Hakkınız Ödenmez! Özgürlüğe Giden Yollarımızı Açan Güçlü ve Cesur Kadınlarımıza Saygı Duruşu!

Günümüzde dahi pek çok mesleki alanda ve sosyal hayatta kadınlara karşı önyargı ve engellemeler mevcut. Bir de bunun 100 yıl öncesini düşünün... Henüz bağımsızlık haklarımızı söke söke aldığımız yıllara gidiyoruz şimdi. Engellerin en çetin, en eski ve en yüksek olanlarını tüm güçleri ile paramparça ederek yolumuzu açan o kadınlara bakıyoruz.

Olmasalardı, burada olmazdık! 

Şükranlarımızı sunuyoruz...

Nezihe Muhiddin ve arkadaşları...

1923 yılında Kadınlar Halk Fırkası'nı kurdu. Parti Mustafa Kemal'e bağlılıklarını bildirdiler. Fakat partinin 'kadınlara siyasal hak talebi' aşırılık olarak görüldü ve parti Cumhuriyet Halk Fırkası tarafından kapatıldı. “Kadınlar mebus olmak istiyor” şeklindeki haberler basında bir 'mizah malzemesi' olarak yer aldı. Aşağılandılar, alay edildiler fakat vazgeçmediler. 

Nezihe Muhiddin; 'Kahvehane köşelerinde miskinane esrar çeken birine verilen bu hak, tahsili mükemmel bir kadından esirgenebilir mi?' dedi ve kadınlarla beraber çalışmaya devam ettiler. Kadınların siyasal hakları uzun çalışmalar sonucu elde edildi. Nezihe Muhiddin ve ekibine, yolumuzu açtıkları için sonsuz teşekkür ediyoruz!

Halide Edip... Siyasal hakların kazanımından sonra ilk kadın milletvekili adayı!

1908'den beri, tüm kısıtlamalara, küçümsemelere ve hatta tehditlere rağmen ısrarla ve azimle talep ettikleri seçme ve seçilme hakkı 1934'te kazanıldığında, aday gösterilenlerden biri ünlü yazarımız Halide Edip Adıvar'dı.

Halide Edip, sadece bir yazar olarak değil; bir aktivist, bir katip, bir politikacı olarak o engelleri paramparça etti, ezdi geçti. Onun açtığı yollardan yürüyoruz!

Safiye Ali'den sonra gelecek nesillerdeki kadınlar için canla başla çalışan pek çok kadın doktorumuz oldu. Ama onun yeri başkaydı: Türkan Saylan!

Cüzzamla savaştığı gibi, bir cüzzamdan farksız olan gerici zihniyetle de aynı şevkle savaştı, Türkan Saylan. Kız çocuklarının okutulması için Çağdaş Yaşam derneği ile beraber çalışmalar yürüttü. Onun isminin başında 'Profesör' ünvanı vardı, ama o her daim mütevazı ve halkın içindeydi, kız çocuklarının da yanında!

Onun hakkında suçlamalar yapıldı. O suçlamaları yapanların akıbeti yıllar sonra FETÖ sebebiyle mahkumiyet olurken; Türkan Saylan, tüm onurlu hayatı ile gurur verici bir efsane haline geldi.

Süreyya Ağaoğlu, ilk kadın avukatımız!

Hukuk Fakültesinin ilk kız öğrencisi, aynı zamanda!

1903 yılında doğmuş ve 1921 yılında Hukuk Fakültesine başlamış olan bu genç kadın, hemcinslerinin önünü açmaya öyle niyetliydi ki; kendisi fakülteye başladıktan sonra iki kadın arkadaşını da cesaretlendirerek ve hatta 'kollarından tutup' fakülteye getirdiği söylenir!

Hayatı boyunca avukatlık yapar, iki kitap yazar, yurt dışında ülkemizi temsil eder, pek çok derneğe üye olur ve bol bol gezer! 

Şu neşe ve hayat dolu surata bakın! İşte güçlü, mutlu, cesur bir kadın! Sen sadece iki kadın arkadaşına değil; ardından gelen tüm kız çocuklarına cesaret verdin Süreyya Hanım! Ruhun şad olsun!

Süreyya Hanım'ın Atatürk ile olan anısı ise dönemin şartlarını, toplumun kadına bakışını ve Süreyya Hanım'ın cesaretini ortaya koyuyor.

İlk Türk Kadın Avukat Süreyya Ağaoğlu ile Atatürk'ün Arasında Geçen Sıra Dışı Hikaye

Kısıtlamalar sadece siyasi alanda değildi elbette. Sosyal hayatta da yerimizi açan ilkler vardı. İşte ilk kadın doktorumuz: Safiye Ali!

2 Şubat 1891'de doğdu. Hem ilk kadın doktorumuz, hem de ilk kadın akademisyenimizdir. Mükemmel derecelerine ve başarılarına rağmen, çalıştığı yerlerde ve sonunda kendi açtığı muayenehanesinde dahi ona kadın olduğu için düşük ücretler talep edenler oldu. Safiye Ali ise herhangi bir erkek doktordan daha düşük ücrete çalışmayı kesinlikle reddetti.

Londra'daki Kadın Doktorlar Kongresi'ne davet edildiğinde, Türkiye'yi temsilen tek başınaydı. Bu durumu ise konuşmasında ''Ben burada hâlihazırdaki kadın doktorları değil, yakın bir vadede yetişecek olan kadın doktorları temsil ediyorum.'' diyerek açıkladı. Kendini asla yalnız hissetmedi. Biz de onun sayesinde yalnız olmadığımızı biliyoruz.

Sabiha Rıfat pek çok projede yer alıp bir çok bina ve köprü yapmasının, mesleğindeki başarısının yanında çok da enerjik, sportmen ve hayat dolu bir kadındı.

Amatör olarak voleybol oynuyordu. Bir gün ise Fenerbahçe Spor Kulübünde, 5 erkek arasında tek kadın olarak ilk maçına çıktı. 1929 senesinde İstanbul şampiyonu olan Fenerbahçe erkek takımın kaptanlığını dahi yaptı. O hayatı boyunca çok eğlendi, çok!

Meslek hayatını ise şöyle özetliyordu: “Önceleri pek kolay olmuyordu tabi. Odaya giren mühendisi soruyor ve kadın olarak beni görünce çıkıyordu. Sonra alıştılar, sevdiler de.“ der. Sabiha Hanımın yardımcısı olan yaşlı bir çalışan ise, Sabiha Hanım'ı kadın olduğu için garipseyen ziyaretçilere, onu “Bu mühendis hanım var ya, bir rapor verdi mi koca bir binayı yıktırır!” diyerek anlatıyordu! :)

1935 yılında söylenen bu cümleyi, 2018 yılında hala sarf edebilecek insanlar var, biliyoruz: "Dağ başında, şantiyede kadın mühendis olmaz."

Peki sizce bu tarz ahkam kesmeler ilk kadın mühendisimiz olan Sabiha Rıfat'ın umrunda oldu mu dersiniz?

Yaptığı köprünün üstünde ekibiyle verdiği poz cevabı olsun! :)

Anıtkabir inşaatında da çalışan ilk kadın inşaat mühendisimizdir, Sabiha Rıfat Gürayman. Hatta Yunanistan Başbakanı Venizelos, Anıtkabir'i yapım sırasında ziyarete gelince, karşısında kadın bir mühendis bulmasına şaşırır ve Sabiha Hanım'ı bizzat tebrik eder. Ülkesine döndüğünde de Sabiha Hanım'ı sık sık anlattığı ve hayranlıkla örnek gösterdiği söylenir.

Onu tarif edecek kelimeleri bulmak zor... Duygu Asena!

İçeriğimizin bu noktasına kadar Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin kadınlarına baktık. Küllerinden doğmaya çalışan, ayağa kalkmaya çalışan bir ülkenin kadınları da elbette hem hakları için, hem de vatanları için canla başla çalışıyor ve emek veriyorlardı. Zira öncelikli olan hayatta kalmaktı. Fakat araya askeri darbeler dönemi de girince, kaos ortamında insanların sesi kısıldı...

Derken 80'lerde adeta fitil ateşlendi: Artık büyükannelerimizin açtığı yollar yeterli değil; o yollardaki güvenliğimiz için de ses çıkaracak birileri vardı. İşte Duygu Asena, pek çok feminist yazar ile beraber en konuşulmayanları haykırmaya gelmişti: Ev içi şiddet, tecavüz, taciz, pedofili!

'Seksizm / cinsiyetçilik' nedir? başlıklı yazıları ilk yazanlardan biriydi. Sizler hatırlamazsınız lakin ebeveynleriniz o dönemleri hatırlayacaktır; Duygu Asena, önce 'alay konusu' oldu, ardından öfke uyandırdı, sonunda ise sesi duyuldu ve kadınlar tarafından hak ettiği yere konuldu. İşi zordu nitekim feminizm kelimesini açıkça haykırıyor ve hem muhafazakar kesimden, hem de solcu erkeklerden tepki görüyordu.

Asena'nın yazılarının alay konusu olduğu dönemde, 1987’de Çankırı’da bir kadın, dayak yediği kocasından boşanmak için hakimin karşısına çıktığında, Hakim Mustafa Durmuş kadının talebini reddederken tutanağa şu tarihi cümleyi yazdıracaktı: 'Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemek gerekir!'

İşte Asena böyle bir ortamda kadınların hakları için yazdı, yazdı ve yazdı. Yeri doldurulamaz!

Gelelim bir diğer çok yönlü ve dolu dolu yaşantısıyla örnek olan kadına... Halet Çambel!

1916 yılında doğdu ve ülkemizin en ilk kadın arkeologlarından, hem de ilk Olimpiyat sporcularından biri oldu.

Boş vakitlerinde eskrim ve binicilikle ilgileniyordu. 1936 yılında Yaz Olimpiyatlarında eskrim dalında Türkiye'yi temsil etti ve olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcu oldu. Diğer kadın sporcumuz da  Suat Fetgeri idi. Turnuva sırasında Adolf Hitler tarafından görüşmeye çağrıldı fakat Hitler'in teklifini, 'kendi devletimin iznini almadan gelemem' bahanesiyle reddetti.

Arkeolog olarak da çalışmalarına asla ara vermedi. Doktorası sırasında ilk kazı deneyimine 1935 yılında çıktı. Hititçe ve eski İbranice biliyordu. Emekli olduktan sonra dahi yazmaya ve üretmeye asla ara vermedi. Hayatın, dağın taşın içinde; kazılar yaparak, bazen de 'medeniyetin' beşiğinde, Hitler'in karşısında bile yer aldı. Asla duruşundan ödün vermedi. Hayatı örnek olacak cinstendi.

Leyla Erbil ise ruhumuzu hiç kimsenin anlamadığı gibi anladı, anlattı!

1971'de Tuhaf bir Kadın'ı, vefat etmeden kısa bir süre önce de Tuhaf Bir Erkek‘i yazdı. Aradakiler mutlaka okunmalı.

Geleneklere, toplumsal tabulara, kokuşmuş değerlere karşı en zarif isyanı onun kaleminden okuduk. Leyla Erbil, kimsenin etkisi altında kalmadan, Türk edebiyatına kadın bakış açısıyla yazdı. 'Kadın bakış açısı' diyerek sanki 'normal yahut olması gereken bakış açısı' erkeklere aitmiş de, Erbil buna bir çeşitlilik getirmiş gibi algılanmasın lütfen... Erbil, kendi özgün dilini oluşturduğunda, aslında bizim ağzımıza tıkıştırılan o cümlelerden hepimizi azat etmişti.

"Ben Türk kadınının bilinçaltıyım!" derdi... Haklıydı! Aysel Gürel ruhumuzdaki tüm renklerin parıltılı bir yansıması, bastırdığımız deliliğimiz ve yaşam enerjimizdi!

İki kızıyla tek başına ayakta kalmış bir anne olmanın yanında, duruşundan asla ödün vermemiş, üretken ve çalışkan bir sanatçıydı.

Türk kadınının bilinçaltıydı gerçekten de; bilinçaltımıza bastırdığımız deliliğimiz, toplumun bizden çalmaya çalıştığı renklerimiz, aşk şarkılarımız, şiirlerimiz hep onda vücut bulmuştu sanki. Kadınların her zaman üretmesi ve çalışması gerektiğini, kimseye ihtiyaç duymadan dik durmasının şart olduğunu söyledi vasiyetinde. 

Dünyanın pek de ciddiye alınacak bir tarafı olmadığını, kendimizi sevmemiz ve tüm bu mücadelelerin yanında her daim eğlenmemiz gerektiğini söylüyordu. Bize biraz çatlaklığın iyi bir şey olduğunu gösterdi ve bu yolu açtı. Onun da ruhu şad olsun! :)

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
08.03.2022

Amerikan mandacısı Halide Edip.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ