Sürekli tüketilen içerikler, dikkat dağınıklığı, sürekli meşguliyet hali... Bütün bunlar insanı yüzeyde tutuyor. Derinlikten korkar hale geliyoruz. Ama yüzeyde yaşanan hayat, doyurucu değil. Çünkü insan ruhu, köklenmek ister. Hakikat, bu köklenmenin zemini olabilir.
Sosyal medya çağında herkes bir şey söylüyor ama çok az kişi gerçekten dinliyor. Oysa hakikat, ancak içsel bir sessizlikle duyulabilir. Namaz bu sessizliği mümkün kılan zamanlardan biridir. Her gün beş kez hayata ara verip, içe dönmek, zamanla hakikatin sesini ayırt edebilmeyi sağlar. Çünkü hakikat dışarıda bir bilgi değil, içeride bir yankı olarak ortaya çıkar çoğu zaman.
Bir insan hayatı boyunca hakikati tam olarak bulamayabilir. Ama aramak bile yeterlidir. Çünkü hakikat arayışı, insanı insan yapan çabaların en asilidir. Ve bu çaba, bireyi sıradanlıktan çıkarır. Onu sıradan yaşamlardan, ezberlenmiş rollerden, kalıplardan özgürleştirir. Hakikati aramak, nihayetinde kendini aramaktır. Kendini aramak da, yaradılışın nedenini aramaktır.
Kur’an’ın önerdiği insan modeli, her şeyi bilen değil; her şeyin farkında olan insandır. Bu farkındalık hali, bir aydınlanma değil, sürekli süren bir uyanıklıktır. Hakikat sabit olabilir ama insanın ona yaklaşımı katman katmandır. Her yeni katmanda, daha derin bir anlayış, daha gerçek bir temas mümkündür.
Sonuç olarak, bu çağda hakikat arayışı hâlâ mümkün mü diye soruyorsan, cevabı çok basit: Evet. Ama bunun için yavaşlaman, susman, içini dinlemen gerek. Gördüklerinle yetinmemen, ezberlerini sorgulaman gerek. Ve belki de en önemlisi, aramaktan asla vazgeçmemen gerek. Çünkü hakikat, sabredenleri sever. Ve belki de yolun kendisi, vardığın yerdir.