Almanya'da dış politika uzmanlarıyla buluşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a, 'Acaba şu anda mustarip olduğunuz ve karşı durduğunuz, hem yargı hem emniyetteki paralel devleti hükümet olarak siz kurmadınız mı?' sorusu yöneltildi. Erdoğan ise, 'Yargı ve yürütmenin güvenlik ayağında belli bir paslaşma ile hükümete, devlete karşı bir eylem söz konusu' dedi. Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerini ise Türkiye'deki yatırımların önünü kesmek isteyen çevrelerin girişimi olarak nitelendirdi. Erdoğan, basın özgürlüğüne ilişkin bir soruya da, 'Tabi Sınır tanımayan muhabirler gerçekten sınır tanımıyorlar' diye yanıt verdi.
Berlin'deki Alman Dış Politika Cemiyeti'nde konuşan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, burada dış politika uzmanları, akademisyenler ve gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Erdoğan'a ekonomik durum, yolsuzluk ve rüşvet operasyonu, Türkiye'de gazetecilerin tutuklu olması, ifade özgürlüğüne ilişkin sorunlar ve Suriye meselesi soruldu.
Başbakan Erdoğan, 'Faiz oranının yoğun artışı Türkiye’de bir krize neden olabilir mi?' şeklindeki soruya, Türkiye'nin 2013'teki büyüme rakamlarıyla yanıt verdi ve 'Bizler istikrar ve güven sayesinde aynı kararlılıkla yüzde 4 gibi bir büyümeyi ortalama olarak bu 2013’ün ilk üç çeyreğinde yakaladık, dördüncü çeyreğin neticeleri yok ama, 3,8 ile bunu tamamlayacağız. Ki 3,8 de şu anda dünya geneline baktığınız zaman ilk beş içerisinde yer alıyor. İlk beş içerisinde yer alması da Türkiye’nin nerede olduğunu göstermesi bakımından çok çok önemli' dedi.
Yolsuzluk sorusu
Erdoğan, 'Yolsuzluk soruşturmasıyla ilgili Türkiye’de güvenin tesisi için neler düşünüyorsunuz?' şeklindeki bir soruya ise şu yanıtı verdi:
'Bir şeyi özellikle ifade etmem lazım. Bu son 17 Aralık’ta yaşanan olaylarla ilgili çok ciddi dezenformasyonun etkisi altında olduğunuzu görüyorum. Türkiye’de bir yolsuzluk olayının olduğu, bunu eğer kişisel olarak değerlendiriyorsan bu ayrı bir konudur. Ama bunu yönetimde bir yolsuzluk olayı olarak değerlendirirseniz bu yanlış bir tespittir.'
Gezi Parkı eylemlerini üçüncü havalimanıyla ilişkilendirdi
Erdoğan yanıtında Gezi Parkı eylemlerine de değindi ve eylemleri öncesinde yapılan üçüncü havalimanı ihalesiyle ilişkilendirerek, şunları ileri sürdü:
'Biz Gezi olaylarını yaşadık. Gezi olaylarının olduğu mayıs ayında önce nelerin olduğunu bilmenizi isterim. Örneğin o ay içerisinde Türkiye üçüncü havalimanı ihalesi denilen ve yıllık yolcu kapasitesi 100 milyonun üzerine çıkan, dünyanın ilk üç havalimanı arasında yer alacak bir ihaleyi gerçekleştirdi. Bunun maliyeti 42 milyar dolar. Buna devlet olarak biz bir kuruş para koymuyoruz. Sadece 20 yıl kullanım hakkını veriyoruz. Her şeyi kendileri harcayacaklar. Beş Türk ortağın bir araya gelerek yapacağı bir havalimanı olayı. Yine aynı süre içerisinde 2,5 milyar dolara mal olarak bir üçüncü köprüyü yaptırıyoruz. İstanbul İzmir arasında yapılmakta olan ve üç saate düşürecek olan bir otoyol. Ve bunun üzerinde dünyanın sayılı asma köprülerinden birisi kuruluyor. Bu arada yine Marmaray’ın açılışının yapıldığı bir ay. Yüksek hızlı trenin aynı sürece rastladığı bir süreçte ortaya böyle bir şey çıkıyor. Ortaya çıkan olayda ne var? Deniyor ki, burada çevrecilik açısından bir adım atılıyor. Neymiş o? 12 ağaç oradan sökülüyor, başka yere dikiliyor. Bu gerekçe gösterilerek bu tür adımlar atılıyor. Bunlar tabi çevreci bir iktidara karşı aslında sadece dereyi bulandırmaktan başka bir şey değildi. Zira bizim 2 milyarı aşkın fidan ve ağaç diken bir iktidar olduğumuzu dostlarımızın bilmesi lazım. Tüm esnafın halkın cam çerçeve ticarethanelerini böyle bir noktaya getirmek herhalde demokratik bir tavır değildir. Demokraside haklar sandıkta aranır. Hiçbir zaman molotofla sopayla aranmaz diye düşünüyorum. Bir ülke ihracatını 36 milyardan 152 milyar dolar acıkan bir iktidar yolsuzluklarla buraya gelebilir mi? Diyoruz ki bakın 3 Kasım 2002’den bu yana üç genel seçim, iki yerel seçim, iki referandum yaşadık. Başarıyla çıktık. Şimdi 30 Mart’ta yine bir seçim yapacağız. Eğer halk bizi burada birinci parti olarak çıkartıyorsa, demek ki bu iktidar dürüsttür.'
'Orada Gezi mezi olayı da değil'
Bir katılımcı Erdoğan'ın konuşmasında Türkiye'nin insani hedeflerinden bahsettiğini hatırlatarak, 'Polisin Gezi Parkındaki göstericilere karşı tavrını bununla nasıl bağdaştırıyorsunuz?' dedi ve şunları ekledi: 'Siz, 'demokrasinin seçimler sandık üzerinden geçer' dediniz, fakat seçimler bir çoğunluğun, AK partili bir çoğunluk. Ama toplum içerisine onu seçmeyenlerin de dahil edilmesi gerekiyor. Bu güçlerin seçimler esnasında diyaloğa nasıl katmayı düşünüyorsunuz?' Erdoğan ise şu cevabı verdi:
'Demokraside şüphesiz ki azınlıkların haklarını korumak esastır. Ama orada çoğunluğun tek başına iktidar yaptığı bir yönetimi de azınlığa hiçbir zaman ezdirmemek en doğal haktır. Öyle kalkıp da biz çoğunluğun azınlığa egemen olmasını istemesek de, azınlığın da çoğunluğa baskıcı egemen, şiddete başvurmak suretiyle evet diyemeyiz. Şimdi Gezi olaylarını söylüyorsunuz. Siz Frankfurt’taki, Hamburg’daki eylemler yaşandı. Bizim polisimizde mukayese edilemeyecek şekilde görüntüler yaşandı. Bu görüntüler benim elimde var. Bunları nereye koyacaksınız? Orada Gezi mezi olayı da değil. Bakın Taksim’de çok farklı düşüncelerim vardı. Türkiye’de, bir tane opera binası yoktur. Taksim’de bir kültür merkezini opera binası yapma hevesi vardı. Bunu bizim iktidarımız yapacak diye, dediler ki hayır yaptırmayız dediler. Burası deprem tehdidi altında bir yer. Gezi Parkı denilen yer, kışlaydı. Büyük şehirlerde müzeler vardı. Biz aynı kışlayı inşa edelim, bunun üzerine şehir müzesi haline getirelim istedik. Dediler ki hayır, istemeyiz. Şimdi bu özellikle geçmiş dönemlerde komünist rejimlerde olan yaklaşım biçimiydi. Yeni bir şey yapacaksanız buna her zaman karşı çıkarlardı. Biz bunları yapmak istiyoruz.'
Erdoğan, Mor Gabriel Kilisesi'nin sorunun çözdüklerini ve Sümela Manastırını açtıklarını söyleyerek, 'Azınlığın haklarını korumak budur. Biz bunun adımlarını attık' dedi.
Erdoğan, Gezi Parkı eylemlerindeki polis şiddetine ilişkin de 'Bölücü terör örgütü ve yanlı terör örgütleriyle atılan adımlar varsa, müsaade edin de güvenlik güçleri yapılması gerekenleri yapsın. Bunlar da hiçbir zaman standartların dışında değildir' diye konuştu.
'Gezi'ye AK Parti seçmenleri de katılmıştı'
Erdoğan'ın bu anlattıkları üzerine salondan Gezi Parkı eylemlerine katılanlar arasında AK Parti seçmenlerinin de bulunduğu hatırlatılarak, 'Mesela halkın, sadece hükümetin hediyelerini kabul etmek değil de, şehrin politikalarına katılım sağlamalarını hakkında ne düşünüyorsunuz?' şeklinde bir soru geldi. Erdoğan ise şöyle konuştu:
'Bize bu tür politikalara katılmak için gelenlerin teklifleri gördük. Onların tekliflerinin dışında, adeta kanun yapıcı noktada kendilerini görme, yani yasama organının yapması gerekenleri, kendilerini yükselttiğini görüyoruz. Bir şehrin vatandaşın öyle taleplerde bulunur ki, bunun bir kabul edilebilirliği olur. Ama bu yoksa, bu konuda yetki kimdedir? O şehrin meclisindedir. O şehrin meclisi bununla ilgili kararı alır. Fakat çok daha farklı şekilde, eğer merkezi yönetimi bu ilgilendiriyorsa, federal meclisi ilgilendiriyorsa, burada da yasama organı bununla ilgili adımı atar. Eğer halkın iradesine saygı duyacaksak, halk ne dersek o olacaksa, o zaman biz yasama organının çıkaracağı bu yasalara uymak zorundayız. Burada halkın iradesini kazanamayanların, halkın iradesi üzerinde şiddetle egemenlik kurmayı gerektiriyor ki bu demokrasilerde kabul edilemez.'
'Mustarip olduğunuz paralel devleti siz kurmadınız mı?'
Erdoğan'a 'paralel yapı' iddiaları da soruldu.
Internationale Politik Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmeni Dr. Sylke Tempel, Erdoğan'a geçmişteki AK Parti-Cemaat ortaklığı hatırlatılarak, 'Acaba şu anda mustarip olduğunuz ve karşı durduğunuz, hem yargı hem emniyette olan bu sistemi hükümet olarak siz kurmadınız mı?' sorusu yöneltildi. Erdoğan; bu soru üzerine şunları söyledi:
'Şu anda mevcut sistem belli bir hareketin grubun oluşturduğu bir sistem değildir. Bu tüm Türkiye’de çeşitli STK’ların ortaya koymuş olduğu düşünceler neticesinde oluşturulan bir yapıdır. En son mesela referandum yüzde 58’le çıkmış bir referandumdur. Bunun içerisinde her grup var. burada belli bir grup söz konusu değil. Özellikle de yargı ve yürütmenin güvenlik ayağında, belli bir paslaşmanın olması, bu paslaşmayla birlikte hükümete karşı devlete karşı bir eylem oluşturulması söz konusudur. Böyle bir adımın atılmasına tabii ki sessiz kalınması mümkün değildir. Bu bir başkası da olabilirdi. Daha önce mafya, çete bunlar bunu yapmak istediler. Bu işin Türkiye’de mafya çete ayağını çökerten bir iktidarız biz. Daha sonra da bu tür örgütlenme ortaya çıktı. Nereden çıkarsa çıksın... Bunun önünde dershaneler meselesi vardır. Bizim tavrımız, artık devletin okulları vardır, kolejler vardır. Yani koleje para ödeyecek, dershaneye para ödeyecek. Benim vatandaşım 'devletin okulu varsa bunlar niye var' diyor. Bunlar yanlış şeylerdi. Bunlara bizim müsamaha etmemiz mümkün değildir. Belli bir süre verdik. Burada ciddi bir rant söz konusuydu. 'Siz mi böyle yapıyorsunuz' diyerek böyle bir süreç başlatıldı. Böyle bir sürece bizim müsaade etmemiz mümkün değil. Yargıdaki paralel yapılanma, diğer kurumlardaki yapılanma, özellikle şu anda farklı bir sürecin içerisinde girecektir. İşin en çirkin boyutu şudur: Şantajlarla, ortam dinlemeleriyle, bütün bunların yanında görüntülemeyle, bir çok güvenlik mensupları yargı mensupları tehdit altına alınmıştır. İş adamına hareket etme, etmediğin takdirde elimizde belgeler var. onları ifşa eder. Bunu bakan arkadaşlarımıza da yaptılar. Dolayısıyla biz de diyoruz ki, böyle bir şeye bizim asla müsaade etmemiz mümkün değil. Bedeli ne olursa olsun bu iş çözüme kavuşturulacaktır. 30 Mart bunun dönüm noktası olacaktır. Bunu da açıkça ifade ediyorum.'
'Tutuklular normal gazeteci değil, silah yakalatmış terörist'
Erdoğan'a iddia ettiği yapıların açığa çıkarılması için özgür bir basın olması gerektiğini hatırlatan salondaki katılımcılardan biri, 'Bu paralel yapıları açığa çıkarmak gerekiyorsa, serbest çalışan bir medya önemli değil mi? En fazla tutuklu bulunan gazeteci Türkiye’de görünüyor' dedi. Erdoğan, bunun üzerine sözlerini şöyle sürdürdü:
'Yani başbakanına her türlü hakareti yapabilen medya Türkiye’de var. Ailesine her türlü hakareti yapabilen medya Türkiye’de var. Şu anda en çok içerde dediğiniz Türkiye’de, normal basın mensubu parmak sayılarını geçmez. Diğerleri, büyük bir çoğunluğu terör örgütleriyle ya silah yakalatmıştır ya eylem hareketindedir. Bunlar hep sizlere dezenformasyonla aktarılan bilgilerdir. Geçen işte Brüksel’de rakamlarıyla hepsini açıkladım. Normal sarı basın kartı olanların sayısı 5 veya 10 sayısında. Yani AB ülkelerinde, gerçek manada basın mensuplarının çok çok üstünde şu anda tutuklu olduğunu biliyoruz. Bu noktalarda kaynağından incelersek çok daha isabetli olur diye düşünüyorum.'
CNN Türk