Hayatı Boyunca Demokratlığından Ödün Vermeyen Atatürk "Dünya Liderliği" Hakkında Ne Düşünüyordu?

O; kutsal biri, bir fatih, dünyanın hakimi ya da kral, padişah vesaire olmak istemedi...

Hayatı boyunca kendisine "diktatör, cihangir, zorba" gibi yakıştırmalar yapılan Atatürk hem söylem hem de eylemleriyle her defasında bunun tersini kanıtlar.

Mesela, 6 Mayıs 1922 günü meclisteki gizli oturumda Başkomutanlık Yasası'nın uzatılması görüşülürken bir milletvekili Gazi'yi yetkileri zorla almakla suçlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal şöyle der: 

'Bu meclisin memleketin yazgısına el koyan bir nitelik kazanması uğruna en yakın arkadaşlarımla çatışıp yaşamımı, saygınlığımı, şerefimi tehlikeye attım. Bu sebeple meclis benim eserimdir ve ben eserimi yükseltmek ile görevliyim. Bu yüzden meclisin hakkını zorla almak sözünü ret ve iade ederim!'

Kendisini her fırsatta halkın içine atan, sık sık gezilere çıkan Atatürk hangi ile giderse gitsin yoğun tezahürata maruz kalır. İnsanlar ona doğrudan "Atatürk!" der.

Bu durum aslında alışıldık değildir, Atatürk bu durumu şöyle açıklar: 'Kendisine yalnız adıyla hitap ettiren, benim kadar demokrat devlet başkanı biliyor musunuz?' Ancak Atatürk bu soyadının kendisine yeterli olduğunu düşünür ki bir gün kendisine 'Büyük Atatürk' diye hitap edilmesine karşın şöyle der: 'İsmime böyle riyakâr kelimeleri karıştırmayınız!'

Buna benzer bir durumu annesinin mezarı için yapılan mermer sanduka ve uzun yazıtın fotoğrafını görünce yaşar Atatürk.

Mezardaki yazıtta şöyle yazıyordur: 'Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri’nin valide-i muhteremeleri Zübeyde Hanımefendi’nin…' Bunun üzerine Hasan Rıza Soyak'a şöyle der: 

'İlk fırsatta İzmir’e gidersin, bu sandukayı ve yazıtı kaldırtırsın; dağdan iki büyük ve uzun taş getirtirsin, birini olduğu gibi bir temel üzerine yerleştirir, diğerini baş tarafına diktirirsin ve bunun bir yerini biraz düzelttirerek 'Atatürk’ün anası Zübeyde burada gömülüdür' diye yazdırırsın, altına da ölüm tarihini koydurursun, yeter!'

Bütün bu mütevazılığına rağmen kimileri de onun Dolmabahçe Sarayı'nda oturmasına takar. Aslında ilk bakışta padişahı deviren, yurttan kovan adamın saraya yerleşmesi gerçekten garip görünebilir.

Ancak Atatürk durumu şöyle izah eder: 'Artık bu saray, Allah'ın gölgelerinin değil, gölge olmayan, gerçek olan milletin sarayıdır. Ve ben burada milletin bir bireyi, bir misafiri olarak bulunmakla bahtiyarım.' 

Ayrıca Atatürk açıkça sarayda yaşamaktan hoşlanmadığını şöyle ifade eder: 'Devlet Başkanı olmak zorunluğuyla İstanbul’a geldiğim zaman, Dolmabahçe denilen soğuk bir yerde otururum. Ben orada rahatsız otururum. Ben bir evde oturmaktan, daha rahat ederim.'

Diktatörü geçtim, zorba derler Atatürk'e zorba! Tabii ki Gazi'nin bu ithama da bir yanıtı olacaktır. Şöyle ki:

'Biz keyfî hareket etmeyiz. Zorba asla değiliz. Yaşamımız bütün çalışmamız, memleket işlerinde keyfî ve zorbaca hareket edenlere karşı mücadele ile geçmiştir. Bizim akıl, mantık, zekâ ile hareket etmek belli özelliğimizdir. Bütün yaşamımızı dolduran olaylar, bu gerçeğin kanıtlarıdır.'

Ancak der Atatürk... "Milleti gerçek iyileşme yolunda yürümekten alıkoymak isteyenlere sert ve amansız olmak eğilimindeyiz."

Ve ekler: 'Toplumsal düzenimizi, bilerek veya bilmeyerek, bozucu kimselere izin veremeyiz; bunlar doğrudur. Bizden bu konuda sessiz kalma ve tarafsızlık isteyenleri tatmin edemiyorsak, bunun sebebi, memleket ve millet çıkarlarını her şeyin üstünde gördüğümüzdür.' 

Gelelim dünya liderliği ya da cihangirliğe... Özellikle Cumhuriyet'in ilk yıllarında tabii ki üst üste başarılarından ötürü Atatürk'e cihangir sıfatını yakıştıranlar olur.

Ancak Atatürk bu sıfatı benimsemek şöyle dursun, şiddetle reddeder: 'Ben, 'cihangir' değilim; olmak da istemem! Biz Türk ordusuyla 'cihangirlik'e karşı koymuşuzdur.' Atatürk'ün 'cihangirliğe karşı koyduk' söylemi Osmanlı'ya ve de emperyalizme karşı hem fikri hem de eylemsel karşıtlığını ortaya koyar.

Cihangirliği yalnızca kendisinin değil kimsenin arzulamamasını isteyen Atatürk şöyle der: "Efendiler, kendimizi cihanın egemeni sanmak dalgınlığı, artık hiçbir kafada yer bulmamalıdır."

Ve ekler: 'Gerçek durumu tanımaktaki dalgınlıkla, dalgınlara uymakla, zavallı milletimizi sürüklediğimiz felâketler yetişir. Bile bile aynı acı olayı devam ettiremeyiz!' Yani Atatürk'e göre dünyaya lider olmak hevesi boştur ve millete acı olmaktan öteye gitmez.

Ona göre millet artık sadece bir şeyi için silaha sarılacaktır: "Millî sınırlarımız içinde yaşamını, bağımsızlığını ve egemenliğini korumak için!"

Ve 'Yurtta barış dünyada barış' şiarı ile ilan ettiği Türkiye Cumhuriyeti siyasetini şöyle özetler Gazi: 'Artık bizim saldırgan bir askerî siyasetimiz olmayacaktır. Cihangirlik sevdasında, savaşarak ülkeleri alma peşinde olmayacağız. O düşünüş biçimini izleme yüzünden en ağır cezaları hâlâ çekmekteyiz.'

Bu içerikler de ilginizi çekebilir:

Yararlı Bir Yurttaş, Mükemmel Bir İnsan Yetiştirmek İsteyen Ebeveynlere Büyük Atatürk'ten Öğütler
Türkiye'de Ekonomide Seferberliğin ve Bağımsızlığın Büyük Atatürk'ten Beri Değişmez İlkesi: Devletçilik
Asker ve Siyasetçi Olduğu Kadar Felsefeci de Olan Atatürk Özgürlük Hakkında Ne Düşünüyordu?

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan Suriye’de: HTŞ Lideri Colani Karşıladı
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
YORUMLAR
17.01.2021

Mustafa Kemal Atatürk'ün ülkemize yapmış olduğu yatırımları bugün bile hissedebiliyoruz. Yapıtları yıkılmaya, çarpıtılmaya çalışılsa bile onun fikirlerini ve söylemlerini okuyan bilinçli tüm bireyler bu ülkeye faydası olan/olacak kişilerdir. Bu güzel gönderinin altında daha fazla siyaset yapmaya gerek yok sanırım.

17.01.2021

Sayın Editör, Yayınladığınız bu tür içerikler Atatürk düşmanları için bir nefret kusma alanına dönüşebiliyor. Bu ülkenin kurucusu ve kurtarıcısı olan Atatürk'e hakaret yasal olarak suçtur. Bu suça ortak olmamak için bu başlığın altına yapılacak yorumları dikkatle izlemenizi, şikayetleri ivedilikle işleme almanızı öneririm.

17.01.2021

Atatürk hiçbir zaman Demokrat olmadı, bana kalırsa yaptığı tek hata Demokrasi'yi inşa etmeye çalışmaktı. Ki zaten bunun mümkün olmadığını Terakkiperver ve Serbest Cumhuriyet Fırkaları örneği ile bizzat tanık oldu. Kuruluşuna öncülük edip desteklediği partileri beyinsiz şeriatçı akınına uğramasından ötürü bizzat kendi kapatmak zorunda kaldı. Anadolu coğrafyasında Demokrasi denilen saçmalığın işlemeyeceğini anlamak için yaşadığımız son yirmi yıla bakmak yeterli. Sövüp diktatör dediğiniz Tayyip bile 20 yıldır açık ara seçimle iktidara geliyor. Bak Türk ulusu da demiyorum, Türkiye halkı çoğunluğu hala tebaa zihniyetinden çıkamamış bir toplumdur. Bir Türkçü olarak söylüyorum bunları. Keşke İran'daki Rıza Pehlevi gibi kendi saltanatını ilan edip ulusal devrimleri hükümdar olarak gerçekleştirseydi. Sonra da yerine bizzat eğittiği bir halefini geçirirdi. Belki ileride aksaklıklar olurdu, ancak çok partili dönem ile birlikte başlayan binbir kepazelik kadar kötü olamazdı.

17.01.2021

Bu ülkede başkan olabilmek için belli ekonomik lobilerden destek almak ve genel halk kitlesinin hoşuna gidecek belli başlı ezberleri yinelemek yeterlidir. Anadolu halkı da sizden daha fazlasını beklemez zaten. Ar-ge araştırmalarıymış, küresel ticaretmiş, yeni sanayi devrimiymiş, eğitim reformuymuş bunlar bizim halka fazla gelen şeylerdir. Balık hafızaları en iyi olasılıkla ülkede bir terör sorunu olduğunu hatırlar, onda da reyizleri bir U dönüşü yapıverir, birdenbire barış adamı oluverirler. Bu söylediklerimi küçümseme veya kibir olarak algılayabilirsiniz ancak gerçekler acıdır. Sizde içinizden bunun böyle olduğunu bal gibi biliyorsunuz. Bunun işin tek çıkar yolu, tıpkı Atatürk gibi yetenekli, kuvvetli, ileri görüşlü, yeri geldiğinde acımasız ve her şeyden önemlisi erdemli bir kişinin yumruğunu masaya vurup bu halkı hizaya getirmesidir. Yoksa İmamoğlu gibi demokrasi, insan hakları, ühühüh lafları ile ancak havayı alırsınız.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ