İçeriğimizin bu noktasına kadar Osmanlı ve Cumhuriyet döneminin kadınlarına baktık. Küllerinden doğmaya çalışan, ayağa kalkmaya çalışan bir ülkenin kadınları da elbette hem hakları için, hem de vatanları için canla başla çalışıyor ve emek veriyorlardı. Zira öncelikli olan hayatta kalmaktı. Fakat araya askeri darbeler dönemi de girince, kaos ortamında insanların sesi kısıldı...
Derken 80'lerde adeta fitil ateşlendi: Artık büyükannelerimizin açtığı yollar yeterli değil; o yollardaki güvenliğimiz için de ses çıkaracak birileri vardı. İşte Duygu Asena, pek çok feminist yazar ile beraber en konuşulmayanları haykırmaya gelmişti: Ev içi şiddet, tecavüz, taciz, pedofili!
'Seksizm / cinsiyetçilik' nedir? başlıklı yazıları ilk yazanlardan biriydi. Sizler hatırlamazsınız lakin ebeveynleriniz o dönemleri hatırlayacaktır; Duygu Asena, önce 'alay konusu' oldu, ardından öfke uyandırdı, sonunda ise sesi duyuldu ve kadınlar tarafından hak ettiği yere konuldu. İşi zordu nitekim feminizm kelimesini açıkça haykırıyor ve hem muhafazakar kesimden, hem de solcu erkeklerden tepki görüyordu.
Asena'nın yazılarının alay konusu olduğu dönemde, 1987’de Çankırı’da bir kadın, dayak yediği kocasından boşanmak için hakimin karşısına çıktığında, Hakim Mustafa Durmuş kadının talebini reddederken tutanağa şu tarihi cümleyi yazdıracaktı: 'Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmemek gerekir!'
İşte Asena böyle bir ortamda kadınların hakları için yazdı, yazdı ve yazdı. Yeri doldurulamaz!
Amerikan mandacısı Halide Edip.