaya alınır. Hayal bile edilemeyecek bir kaos, pislik, açlık ve zorbalık hüküm sürmektedir artık. Yaşam durmuştur, insanların tek çabası, ne pahasına olursa olsun hayatta kalmaktır. Roman, kentteki akıl hastanesinde karantinaya alınan, oradan kurtulunca da birbirinden ayrılmayan, biri çocuk yedi kişiye odaklanır. Aralarında, bütün kentte gözleri gören tek kişi olan ve gruptakilere rehberlik eden bir kadın da vardır. Bu yedi kişi, cehenneme dönen bu kentte, hayatta kalabilmek için inanılmaz bir mücadele verir. Saramago’nun müthiş bir gözlem gücüyle betimlediği bu kaotik dünya, insanın karanlık yüzünün simgesi.

Körlük, ürkütücü bir roman, beklenmedik bir felaketi yaşayan bir toplumun nasıl çöktüğünün, nasıl bencilleştiğinin ve değer yargılarını yitirdiğinin hikâyesi. Konusunun ürkütücülüğüne rağmen olağanüstü bir şiirsellikle anlatılmış bu unutulmaz roman, usta yazarın belki de en etkileyici yapıtı.

21. "Mülksüzler" Ursula K. Le Guin

'...Vermediğimiz şeyi alamazsınız, kendinizi vermeniz gerekir. Devrim'i satın alamazsınız. Devrim'i yapamazsınız. Devrim olabilirsiniz ancak. Devrim ya ruhunuzdadır ya da hiç bir yerde değildir.' Konuşmasını bitirirken, yaklaşan polis helikopterlerinin gürültüsü sesini boğmaya başladı.

'Romanım Mülksüzler, kendilerine Odocu diyen küçük bir dünya dolusu insanı anlatıyor; Odo romandaki olaylardan kuşaklarca önce yaşamış, bu yüzden olaylara katılmıyor, ya da yalnızca zımnen katılıyor, çünkü bütün olaylar aslında onunla başlamıştı.

'Odoculuk anarşizmdir. Sağı solu bombalamak anlamında değil: kendine hangi saygıdeğer adı verirse versin bunun adı tedhişçiliktir. Aşırı sağın sosyal-Darwinist ekonomik özgürlükçülüğü de değil; düpedüz anarşizm: eski Taocu düşüncede öngörülen, Shelley ve Kropotkin'in, Goldmann ve Goodman'ın geliştirdiği biçimiyle. Anarşizmin baş hedefi, ister kapitalist isterse sosyalist olsun, otoriter devlettir; önde gelen ahlaki ve ilkesel teması ise işbirliğidir (dayanışma, karşılıklı yardım). Tüm siyasal kuramlar içinde en idealist olanı anarşizmdir; bu yüzden de bana en ilginç gelen kuramdır.'

20. "Nietzsche Ağladığında" Irvin D. Yalom

Yoğun ve sürükleyici olan yeni bir düşünce romanı sunuyoruz: Nietzsche Ağladığında. Edebiyatla da düşünülebileceğini gösteren müthiş bir örnek...

Aktörler: Nietzsche: Henüz iki kitabı yayımlanmış, kimsenin tanımadığı bir filozof. Yalnızlığı seçmiş. Acılarıyla barışmış. İhaneti tatmış. Tek sahip olduğu şey, valizi ve kafasında tasarladığı kitaplar. Karısı, toplumsal görevleri ve vatanı yok. İnzivayı seviyor. Tanrı’yı öldürmüş. “Ümit kötülüklerin en kötüsüdür çünkü işkenceyi uzatır” diyor. Daha sonra, “Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmalısınız: Önce kül olmadan kendinizi nasıl yenileyebilirsiniz?” diyecek. Ümitsiz.

Breuer: Efsanevi bir teşhis dehası. Ümitsizlerin kapısını çaldığı doktor. Psikanalizin ilk kurucularından. Kırkında, bütün Avrupalı sanatçı ve düşünürlerin doktoru olmayı başarmış. Güzel bir karısı ve beş çocuğu var. Zengin. Saygın. Hayatı boyunca “ama” pozisyonunda yaşamış biri. Freud: Breuer’in arkadaşı. Henüz genç. Geleceği parlak. Şimdi yoksul. Salomé: Erkeklerin başını döndüren kadın. Çekici. Özgür. Evliliğe inanmıyor. Bazen aynı anda birçok erkekle beraber oluyor. Sanatçıları ve düşünürleri tercih ediyor. Kırbacı var.

19. "Savaş Sanantı" Sun Tzu

Büyük Çinli yazar Tao-te Ching'in felsefi ve siyasal düşüncelerini aktardığı Savaş Sanatı genellikle gölgede kalmış, yarı- efsanevi bir yazara yakıştırılan bir aforizmalar topluluğu olması ile büyük bir Taocu klasiktir. Bu durum Savaş Sanatı için de geçerli olabilir. Her iki klasik eserde eserin bütünü içerisinde farklı şekillerde tekrar tekrar ele alınan temaların genel örneğini paylaşırlar.

Sun Tzu'nun Savaş Sanatı adlı ilk kitabı, stratejinin önemine ayrılmıştır. 'Önderler birşeyler yapmaya kalkıştıklarında öncelikle planlama yaparlar' Askeri harekatlar bakımından Savaş Sanatı her türlü eyleme girişmeden önce değerlendirilmesi gereken beş noktaya dikkat çeker: Yol, hava koşulları, arazi, askeri önderlik ve disiplin.

Bu anlamda Yol (Tao) sivil önderliğe, daha doğrusu politik önderlikle halk arasındaki ilişkilere ilişkindir. Savaş kuramcısı Sun Tzu da Yol'un 'halkı önderlerle aynı hedefleri paylaşmaya yönelttiğini' söyler...

18. "Siddhartha" Hermann Hesse

'Genel olarak herkesçe kabullenilmiş Buddha imgesini aşan bir Buddha yaratmak, daha önce eşine rastlanmamış, büyük bir başarıdır. Siddhartha, benim gözümde, Kutsal Kitap'tan kat kat üstün bir ilaçtır...' 20. yüzyılın en büyük romancılarından Henry Miller'a bu sözleri söyleten Siddhartha, 1946 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Alman yazar Hermann Hesse'nin baş­yapıtıdır. I. Dünya Savaşı'nı izleyen yıllarda insanları yaşamlarını yeniden kurmaya çağıran, Doğu gizemciliğini yücelten Siddhartha, kuşaklar boyunca nerdeyse bir 'kutsal kitap' gibi okunmuştur. Siddhartha'da Buddha'nın yaşamının ilk yıllarını şiirsel bir üslupla anlatan Hesse, insanın öz benliğini bularak uygarlığın yerleşik biçimlerinden kurtulmaya çalışmasını işler. 'Bu kitapta,' der, 'tüm dinlerde, insanların benimsediği tüm inanış biçimlerinde ortak olan yanı, tüm ulusal ayrımları aşan, tüm ırkların, tüm bireylerin benimseyebileceği şeyi yakalamaya çalıştım.'

17. "Simyacı" Paulo Coelho

Dünya edebiyatının fenomenleri arasında yer alan Simyacı, yayımlandığı günden bugüne pek çok hayata dokunmaya devam ediyor. Brezilyalı yazar Paulo Coelho tarafından 1988 yılında yayımlanan eser, Doğu ve Batı dünyasına aynı pencereden ışık tutuyor. Coelho’nun Mesnevi’deki bir kıssadan hareketle kaleme aldığı Simyacı, macera dolu öyküsü ve felsefi yönüyle başucu kitabınız olmaya aday!

Etkileyici hikayesi, sade anlatımı ve derinliğiyle Simyacı, dünya klasiklerinin en sevilen eserlerinden biri. Yayımlandıktan kısa süre sonra 42 ülkede basılan ve 26 dile çevrilen eser, 1996’dan günümüze Türkiye’de de en çok okunan romanlar arasındaki yerini koruyor. Eğer hem bir macera tutkunu hem de felsefe meraklısıysanız Simyacı, sizi de etkisi altına alacak.

16. "Şeker Portakalı Serisi" Jose Mauro De Vasconcelos

Acı dolu bir hayat sürdürmek ve bunu yaşamın olağan seyri gibi kabul etmek, ta ki hayattaki en gerçek ve karşı konulamaz acının ne olduğunu öğrenene kadar… Şeker Portakalı; yoksulluk ve sevgisizlik içinde yaşayan küçük Zeze’nin dünyasını, okuyucusuna yalnızca minik bir çocuğun gözünden değil, evrensel bir hakikat penceresinden sunuyor.  Brezilyalı yazar Jose Mauro de Vasconcelos’un 1968’de yayımlanan Şeker Portakalı adlı eseri, yalın anlatımı ve çarpıcı hikâyesiyle dünya edebiyatının unutulmaz başyapıtları arasında yer alıyor. Yazarının hayatından izler taşıyan eser, bir çocuğun iç dünyasından yola çıkarak tüm insanlığa acıyla yoğrularak olgunlaşmanın ağırlığını duyumsatıyor. 

Gerçekçi anlatımı ve duygu ağırlıklı temasıyla Latin Amerika edebiyatını tüm yönleriyle yansıtan Şeker Portakalı; saflığı, şefkati ve acıyı eksiksiz bir empati ile iliklerinize kadar hissetmenizi sağlayacak.

15. "Yitik Adamın Öyküsü" Jose Saramago

İber Yarımadası anlaşılmaz bir şekilde anakaradan ayrılmıştır. Dünyanın her yerindeki gazeteler Yarımada'nın o tarihi fotoğrafını kocaman manşetlerle yayınlarken birbirinden ilginç rastlantılarla bir araya gelen beş kişinin her biri de bu kopuşun kendi davranışlarının sonucu olduğunu düşünmektedir.

İki atla bir köpeği de yanlarına alarak koyuldukları serüvende, bir karaağaç dalı ile toprağa şekiller çizen Joana Carda, yerin sarsıldığını duyan Pedro Orce, sürekli sığırcıklar tarafından takip edilen José Anaiço, çok ağır bir taşı denize attığının nasıl görüldüğüne bir türlü akıl erdiremeyen Joaquim Sassa ve tavan arasında bulduğu bir çorapla uğraşıp duran Maria Guavaira, bizi hayali bir dünyaya doğru yola çıkartırken bir yandan da yaşamla ilgili pek çok gerçekle yüzleştiriyor. Nobel Edebiyat Ödüllü yazar José Saramago bu romanında şiirsel üslubu ve ironik yaklaşımı ile siyaseti, kimlikleri, coğrafyayı, sınırları, insan ruhunu, varoluşu,

14. "Otomatik Portakal" Anthony Burgess

“Tüm hayvanların en zekisi, iyiliğin ne demek olduğunu bilen insanoğluna bir baskı yöntemi uygulayarak onu otomatik işleyen bir makine haline getirenlere kılıç kadar keskin olan kalemimle saldırmaktan başka hiçbir şey yapamıyorum…” Karabasan gibi bir gelecek atmosferi… Geceleyin sokakları terörize eden, yaşamları şiddet üzerine kurulu gençler ve bu hikâyenin anti-kahramanı Alex... Yayımlandığı günden bu yana “kült roman” özelliğini kaybetmeyen Otomatik Portakal’ın 15 yaşındaki kahramanı, “iyi ya da kötü nedir?”, “İnsan özgür iradesiyle kaderini seçebilir mi?” gibi soruların yanıtlarını kurcalarken, şiddet dolu sahnelere Beethoven’ın, Mozart’ın müziği eşlik ediyor; Alex ve “çete kardeşleri” Pete, Georgie ve Aptalof, yarattıkları yepyeni dilin kelimelerini okurun zihnine kazıyorlar. Ünlü yönetmen Stanley Kubrick tarafından 1971’de filme de çekilen Otomatik Portakal tüm zamanların en sarsıcı romanlarından. “Cockney dilinde (İngiliz argosu) bir deyiş vardır. ‘Uqueer as as clockwork orange’. Bu deyiş, olabilecek en yüksek derecede gariplikleri barındıran kişi anlamına gelir. Bu çok sevdiğim lafı, yıllarca bir kitap başlığında kullanmayı düşünmüşümdür. Bir de tabii Malezya’da ‘canlı’ anlamına gelen ‘orang’ sözcüğü var. Kitabı yazmaya başladığımda, rengi ve kokusu hoş bir meyvenin kullanıldığı bu deyişin, tam da anlatmak istediğim duruma, Pavlov kanunlarının uygulanmasına dayalı bir hikâyeye çok iyi oturduğunu düşündüm.”

- Anthony Burgess -

13. "Yüzyıllık Yalnızlık" Gabriel Garcia Marquez

Nobel Ödüllü Kolombiyalı Yazar Gabriel Garcia Marquez’in Yüzyıllık Yalnızlık romanı, gerçeklik kavramına kattığı olağandışı boyutla, yayımlandığı 1967’den bugüne edebiyat dünyasındaki değerini korumaya devam ediyor. Marquez’in 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü almasını sağlayan roman, edebiyat dünyasına yazarın kazandırdığı “büyülü gerçekçilik” akımının en ihtişamlı örneğini oluşturuyor.

Marquez’in kendi hayatından yola çıkarak kaleme aldığı Yüzyıllık Yalnızlık, gerçekçi anlatımının yanı sıra fantastik kurgusuyla dünya edebiyatının kültleri arasında yer alıyor. Yazarın iki yıldan daha kısa bir sürede tamamladığını dile getirdiği eser, kendisinin de ifadesiyle 15-16 yıllık düşünsel birikiminin eseri olarak onun çocukluk yıllarının sanatsal bir anlatımı niteliğini taşıyor.

12. "Uçurtma Avcısı" Khaled Hosseini

Emir ve Hasan, Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk... Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir'le Hasan'ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur.

Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır. Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California'ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan'ın hatırasından kopamaz. Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları...

Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor. Uçurtma Avcısı'nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü...

11. "Narnia Serisi" C. S. Lewis

Kötü bir hükümdarım emrinde... Halkının tarihini unuttuğu bir ülke: Narnia

Polly ve Digory, bambaşka dünyaları keşfetmek amacıyla bir yolculuğa çıkarlar ama bu merak onları tehlikeli bir maceraya çeker. Aslan'ın şarkısıya var olan dünyanın kuruluşuna tanıklık eden iki arkadaş, peşlerinde getirdikleri kötülükle başa çıkmak zorundadır.

10. "Harry Potter Serisi" J. K. Rowling

'Harry, elleri titreyerek zarfı çevirince mor balmumundan bir mühür gördü; bir arma - koca bir 'H' harfinin çevresinde bir aslan, bir kartal, bir porsuk, bir de yılan.'

Harry Potter sıradan bir çocuk olduğunu sanırken, bir baykuşun getirdiği mektupla yaşamı değişir: Başvurmadığı halde Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okulu'na kabul edilmiştir. Burada birbirinden ilginç dersler alır, iki arkadaşıyla birlikte maceradan maceraya koşar. Yaşayarak öğrendikleri sayesinde küçük yaşta becerikli bir büyücü olup çıkar.

9. "Yüzüklerin Efendisi Serisi" J.R.R. Tolkien

Yüzüklerin Efendisi, son yüzyılın en çok okunan yüz kitabı arasında en başta geliyor; bilimkurgu, fantezi, polisiye, best-seller ya da ana akım demeden, tüm edebiyat türleri arasında tartışmasız bir önderliğe sahip. Bir açıdan bakarsanız bir fantezi romanı, başka bir açıdan baktığınızda, insanlık durumu, sorumluluk, iktidar ve savaş üzerine bir roman. Bir yolculuk, bir büyüme öyküsü; fedakârlık ve dostluk üzerine, hırs ve ihanet üzerine bir roman.

8. "Küçük Kara Balık" Samed Behrengi

Bilgeliğe ve özgürlüğe giden yolun ancak cesaretle mümkün olduğunu anlatan, her yaştan okurun yolunu aydınlatacak kült bir hikâye. Hiçbir şeyi sorgulamadan yaşayıp gidenler vardır. Bir de korkusuzca yeni denizlere yelken açanlar... Küçük Kara Balık, içinde dönüp durduğu nehrin nereye aktığını merak etti bir gün. Hiçbir engel onu yolundan döndüremedi.  Devasa balıklarla, yengeçlerle, pelikanlarla mücadele etti.  Büyük balığın küçük balığı her zaman yutamayacağını gösterdi herkese. Hayallerine ulaşmak için her şeyden önce cesarete ve kararlılığa ihtiyaç duyduğunu hiç unutmadı. Dünyanın en sevilen çocuk kitaplarından Küçük Kara Balık, her yaştan okura yeni dünyaları keşfetme  ilhamı vermeye devam ediyor.

7. "Küçük Prens" Antoine de Saint-Exupery

Bütün büyükler bir zamanlar çocuktular.

(Ama onlardan çok azı bunu hatırlar.)

Antoine de Saint-Exupéry’nin dünyaca ünlü eseri, özgün dilinden yapılan çevirisiyle okurlarla buluşuyor. Büyük küçük fark etmeden her yaştan insanı etkileyen bu metin, en iyi çağdaş eserler arasında yer alıyor.

6. "Aylak Adam" Yusuf Atılgan

Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor.

Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, yayınlandığı günden bu yana edebiyatımızın en sevilen, üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri oldu. Roman, 60’lı yılların başında bizimle birlikte tüm dünyada da konuşulmaya başlanan kentli aylak aydın bireyi konu alıyordu. Bugün artık çağdaş klasiklerimiz arasında yer alan Aylak Adam’ın dikkat çektiği entelektüel sorunlar güncelliğini koruyor.

5. "Puslu Kıtalar Atlası" İhsan Oktay Anar

Bir 'ilk kitap', Türkçe edebiyatta yeni ve pırıltılı bir yazar... 'Yeniçeriler kapıyı zorlarken' düşler üstüne düşüncelere dalan Uzun İhsan Efendi, kapı kırıldığında klasik ama hep yeni kalabilen sonuca ulaşmak üzeredir: 'Dünya bir düştür. Evet, dünya... Ah! Evet, dünya bir masaldır.' Geçmiş üzerine, dünya hali üzerine, düşler ve 'puslu kıtalar' üzerine bir roman. Hulki Aktunç'un önsözüyle...

4. "Tutunamayanlar" Oğuz Atay

Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır.

Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır.

3. "Kürk Mantolu Madonna" Sabahattin Ali

Sabahattin Ali’nin romanları uzun birer hikâye gibidir. Hikâyeleri ile romanlarında aynı kurgu, aynı anlatım ve aynı üslûp egemendir. Aralarındaki fark; birinin kısa, diğerinin daha uzun ve detaylı oluşudur. Olayların geçtiği yerler, kahraman tipleri, yazarın bunlara yaklaşımı, doğrudan veya dolaylı içerdiği mesajlar hep aynıdır. Romanlarında anlattığı küçük insanların küçük, ama gerçekçi dünyaları, hayal ve umutları, tutkuları, aşkları, yalnızlıkları, çaresizlikleri, kendine özgü gururları, karşılaştığı zorluklar, yaşadığı çelişkiler, uğradığı haksızlıklar ve bunlara tepkileri vs. onun anlatımıyla bir toplum fotoğrafına dönüşür. İyi ve sağlam bir gözlemcidir. Çelişkiler ve karşıtlıklar üzerinden toplumsal düzeni eleştirir. Meselesi ve mücadelesi olan bir yazardır o. Bu yüzden toplumun bütün kesimleri tarafından her zaman sevilerek okunur.

2. "Saatleri Ayarlama Enstitüsü" Ahmet Hamdi Tanpınar

İmparatorluktan cumhuriyete geçiş döneminde Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük şair ve yazarlardan olan Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Saatleri Ayarlama Enstitüsü adlı eseri, modern Türk romanının kilometre taşları arasında yer alıyor. Yazarın büyük ses getiren Huzur adlı yapıtından sonra ikinci romanı olan Saatleri Ayarlama Enstitüsü, dönem Türkiye’sinin bir yansıması olarak günümüzde de edebi ve tarihi değerini koruyor.

1. "Nutuk" Mustafa Kemal Atatürk

Bugünü doğru anlayabilmek ve geleceği doğru kurabilmek için geçmişi, buraya nasıl, nerelerden geçerek geldiğimizi iyi bilmek gerekir. Nutuk, dünyada emperyalizme karşı kazanılan ilk Kurtuluş Savaşı'nı ve Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecini birinci ağızdan anlatan temel eser olma özelliğini koruyor, ülkemizin bugünü ve geleceği için de yol göstermeye devam ediyor.

Bizim listemiz bu kadar. Elbette bu liste genişletilebilir ve başka eserler de eklenebilir. Peki sizin bu listede okuduğunuz ve çok beğendiğiniz kitaplar hangileri? Yorumlarınızı bekliyoruz...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Nefesinizi Kesecek ve Sizi Kendi Dünyasına Çekecek Dünya Çapında En Çok Satan 20 Macera Romanı
Evde Olsanız Bile Satın Alabileceğiniz ve Severek Okuyabileceğiniz 20 Edebiyat Dergisi
Kitap Okumayı Seviyorum Ama Uzun Vadede Bitiremiyorum Diyenlere 20 Sürükleyici Çizgi Roman Önerisi

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
YORUMLAR
22.05.2020

İçindeki çoğu kitabı okumuş olsam da böyle kitap içeriklerine bakmayı çok seviyorum. Sık sık görmek isteriz*

22.05.2020

Güzel bir içerik. Teşekkürler..

30.11.2020

Önerilen kitapların bir kısmını okudum. Bir kısmını okumak istiyorum ve bir kısmına da başlayacağım. Hepsi çok güzel ve değerlidir. Fakat Jane Eyre kitabının yeri bende ayrıdır. O kitap sayesinde kendimi geliştirme imkanı tanıdım. Gençler için olan ince versiyonunu okumuştum. Sonrasında kitapları okumak için değil anlamak için okumaya başladım.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ