Hayatımız Bir Yalanmış! Bu Zamana Kadar Gözlerimiz Kapalı İnandığımız 10 Yanlış Bilgi

1. Bukalemunlar çevrelerine bağlı olarak renk değiştirmezler.

Bukalemunların onları yemek isteyenlere karşı bir silahı olmadığı düşünülünce, bu çoğu zaman yararlı olabilir. Fakat hayır, çok yaygın bir şekilde inanılmasına rağmen, renkleri bu yüzden değişmiyor. Değişimin nedeni duygusal durumları! Eğer bulundukları alanla aynı renk ise, bu tamamen bir tesadüften kaynaklanıyor.

Bir bukalemun korktuğunda, birisi onu eline aldığında ya da başka bir bukalemun tarafından dövüldüğünde renk değiştirir. Sıcaklık, ışık ve bir dişinin varlığı da görüntüye etki edebilir. Bukalemunların derisinde birkaç kat kromatofor adı verilen özel hücreler bulunur ve bu hücrelerin her birinin özel renk pigmentleri vardır. Bu katların oranındaki değişim derinin farklı türde ışıkları yansıtmasına neden olur. Bu da bukalemunun hareket eden bir disko topuna benzemesine neden olur.

2. Mavi balina yaşayan en büyük canlı değildir.

Kocaman olduğu kesin, fakat mavi balina yaşayan en büyük canlı değil. Olay şu ki, dünyada yaşayan en büyük canlı aslında bir mantar! Bu mantarın ismi ise Armillaria Ostoyae ya da şimdiki adı ile Humongous Fungus.

Rekor sahibi bu bal mantarı, yaklaşık 2,000-8,000 yıldır ABD Oregon'daki Malheur Ulusal Parkı'nda büyümekte ve yaşı tam olarak bilinmiyor. 880 hektar alan kaplayan bu mantarın en büyük kısmı insan gözünden saklı durumda ve yer altında kocaman beyaz bir emeç şeklinde dağılıyor. Bu emeç diğer ağaçların köklerini kaplıyor, onlar üzerinden yaşıyor ve en sonunda da onları öldürüyor. Arada sırada ise bu emeç kendini yer yüzünde olduğu koca dev olarak değil de, küçük altın rengi mantarlar şeklinde gösteriyor.

3. Hamam böcekleri nükleer bir savaştan canlı çıkamazlar.

Çoğu insan hamam böceklerinin yok edilemez olduğunu düşünüyor. Evet, kendileri insanlardan daha uzun süredir buralardalar (yaklaşık olarak 280 milyon yıldır) ve haşereler olarak onlardan kurtulmak epey zor. Ayrıca, kafaları olmadan bir süre yaşayabildikleri de biliniyor. Fakat, 1959'da yapılan bir araştırma gösteriyor ki, hamam böcekleri nükleer bir savaş sırasında ölecek ilk böcekler arasındalar. 

Wharton ve Wharton adındaki iki bilim insanı, geniş çeşitlilikteki böcek çeşitlerini farklı radyasyon seviyelerine maruz bırakmışlar. Sonuç olarak insanlar için ölümcül olan radyasyon seviyesinin 1,000 rad, hamam böcekleri içinse 20,000 rad olduğunu fark etmişler. Parazitik bir eşek arısının ise 18,000 rad seviyesinde radyasyona maruz kalması, ölmesine neden oluyor. Bu araştırmanın asıl kazananı ise küçük bir bakteri: Deinococcus durans. Çünkü bu bakteri 1,5 milyon rad gibi yüksek bir radyasyon seviyesini kaldırabiliyor ve hatta dondurulması halinde bu seviye iki katına çıkıyor!

4. Bol havuç tüketimi görüşünüzü geliştirmez.

Havuçlar eksikliğinde gözlerinizin karanlığa çok yavaş bir biçimde alıştığı gece körlüğüne neden olan A vitamininin iyi bir kaynağıdır. Bu durumun üstesinden gelmenin en iyi yolu karotende bolca bulunan A vitamini alımınızı artırmaktır. Havuçta ise karoten bulunur fakat kayısıda, yaban mersininde, ıspanakta ve koyu renk yapraklı diğer sebzeler daha çok karoten içerir.

Buna karşın, görüşünüzü iyileştirmek ve gece körlüğünü tedavi etmek iki farklı şeydir. Çok fazla havuç tüketmek geceleri daha iyi görmenize yardımcı olmayacak, sadece teninizi turunculaştıracaktır. Bu söylenti İkinci Dünya Savaşı sırasında Britanya'nın Kedi Göz adıyla bilinen 604. Filo pilotu Komutan John Cunningham'ın yediği onca havuç dolayısıyla mükemmelleşen görüşüyle sadece geceleri savaştığı dedikodusunu ortaya atmasıyla ortaya çıkmıştır. Fakat bu sadece bir yanlış bilgilendirmeydi. Aslında pilot o sırada gizli bir radarı test ediyordu ve harika görüş yeteneğinin yediği havuçlarla hiç alakası yoktu.

5. Önerilen uyuma süresi 8 saatten azdır.

2004 yılında Profesör Daniel Kripke geceleri 8 saatten fazla uyuyanların 6 ila 7 saat uyuyan yetişkinlere göre daha genç öldüğünü söylediği bir makale yayınladı. Araştırmanın sonucunda 8 saatten az ve 4 saatten çok uyuyanlar hayattaydı.

Yani, düşünüldüğü gibi 8 saatten az uyumak zararlı değil, fakat uykusuz kalmamaya dikkat etmek de önemli.

6. İnsanların beşten fazla duyu organı vardır.

Hepimiz beş duyu organımızın bilincindeyizdir: görme, duyma, koklama, tat alma, ve dokunma. Bu duyulardan yüzyıllar önce Aristoteles tarafından bahsedilmiştir. Fakat, yaygın bir düşünceye göre, en az 4 duyumuz daha var:

Isıyı algılama: Tenimizdeki ısının varlığı (ya da yokluğu)

Denge hissi: İç kulaktaki içi sıvıyla dolu boşluklar ile sağlanan denge ve çeviklik hissi

Nosisepsiyon: Tenimiz, eklemlerimiz ve organlarımızda hissettiğimiz acı hissi

İçalgı: Vücut hissi. Vücut parçalarımızı görmeden ya da dokunmadan nerede olduklarını fark etme hissi.

7. Suyun bir rengi vardır.

İnsanlar suyun renksiz ve transparan olduğunu ve denizlerin ve okyanusların mavi görünmesinin nedeninin gökyüzünü yansıtması olduğunu düşünürler. Fakat su aslında çok açık bir mavidir ve bunu karda derin bir çukura ya da donmuş bir şelaledeki kalın buzlara bakarak görebilirsiniz.

Gökyüzünün renginin yansıması hala büyük bir rol oynamaktadır fakat bunda aşağıdan süzülen bazı ışıkların da etkisi vardır. Denizler ve okyanuslar gibi büyük su rezervleri küçük bitkiler ve deniz yosunları açısından oldukça zengindir ve bunların hepsi ışığı yansıtır ve dağıtırlar. Bu yüzden de suyu farklı tonlarda görürüz.

8. Oksijen dünyadaki en yaygın madde değildir.

Sıradan bir kayanın ne özelliği olabilir diyorsanız, yalnız değilsiniz. Bu kaya perovskit adı verilen kalsiyum titanattan oluşmuş bir kalsiyum titanyum oksit minerali ve gezegenimizin toplam kütlesinin neredeyse yarısını oluşturuyor. Biliminsanların dünyanın mantosunun perovskit içerdiğini düşünüyor fakat bu konuda henüz bir hipotez kanıtlanmadı.

Bu materyal rezistansa gerek kalmadan normal ısılarda elektrik yürütebilir ve havada duran trenleri bir gerçeklik haline getirebilir.

9. Soğuk algınlığı o kadar da yaygın değil.

Oranlar endişelendirici, fakat depresyon dünyadaki en yaygın hastalıklardan biri, hatta soğuk algınlığından daha yaygın. 10 yıl önce, depresyonun 2020'ye kadar aşırı derecede yayılacağına dair bir tahminde bulunulmuştu ve maalesef bu yayılım daha hızlı gerçekleşti.

Çoğu kişi bir soğuk algınlığı durumunda doktora giderken, rahatsızlık veren zihinsel bir durumda belirtileri ellerinden geldiğince görmezden geliyorlar. Depresyon yaşayan çoğu insan üzüntülerinin başkalarından saklanması gerektiğini düşünüyor, hatta diğerleri depresyonda olmadığı için kendi durumlarının fark edilmesinden utanıyorlar. 

Bu yüzden toplum olarak ortak görevimiz farkındalık sağlamak ve bu durumu yaşayan insanları profesyonel yardım almaları konusunda cesaretlendirmek olmalıdır.

10. Yuttuğunuz sakız 7 yıl midenizde kalmıyor.

Hepimiz bu mitin korkusuyla sakızımızı yutmaktan çekindiğimiz çocukluk yıllarımızı hatırlıyoruzdur. Fakat gerçekte, sakızı öğütmek bir bifteği ya da keki öğütmekten daha zor değil. 

Asitler, enzimler, sular ve midenizin içindeki midevi hareketler sakızı öğütmek için hep birlikte çalışırlar. Sakızın kimyasal özellikleri tamamen öğütülemediği için de mideniz geri kalanını olduğu gibi bırakır. Ve kesinlikle 7 yıl sürmez!

Popüler İçerikler

Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
Almanya’daki Saldırıyı Kim Yaptı? Noel Pazarı Saldırganının Kimliği ve Röportajı Ortaya Çıktı
Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
YORUMLAR

Duyu organı 5’den fazla ama temel 5 duyu organımız vardır

Şu sakız olayını bi içerikte de görmesek artık

11.06.2018

Böyle bir dünyada depresyona hiç bir zaman çare bulunacağını düşünmüyorum.

TÜM YORUMLARI OKU (11)