Bazı Diller Gerçekten de Daha Güzel ve Kulağa Daha Hoş mu Geliyor? Yoksa Bu Beynimizin Bir Yanılgısı mı?

Bazı dillerin kulağa güzel gelmesi yaygın bir klişedir, ancak bu gerçekten doğru mu? Araştırmacılar, 820 katılımcıdan 228 dilde konuşulan ses kliplerini dinlemelerini ve dilin hoşluğunu değerlendirmelerini istedi. Her dilin hoşluk puanları arasında bariz farklılıklar buldular. Bu da belirli dillerin insan kulağı için daha hoş olup olmadığı hakkında bize yeni bilgiler verdi. Araştırmanın detayları haberimizde. 👇

Bir dile aşinalık, onu dinleyici için daha keyifli hale getirme eğilimindedir.

Fransızca'nın romantik ve şiirsel, Almanca'nın sert, Çince'nin sinirli veya İtalyanca'nın seksi olduğu klişesini duymuşsunuzdur. Fakat bu farklı dillerin klişeleri kültürler arası olarak da geçerli mi? Bazı diller özünde gerçekten de güzel midir?

Bu sorunun cevabını bulabilmek için Lund Üniversitesi bir araştırma yaptı.

İsveç'te bulunan Lund Üniversitesi ve Rusya Bilimler Akademisi'nden bir araştırmacı, 228 dilden rastgele seçilen 50 sözlü kaydı dinlemek üzere araştırma sitesinden 820 katılımcı seçti. Ses klipleri, 2 binden fazla dile çevrilmiş olan İsa (Jesus) filminden alındı. Bu film dilbilim araştırmalarında yaygın olarak kullanılmakta. Ardından katılımcılara dinledikleri dili ne kadar güzel buldukları soruldu ve puanlamaları istendi.

Ana dili İngilizce, Çince, Mandarin, Sami dillerinden Arapça, İbranice veya Maltaca konuşanlar arasından seçim yapıldı.

Farklı kayıtları dinledikten sonra, 'Bu dilin sesini ve kulağa gelişini ne kadar sevdiniz?' sorusu soruldu ve katılımcılar hiç ya da çok gibi değişen bir ölçekte yanıt verdi. Katılımcılara dili tanıyıp tanımadıkları da soruldu. Eğer evet olarak işaretledilerse, onu tanımlamaları istendi. Örneğin, eğer İspanyolca dedilerse neden İspanyolca olduğunu düşündükleri soruldu.

'Aşinalık' faktörünün düşünülenden daha çok etkili olduğu gözlemlendi.

Anketlerden elde edilen verileri analiz eden araştırmacılar, deneklerin hangi dil olduğunu yanlış tahmin etmiş olsalar bile, tanıdıkları dilleri yüzde 12 daha yüksek puanladıklarını buldular. İnsanlar daha önce bir yerden duydukları ve aşina oldukları dilleri sevmeye ve güzel bulmaya daha yatkındı. Bu da bizi yaşadığımız çevrenin de önemli olduğu sonucuna götürüyor. 

Bu güçlü aşinalık etkisi beklenmeyen bir sonuç değildi. Peki katılımcılar tanınmayan dilleri nasıl değerlendirdi?

Yazarlar; ”Kişi dinlediği dili tanınmadığında yalnızca bariz farklılıklar vardı." dedi.

'Dünya'nın farklı yerlerinde konuşulan dillerin, dinleyicilerin kendi ana dilinden bağımsız olarak özünde güzel veya nahoş gelmediğini öne sürenler de oldu, her dili güzel bulan da. Fakat daha önce duydukları bir dil olduğu zaman heyecanlanarak 'evet bunu biliyorum' tepkisini aldık.” 

Araştırmacılar ayrıca dillerin nasıl derecelendirildiğini etkileyip etkilemeyeceğini görmek için kayıtları sesli dinledikten sonra görüntülerini izlettiler. Genel olarak tonal olmayan diller için olası küçük bir 'sevmeme' tercihi olduğunu buldular. Ton dillerinde, konuşulan bir kelimenin tonunu değiştirmek, kelimenin anlamını da değiştirir.

Aşinalığı kontrol etme amaçlı dinletilen dillerin yalnızca yüzde 2 ila 3'ü 'hoş' puanı aldı.

İstatistiksel olarak hiçbir dil kötü veya iyi olarak nitelendirilmese de düşük ya da yüksek puan alan birkaç dil ortaya çıktı. Sevilmeyen diller arasında en üstte, Papua Yeni Gine'de konuşulan bir Creole dili olan Tok Pisin vardı. Ondan sonraki ise Tok Pisin'den yüzde 6 puan daha az alarak, Doğu Avrupa'nın Kuzey Kafkasya'sında yaklaşık 1,7 milyon kişi tarafından konuşulan Çeçen diliydi.

Yüksek perdeden konuşulan diller ve konuşmacının sesi de oldukça önemli.

Araştırma sonucunda giderek daha yüksek ses perdelerinin kullanıldığı diller dinletildiğinde dili güzel bulma oranının biraz düştüğü fark edildi. Tiz sesler ve harflerin (örneğin i veya ş) daha sık bulunduğu Çince gibi diller daha az sevildi.

Ek olarak, klipte bir erkek konuşmacı varsa, ilişkili dil yaklaşık 4 puan daha düşük puan aldı. Öte yandan, klipte “nefes kesici bir kadın sesi” varsa, dil çok daha hoş olarak değerlendirildi.

”Sesler sağlıklı ve cinsiyete özgü normlara uyuyorsa kulağa daha cezbedici geliyor.“

Araştırmacılar bu şaşırtıcı sonuçla karşılaştıklarında, sağlıklı bir kişiyi sesinden ayırt edebilmemizin içgüdüsel olarak üreme odaklı evrimleşmemizden kaynaklandığı kanaatine vardı.

'Sesteki zindelik belirtilerini fark etmek için evrimleştiğimiz ve çekiciliğine benzer bazı evrensel işitsel güzellik standartları yaratmışız. Örneğin Fransızca konuşan bir kadını herkes daha çekici buldu. Çünkü seslerin ağzından çıkma şekli dilin özelliklerinden kaynaklanarak oldukça feminen duyuluyordu.” Bu da bizi latin harfleri kullanılan dillerin nispeten kulağa daha narin duyulduğu sonucuna götürüyor.

Ses tonunuz konuştuğunuz dile göre değişebilir.

Dahası, derecelendirdikleri sözlü ifadeler, konuşma stilleri, aksan farklılıkları ses desibeli gibi etkenler bu deneyde birer dezavantajdı ve tamamen şansa dayalıydı. Sonuç olarak en çok güzel bulunan diller klişede olduğu gibi çıktı. Türkçe ise 15. sırada yer aldı. 

Yine de, genel olarak, çalışma konuşulan tek bir kelimenin bile büyük etkisini ortaya çıkarmış oldu. Bir dilin güzelliğinin muhtemelen içsel olmadığını, aksine dinleyicinin kulağında var olduğunu ortaya koydu. Aslında konuşulan dilin pek bir önemi yok, konuşan kişinin sizin hoşunuza gidip gitmediğinin önemi var. Bu cevap oldukça göreceli olacağından, en güzel diller de göreceli olacaktır.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Yıldızların Fotoğrafı Çekilirken Tesadüf Eseri Ne Olduğu Tanımlanamayan Tuhaf 'Nesneler' Keşfedildi!

👇

Mental Sağlığınız Tehlikede Olabilir: Bu Yiyecekleri Tüketmek İnsanı Depresyona Sokuyor!

👇

Üstün Irk Yaratmak İçin Yapılan Korkunç Deneyler: İnsan Kırkayak Filmi'nin Gerçek Hikayesi

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nde Yeni Doğmuş Bebeğin Başının Örtülmesi Tepki Topladı
Meteoroloji 49 Kente Fırtına Uyarısı Verince Hava Forum 58 Kilo ve Altında Olanları Tiye Aldı
Yönetmen İlker Canikligil'in "Kaçak Film" Çıkışına Röportaj Adam'dan Aşırı Haklı Tepki