Şehre girer girmez hissediliyor diğerlerinden yavaş olduğun, baksan kendi bacaklarına bir maraton koşucususun oysa hissettiğin; bacakları yerinden oynamaz bir tombulsun.
İçeride hissettiğinle, dışarıda olanın mesafesi açıldıkça o aralığa doluyor büyüklerin hırlayan dişlerinin üzerindeki hırs zehri. Ayrıştıkça içimizdekinden zehirleniyoruz.
Zehirlendikçe yetersiz hissediyoruz, yetersiz hissettikçe yetinmiyoruz.
Asla o doğru yolu göremiyor, o yola giremiyoruz. Hatta, öyle bir yol olduğundan bile şüphe ediyoruz.
Arzularına yetişemiyoruz, beklentilerine cevap veremiyoruz. Kendimizle hırlayan dişler arasında seçim yapamadan, donup kalıyoruz. Ya korkmuşuz, ya da pes etmişiz.
Hayat bizi bu formu ile zehirlemiş, şimdi sadece derin bir yorgunlukla izliyoruz.
Kaçabileceğin hiçbir yer kalmamış, umut edebileceğin bir gram sihir kalmamış hücrelerinde.
Ve sen de başlamışsın artık yavaştan, hırlayan dişlerin ardından hırlamaya…
Dönüştüğünü fark etmeden, usul usul korktuğun, isyan ettiğin olmuşsun.
Zulm edenin zorbalığından öğrendiğin, zorba olmak olmuş, bilememişsin.
İtildiğin için itmeyi öğrenmişsin.
Sevilmediğin için, sevgiyi heba etmeyi.
Yetemediğin için, tatminsiz olmuşsun,
Kabul görmediğin için, tahammülsüz olmuşsun..
Ve bunların hepsine de güzel bir isim uydurmuşsun; çok “cool”sun!