Matematikçi Marcus du Sautoy, güzelliğin bir “biçimsel hakikat” olduğunu savunur. Simetri, oran, fraktallar… Altın oran (φ ≈ 1.618) hem Partenon’da hem Mona Lisa’nın yüzünde hem de ayçiçeğinde karşımıza çıkar. Bu oran, zihnimizde doğal olanı ve sağlıklı olanı çağrıştırır.
Ancak güzelliğin yalnızca “form” olduğunu düşünmek, onu düz bir zemine indirgemek olur. Güzellik aynı zamanda:
Bir sesin tınısı (Messiaen ve asal sayılar),
Bir mimari katedrali (Le Corbusier ve Modulor),
Bir dizenin ritmi (Shakespeare’in 11 heceli itaatsizliği).
Beynin güzelliğe verdiği yanıt
Nörobilimci Semir Zeki’nin çalışmalarına göre, medial orbitofrontal korteks (mOFC), güzellik algısını işler. Simetrik bir yüze ya da estetik bir tabloya bakmak, beyinde dopamin salgılanmasına neden olur. Yani estetik deneyim, nörokimyasal bir ödüldür.
Beynin “ödül merkezi” bir tabloyla da harekete geçebilir, bir keman solosuyla da. O hâlde güzellik yalnızca gözün değil, zihnin ve ruhun da işidir.
Japon Wabi-Sabi felsefesi, geçiciliği ve kusurluluğu güzellik sayar. Afrika’nın maskeleri, estetikten ziyade manevi güçlerin suretidir. Türk halı motifleri, hem estetik hem de kültürel hafızadır.
Floransa’da baş dönmesine, kalp çarpıntısına neden olan Stendhal Sendromu, güzelliğin psikosomatik gücünü gösterir. Güzellik sadece görülen değil, yaşanan bir şeydir.