Hayalet Sanatçı Banksy: Çabanın Sıradanlaştırdıklarından mısınız?

Çoğunuz Banksy’nin ününü biliyordur. Peki onu ünlü yapan grafiti miydi ya da eserlerine yüklediği anti savaş, anti kapitalist düşünceleri görselleştirmesi miydi? Bunların etkisinin olmadığını söyleyemeyiz. Ancak onu sıradanlıktan uzaklaştıran ve parlamasını sağlayan şey, emek verdiği eserlerini imha etmesiydi belki de…

Sıradan mısınız? Buna kendi içinizde farklı cevaplar verebilirsiniz elbette. Ama bana göre sıradana dahil olan ama aynı zamanda kendi içinde farklılaşan puzzle parçaları gibiyiz. Görünür olma ihtiyacımız sıradana karşı savaş açmamıza neden olurken, farklı olmak için çabalamamız gerektiği algısını oluşturuyor. Yanlış anlamayın çaba kötü değildir. Ancak işlevsel olmayan çaba bizi daha çok sıradanlaştırıyorsa?

Benliğin önüne geçen çaba

Banksy, Kırmızı Balonlu Kız, 2002

“Bu ilişkiye yıllarca emek verdim bitiremem”, “istediğim meslek değil ama yıllarca çalıştım ve bir yere geldim bırakamam” bu tarz cümleleri duyuyor veya kullanıyor olabilirsiniz. Peki, burada eksik olan parça ne? Bu çaba şu anda sizi mutlu ediyor mu yoksa kendinize yabancılaştıran ve hayatınızı askıya almanıza neden olan hapishaneniz haline mi gelmiş? Gerçekten özgür hissediyor musunuz? Yıkmaktan korktuğunuz şey, oluşturduğunuz imaj mı? Bu imajın değişmesi sonucu yargılanmaktan korkuyor olabilir misiniz? Bir şeyleri değiştirmek veya bir şeylerden vazgeçmek sizi başarısız yapar mı?

Özellikle meslek değiştirme ya da okuyorsanız başka bir bölüme geçme gibi durumlarda maddi faktörlerin etkisini azımsamamak gerekir. Burada da dikkat edilmesi gereken, içinde bulunulan durumun avantaj ve dezavantajlarına bakmak olacak. Hem meslekten hem de kazancınızdan memnun değilseniz sizi orada tutan tek şey kötü de olsa tanıdık olması, yani konfor alanı olarak görüyor olmanızdır.

Aklımızdan geçen her düşünce doğru mu? Gün içinde aklımızdan binlerce düşünce geçiyor. Bu o kadar hızlı oluyor ki, bazılarının farkında olamıyoruz bile. Bunlara otomatik düşünceler diyoruz. Bunu bir radyo gibi düşünün. Yolda gidiyorsunuz. Müzikler, reklamlar, haberler… Sonra bir anda araya parazit sesleri karışıyor. Kanal değiştiriyoruz ya da parazit sesinin gelip geçmesine izin veriyoruz. Burada da farkına varıp gelip geçmesine izin vermemiz gerekiyor.

Ancak biz ne yapıyoruz? Olumsuz olan ve ertelemeye sebep olan otomatik düşünceleri filtreliyoruz. Burada dikkat edilmesi gereken, düşünceler içinde kaybolmadan harekete geçebilmek. Otomatik düşünceler genelde doğruluğu kanıtlanmamış anlık olarak ortaya çıkan düşüncelerdir ve bilişsel çarpıtmalara sebep olurlar.

Bilişsel çarpıtmalar

1)    Kutupsal Düşünme: “Ya hep ya hiç” ya da “siyah-beyaz” düşünme olarak da adlandırdığımız düşünce tarzıdır. Mükemmeliyetçi bir düşünce tarzıdır. Örneğin, bir işi tamamen bitiremeyeceğinize dair inancınız varsa, başlamamayı, ertelemeyi tercih edersiniz. Yarım bırakmayı başarısızlık olarak adlandırmanıza neden olur. Mükemmeli hedefledikçe de başarıdan uzaklaşılır.

2)    Aşırı Genelleme: Tek bir olumsuzluktan yola çıkarak diğer deneyimlerin de olumsuz olacağına dair bir inanç geliştirilir. Böylece “zaten olumsuz sonuçlanacak” bir deneyime başlamaktan çekiniriz ve erteleriz.

3)    Seçici Odaklanma: Bir olayı bağlamından ve bütünden kopararak olumsuz perspektiften ele almaktır. Örneğin, işten ayrılmak ve yeni bir işe başlamak hem maddi anlamda hem de mesleki doyum anlamında size daha iyi gelecekken, olumsuz tek bir detaya odaklanarak güvenli alanınızdan çıkmak istemeyebilir ve bu durumu erteleyebilirsiniz.

4)    Felaketleştirme: Kişi olayların sonunda gerçekleşebilmesi olası olan en kötü senaryoya odaklanır. Bu nedenle de kötü senaryoyla yüzleşme ihtimaline karşı hiçbir şeye başlayamaz ve erteler.

Elbette bilişsel çarpıtmalar yukarıdaki maddelerle sınırlı değildir. Ancak burada erteleme davranışına sebep olan spesifik maddeleri sıralamak durumu daha iyi açıklayacağından sadece bunlardan bahsettik.

Girişkenlik ve risk almak

Çoğu zaman monotonluktan ve anlam yoksunluğundan şikayet eder ve “iyi zamanların” gelecekte olacağına dair umut besleriz. Bunu yaparken bugünümüzü askıya alır ve rutinler içindeki mutsuz hayatımızı sürdürmeye devam ederiz. Geleceğe dair belki de hiç gerçekleşmeyecek olan ideal yaşam beklentilerimiz her biri birbirinin aynı olan günler içerisinde bizden daha fazla uzaklaşır. Aynılığın bizi farklılığa ulaştırması ne kadar gerçekçi? İyi bir hayatı ya da iyi bir zamanı bugün değil de gelecekte hak ettiğimizi düşündüren ne?

Risk alma kavramından bahsedildiğinde akla ilk gelen genellikle finansal anlamda risk almak oluyor. Ancak bu buzdağının görülen kısmıysa? Temelde bizi kaygılandıran şey başarısızlık ve toplumun bu başarısızlığa bakış açısı üzerinden belirlenen imajımızsa?

Burada dürtüsel girişkenlik ve risk almaktan bahsetmiyoruz. Kendimizi güvence altına alarak da rutinin dışına çıkabilir ve gelecekte değil de şimdiki zamanda yaşamaya başlayabiliriz. Buna da mükemmeliyetçilik, hata yapmaktan ve başarısızlıktan korkma gibi girişkenliği sabote eden düşünceleri fark etmekle başlayabiliriz.

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

İki Torunlu Mücevher Kralı 30 Yıllık Eşinden Genç Sevgilisi İçin Tek Celsede Boşandı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı