Güzellik Kime Göre Neye Göre?

Burnun yeterince kalkık değil mi?

Yoksa dudakların mı ince?

Ah bir de o tartıda gördüğün ürkütücü sayılar…

Neden bu düşünceler gün boyu bizleri yoklar?

Farklıklar güzeldir hâlbuki.

Bu güzellik algısını bizlere kim dayattı ki?

Günümüzde erkekler dahi tüm kadınların birbirine benzemesinden şikâyetçiyken biz hanımların bu gereksiz çabası nedendir?

Bence bu algı çocukluk dönemimizden gelmektedir.

Barbie bebeklerimizi hatırlayalım.

İncecik bel, dolgun göğüsleri ve kusursuz yüz güzelliğiyle bilinçaltımızı o ufak yaşlarda etkilemeyi başardı. O çocuk aklımla bir bebeğimin güzelliğini kıskandığımı bile hatırlıyorum. 

Neden belim bebeğimin beli kadar ince değildi?

Neyse ki bu düşüncem zihnimi fazla meşgul etmedi. Zamanla kendimde beğenmediğim özelliklerin beni ben yaptığını fark ettim. 

Mesela hafif öne çıkık ve diğerlerine göre biraz daha irice olan ön iki dişimi beğenmezdim. Bir gün aile doktorumuz bana “bu senin alameti farikan” diyene dek. Yakışıklı bir doktorun söylediği bir söz yetmişti güvenimi tekrar kazanmama. 

Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Yonca Evcimik… gibi medyatik kişilerin güzellik uğruna dişlerini benimki gibi yapmaları durumu daha da keyifli hale getirdi. 

Demek ki altın oran gibi bir gerçek olsa da güzellik veya kusur saydıklarımız aslında tabularımız ve bizim algılarımızdan ibaretti.

Misal bir dönemin en meşhur mankeni Cindy Crawford’un şahsına münhasır ve uzun müddet taklit edilen beninin meslekte yıllarca engel teşkil ettiğini, kendisine benini aldırmasının salık verildiğini biliyor muydunuz?

İyi ki aklı evvel kişilerin tavsiyelerine uymamış da o güzelim benini aldırmamıştı. 

Peki, günümüzde ayrık dişli kadınların bazı erkeklerce daha seksi algılandığını duymuş muydunuz?

Ya da Freddie Mercury’nin dişleri hangimize sempatik gelmedi?

Hanımlarda hafif bir ayva göbeğin daha çok ilgi çektiğini de söyleyeyim o zaman. 

Yani sağlık için bir problem teşkil etmiyorsa biraz göbek neden olmasın değil mi ama?

Hadi size kendimle ilgili bir sır vereyim. Mesela ben erkekte bebeksi burundan hoşlanmam. Oldum olası biraz iri burun bana daha karakteristik gelmiştir.

Zevkler ve renkler tartışılmaz durumu.

Şimdi buraya kadar ki tespitler çok mühim değil de bir de bu işin hastalıklı boyutu var.

Hastalığın adı Dismorfofobi!

Yani kişinin görünüşünün normal ya da kabul edilebilir olduğu halde kendini başkalarının dikkatini çekebilecek kadar çirkin hissetmesi durumu. Bu rahatsızlığa sahip kişiler kendilerini beğenmediği gibi itici bulurlar. Gün içinde sürekli vücudunun kendini rahatsız eden bölgesine takılır, kalan onca güzel taraflarını görmezler. Oldukça güzel dudakları, çene ve diş yapısı varken burnundaki hafif kemer kendini çirkin bulmak için yeter. 

Hâlbuki belki düşündüğü bebeksi burun yüzüne yakışmayacak ve görüntüsü sıradanlaşacak. 

Yanlış anlaşılmasın! 

Estetiğe karşı değilim ve şahane sonuçları ben de sizler gibi çevremde görüyorum. Burada kastettiğim kendinle barışık ve özgün olma hali. Örneğin Gülse Birsel’in kemerli burnuna takılmaması bana çok havalı geliyor ve bence burnu şahane güzelliğini gölgede bırakmak bir yana onu daha da parlatıyor. 

Dismorfofobi hastalığına geri dönersek,

Kadın, erkek fark etmeksizin bedeninde ki genelde daha ortada olan yüzünde kusur bulan bu kişiler, şahsi düşüncelerinin yanı sıra çevresindekilerin düşüncelerini de çokça önemser. Bu düşünceler de fikrini destekliyorsa zamanla utanma, içe kapanma, kaygı bozukluğu ve depresyona kadar varacak problemlere neden olur. Eğer ameliyattan korkulmuyorsa problemli bölgelerini estetik operasyonlarla düzeltmek ya da daha tehlikesiz işlemlerden dolgular, yoğun makyaj yapmak veya filtre kullanmak değişik çözüm yöntemlerindendir.

Malum herkesin filtrelerle kusursuz görünme çabasıyla günümüz sosyal medyası da bu duruma çanak tutar.

Estetik ağına takılmış bu zihinler ellerinde filtreli fotoğraflarıyla doktor doktor dolanıp o görünüme sahip olabilmek için ellerinden geleni yapar.  

Evet, bu güzellik algısı gerek oyuncak bebeklerle gerekse çizgi filmlerdeki güzel karakterlerle bilinçaltımıza çocukluktan itibaren kodlanırken, bir yandan da estetik kozmetik ve reklam sektörü psikolojimizin üzerine tuz biber katar.

Tabi bir de yaşlılık sendromu var.

Yaşın getirisiyle kırışıklıklar, sarkmalar, derinin kolajen kaybı kısacası entropi dediğimiz yasanın getirisi bizlere illa çözülmesi gereken bir problem gibi gösterilir. Hâlbuki kirlenmek kadar yaşlanmak da güzeldir. 

Kaz ayakları artık kâbus olmaktan çıkmalı. 

İnsan genel olarak hem bedeniyle hem yaşıyla barışmalı.

Dış görüntüden çok akla, insanlığa yatırım yapılmalı.

Kafamız bunlarla meşgul olmalı.

Umuyorum ilerleyen yıllarda, kırışıklıklarım baş göstermeye başladığında bu fikrim değişmez.

Herkese sevgiler. 

Kaz ayaklarınızdan öperim.

Instagram

Facebook

Popüler İçerikler

HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu
Cübbeli Ahmet Çakarlı Araçla Geldiği Etkinlikte Şeriatı Savundu: Skandal Sözlere Tepki Yağdı!
Gazeteci Fulya Öztürk'ün Azerbaycan Milletvekiline Ağladığı Anların Beden Dili Analizi Çok Konuşuldu
YORUMLAR
11.10.2022

Body pozitifizm de aynı oranda abartılmamalıdır

11.10.2022

Katılıyorum

13.10.2022

Herkes yazıya odaklanmışken benim 5. Fotoğrafa odaklanmam peki 😅😄

02.11.2022

İyiymiş 😃

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ