Hayat Bir Bütün Öyle mi? E Niye Parçalıyoruz O Zaman?

Farkında mısınız? Hem dinler hem de hayat hakkında doğruları vaaz eden neredeyse tüm felsefi akımlar, yaşamın amacının bir bütüne ulaşmak olduğunu söylüyorlar. Bütün yani tam, yani Bir. İnancınıza göre artık, bunu nirvana, ya da fenafillah olarak da isimlendirebilirsiniz. Peki biz ne yaptık? Yirminci yüzyılda atomu parçalayan insanoğlu kendi yaşamını bütün bırakacak değildi herhalde ve onu da parçalara ayırdı. Sonra, sonra da bütünün peşine düştü.

Postmodern hayatlar: Kolaj mı, yamalı mı?

Hayatımız bin parça. İş hayatı, özel hayat, aile hayatı.. İşyeri ile ev ayrıldı, dokuz beş çalışıp, beş dokuza özel hayat dedik. Modern ve endüstriyel şehir hayatı öncesinde varolmayan ayırımlar birden sorgulanmayan gerçekler oluverdiler. Yirmibirinci yüzyıla doğru bunları da kendi içinde bölmeyi becerdik. Seri hayatlar yaşar olduk, biri bitip diğeri başlayan işler ve ilişkilerle dolu; paralel hayatlara razı olduk her şeyden azar azar ama aynı anda sunan. Bir taraftan da mistik bir bütünlük peşine düştük. Kimimiz Buddha’ya kimimiz Tao’ya gönül verdi, kimimiz de yeniden keşfetti asırlardır burada olan Mevlana’yı. Tuhaf olan bütünlük arayışımızın doruğa çıktığı dönemin parçalama merakımızın yükselişi ile aynı zamana denk gelmesi. Tesadüf mü, yoksa en sakallı ve en yasaklı filozofun diyalektik dediği mekanizma mı çalışıyor acaba?

Parçalar birleşince bütün oluyor mu?

Sebebi bir tarafa; bütünlük arayışı varsa sahiden, neden bulmakta bu kadar zorlanıyoruz şu Bir’i. Modernitenin önerdiği hatta dayattığı mekanistik anlayış diyor ki, parçaları birleştirirsen bütüne ulaşırsın. Biz de uğraşıyoruz, bir tutam iş koyalım, eksik kalırsa biraz daha koyarız, hatta belki farklı bir tane, bir tutam da aile hayatı, azıcık ilişki biraz da arkadaşlık iksirinden. Ve tartıp bakıyoruz: 'Bir“ dediğimiz bütüne ulaşmış mıyız? Ulaşamamışsak eksiği tamamlamak için yeni bir şeyler arıyoruz. Buluyoruz da, ama yine de Bir’i tutturamıyoruz çoğunlukla.

Parçalar hangi işlemle birleşiyor? Toplama mı yoksa çarpma mı?

Farzedin ki 'idare eder“ dediğiniz bir işiniz var. Girmişsiniz işte bir kere, yuvarlanıp gidiyorsunuz. Bir üzerinden kaç eder? 0,6 olsun mesela.. Peki evlilik ya da ilişki? “Hayat müşterek, lazım bir tane“ diyorsanız, biraz torpille 0,7 verelim. Arkadaşlar da var arada görüşülen, seyahat, yemek, vs. partnerleri. Onlar da 1 üzerinden 0,7 alsınlar, iyi çocuklar, tatlı kızlar. Tamam, şimdi birleştirelim hayatımızın parçalarını. İşlem kolay:(0,6+0,7+0,7)=2.0. 

Yahu biz 1 peşindeyken 2’ye ulaştık, ne mutlu! Ama, pek de gerçekçi gözükmüyor. Hiçbirinden pek de memnun olmadığımız parçaların birleşince beklentimizin üzerinde tatmin doğurması mümkün mü? 'Evet, her şeyim var ama içimde de bir boşluk var.“ diyenlerdenseniz, merak etmeyin sizinki nankörlük değil. Hayatın parçalarını birleştiren işlem hakkında yanılıyorsunuz büyük ihtimalle.

Acaba bütünü oluşturan parçalar toplama yerine çarpma işlemiyle mi birleşiyor? Bir de onu deneyelim. (0,6x0,7x0,7) = 0,29. 

Bire ulaşmak bir tarafa geri gitmişiz. Elimizdeki ilk parça 0,6 iken, yani Bir’e sadece 0,4 varken, diğerlerini de ekleyince boşluk 0,71’e gelmiş. Postmodern tatminsizliğin formülünü mü bulduk yoksa? Çarpıldıkça çırpıya dönen, doldurdukça boşalan hayatların seri ve paralel katili bir işlem hatası mıymış?

Bir’den uzaksa bizden de uzak olsun.

Hatırlayalım, hayatımızı en dolu hissettiğimiz anları. Düşünce ve duygu yoğunluğundan aklımızı ve gönlümüzü bir damla daha almayacak kadar 'tamam' hissettiğimiz durumları. Aşk mı, şevk mi, tutku mu nasıl isimlendirirseniz artık. İşte o durum Bir’i bulduğunuz durumdur. Herkesin Bir’i de kendinedir. İş o iştir, aşk o aşktır, arkadaş o arkadaştır.

En çok istediklerinin peşinden koşamayan sonunda kendisini en az istemediklerini yaparken buluyor. “Eh istememe seviyem çok yüksek değil bunu da yapayım bari' düsturu da hayatı dolu dolu yaşamak için pek faydalı gözükmüyor. Hayat seçimlerimizin hepsi Bir’i hedeflemeli o zaman. Bulduysanız vazgeçmeyin, bulamadıysanız daha azını hayatınıza sokmayın. Bir sizi bulacaktır. Unutmayın, arkasında güneş doğmayan kapılar açılana kadar da vakit çok geç olmuyor.

Ecmel Ayral

Popüler İçerikler

Kayyum Atamaları Sonrası İlk Kez Konuşan Devlet Bahçeli, 'Öcalan' Çağrısını Yineledi
Güldür Güldür Show'dan Duygulandıran 29 Ekim Skeci Geldi
Yarışmaya Katıldıktan Sonra Başından Vurulan Mutlu Kaya'nın "Başardım" Paylaşımı Duygulandırdı!