'Benim arzum bu; bugüne dek yaşamış her erkekten ve her kadından daha fazla insan, daha fazla çaresiz insan öldürmek.” Jane Toppan’ın hayat hikayesinin belki de en kısa özetidir, ona ait olan bu cümle.
'Benim arzum bu; bugüne dek yaşamış her erkekten ve her kadından daha fazla insan, daha fazla çaresiz insan öldürmek.” Jane Toppan’ın hayat hikayesinin belki de en kısa özetidir, ona ait olan bu cümle.
Annesi, o küçükken vefat etmiş, babası ve 2 kız kardeşiyle birlikte tek odalı bir evde yaşamaya başlamışlar.
Kızlarına türlü sıkıntılar yaşatan ve artık olayı işkence boyutuna taşımasından ötürü yaşadıkları yerde pek sevilen bir insan değilmiş ‘Deli Peter’.
Bir gün kızlarından büyük olanını öldüresiye dövmüş ve bu dayaktan sonra büyük ve ortanca kızları elinden alınarak Boston Kadın Sığınma Evi’ne bırakılmış.
Jane ise babasıyla bırakılmış.
Bu olaydan sonra evden kaçan Jane, başka bir ailenin yanına sığınmış ve Toppan soyadını almış.
Yaşadığı olayların etkisinden kurtulamayan Jane, yeni evinde de huzuru bulamamış.
Yaşadığı her şeye ekstra reaksiyonlar göstermeye, her şeyi büyütmeye başlamış; şiddete karşı eğilim sergilemeye de başlayınca ailesi onu hemşire olması için eğitime yollamış.
Ve böylece Amerika’nın en acımasız seri katillerinden birisinin önü açılmış…
Başlarda sadece hastalarıyla ilgilenen Toppan, zamanla laboratuvarlara ve deneylere merak salmış.
Onlara yüksek dozda atropin ve morfin vererek, dayanıklılıklarını test etmiş, ölüme ne kadar karşı koyabildiklerini tespit etmeyi amaçlamış.
1895'te ev sahiplerini,1899'da ise üvey kız kardeşi Elizabeth'i tek doz striknin ile öldürür.
Sonraki denekleri ise refakatçi olarak yanlarında çalıştığı Davis ailesi olur.
Ailenin yanında geçirdiği birkaç aylık süre içerisinde, aileden iki kişiye morfin ve atropin dozlarını değiştirerek enjekte eder.
Bir gün ikisine birden, olması gerekenin çok üzerinde enjekte edince, iki kişi de ölür.
Şüpheli ölümlerin ardından yapılan otopsiler sonucunda Jane Toppan'ın bu kişilere iğneyle morfin ve atropin verdiği anlaşılır.
Foyası ortaya çıkınca da Boston’dan kaçar.
Kendisinin ünlü bir hemşire olduğunu ve bir insanı öldürüp, tekrar canlandırabildiğini söyler.
Fakat, Boston’da işlediği cinayetlerden ötürü hakkında arama emri çıkarılır ve bir süre sonra da yakalanır.
Verdiği ifadeye göre, Toppan’ın hastalarıyla çok kez yalnız kalma olanağı olur ve sahte gidişatlar kaydederek onlara sürekli şuur kaybı ve tekrar uyanmalarını sağlayacak ilaçlar verir, hatta onlarla yatağa bile girer.
Hastaları bu durumdayken cinsel ilişkiye girip girmediği sorulduğunda ise, ölümle burun buruna gelip hayata geri dönen ve sonra tekrar ölen hastaların ona cinsel bir haz verdiğini söyler.
Toppan, seçtiği kurbanlarına belirlediği ilaç karışımlarını vererek yanlarına yatıp, onlar ölürken olabildiği kadar onları yakınında tutmaktan hoşlandığını söyler.
Mahkemeden sonra New York Journal Gazetesi'nde Toppan’ın, avukatıyla yaptığı görüşmede cinayet sayısının 31 olmadığını, akıl sağlığının da yerinde olduğunu fakat hapishaneye konmamak ya da ileride salıverilmek için jüriyi kandırdığını itiraf ettiği söylenir.
Fakat, bu konuşmanın gerçek mi yoksa uydurma mı olduğu bilinmese de tek bilinen Toppan’in öldüğü 1938 yılına kadar akıl hastanesinde kaldığıdır.