Hayatımıza Dokunan Her Şeyin Bir İzi Kalır

Diyarbakır’da kısacık bir zaman diliminde, derin dostluğunu yüreğimde hissettiğim bir arkadaşımın hediyesiydi bu kitap. 

“Kuş ölür, sen uçuşu hatırla”* diyordu kapağındaki mesajı. 

İlgimi çekecek bir kitap değildi. Kapak resminde bir adam, elinde sazı. Neden bana hediye edilmiş olabilir ki?

Aşıklar Bayramı: Hikâye Diyarbakır’da başlıyordu. “Vardır bir vesilesi” diye okumaya başladım.

Konu ilgimi çekmemişti. Bir baba ve oğul hikayesi. Yine de okumaya devam ettim. Benimle alakası olamayacağına göre kitabı hediye eden arkadaşıma dokunan bir yanı vardı belli ki. Yanımda gezdirip, her fırsat bulduğumda üç-beş satır okuyordum. Şu ödüllü kült filmler vardır ya hani meseleyi anlamanız için dikkatinizi büsbütün odaklamanız gereken. Mekânı çok değişmeden, sonsuza ulaşan diyaloglarla işlenmiş bir felsefe öğretisi. Öyle bir şeydi işte. 

Yine böyle bir bayram vakti memlekete gittiğimde yanımda götürmüştüm. Bayramlaşma merasimi sonunda mutfak masasında bıraktığım kitabı yerinde bulamadım. Aranıp tarandım. Ev ahali kalabalık. Biri mi aldı acaba? Aklıma gelmeliydi kimin almış olacağı. “Annem bir yere kaldırmıştır.” diye düşünürken babamı buldum salonda, kanepesine uzanmış, ayak ayak üstünde, yüzünü örten kitabımla. Şaşkın halimden anlamış olacak ki sordu: 

“Senin mi?”

Gülümsedim. 

“Yok, artık senin” dedim. 

Kapıdan çıkarken iç sesim: Senden sonra tamamlarım.

Bayram bitince ayrıldım, kitabı babama bırakmıştım. 

Cenazesine gittiğimde yastığının altında buldum kitabı. 4-5 kere okuduğunu annemden öğrendim. 4-5 kere okunacak kitaplardandı demek. Elime aldım. Hâlâ izi vardı parmaklarının. Misyonunu tamamlamıştı kitap belli ki. Sıra bendeydi. Aldım geldim. 

Babamdan sonra ben de o kitabı defalarca okudum. Her sayfasında babamı yaşayıp yeniden ağladım. Hayatımıza dokunan her şeyin bir izi kalır. Babamın izi vardı kitapta. 

Sonra öğrendim ki bu kitap Atilla İlhan roman ödülü almış. Hatta filmi yapılmış. Hem de Kıvanç Tatlıtuğ ve Settar Tanrıöğen. 

O halde hikâye derin işlenmiştir. Sinema modumla kağıt mendil paketimi yanıma aldım.  

Sonra kapı çaldı…

Filmde yani. İzleyenler bilirler. Yusuf’un babasıydı kapıdaki. 

Ah nasıl güzel işlenmiş o derin baba-oğul hikayesi. Yolda geçen bir anlam arayışı. 

25 yıllık hasretin sonunda babasıyla geçirdiği üç günü anlatıyor. Yusuf’un kaçıngan bağlanma örüntüsüne şaşırmamalı. Sevme yetisini kaybettiğinizi sanıyorsunuz başta. Bu kadar sevilen bir adamın sevmeme ihtimali olabilir mi? Sevgi bulaşıcıdır. Bazen nasıl yöneteceğini bilemezsin hepsi o. 

Bunca yıl sonra bulunca insan keşke birkaç günümüz daha olsa istiyor. 

“Tıpkı bazı hikâyeler gibi, hayat da boşluklarla doluydu ve her ne olursa olsun tamamlanamıyordu.” 

Sizin babanız var mı?

“Henüz hiçbir şey için geç olmadan...” o halde. 

* Füruğ Ferruhzad

Instagram

Twitter

'Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio'   

Popüler İçerikler

Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
İstanbul Bağcılar ve Ataşehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü Okullarda Yılbaşı Kutlamasını Yasakladı!
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı