Günümüz İnsanının En Büyük Derdi: Kendimizi Neden Devamlı Yorgun Hissediyoruz?

Yapmak zorunda olduğumuz şeyleri yapıyoruz, ancak aslında hiçbirini yapmaya hâlimizin kalmadığını hissediyoruz. Peki nedir bu yorgunluğumuzun sebebi? Acaba bu his modern yaşamla mı ortaya çıktı, yoksa eski zamanlarda da insanlar bu şekilde mi hissediyordu?

Bitkinlik, yalnızca günümüz insanının problemi mi?

Kendini sürekli bitkin hissetmenin günümüzde artış gösteren bir problem olduğuna şüphe yok; bu durum, özellikle belirli sektörlerde çalışan insanlarda daha belirgin şekilde gözlemlenebiliyor. Örneğin Almanya'da yürütülen bir araştırma, tıp doktorlarının %50'sinin kendilerini günün her saatinde bitkin hissettiğini ortaya koyuyor.

Erkekler ve kadınlar, bu durumla farklı şekillerde başa çıkıyor.

Finlandiya'da yürütülen bir başka çalışma, kendini sürekli yorgun hisseden erkek çalışanların, aynı durumdan muzdarip kadın meslektaşlarına göre çalıştıkları yerden daha uzun süreli hastalık izni aldığını gösteriyor. Bu durum, yaşamın her anına yayılan yorgunluk hissiyle baş etmek konusunda erkeklerin daha çok zorlandığını ortaya koyuyor.

Bazı araştırmacılar, hayatın her anına yayılan yorgunluğun depresyon sebebiyle ortaya çıktığını düşünüyor.

Araştırmacılara göre durumun depresyon olarak nitelendirilmemesinin sebebi, depresyonun zihinsel bir rahatsızlığa işaret etmesi; diğer yandan yorgunluğun kulağa daha normal gelmesi. Çünkü kültürümüz, depresyon ve diğer zihinsel rahatsızlıkları zayıflık olarak görme eğiliminde.

Kaldı ki bu iki durum, birbirinden pek çok noktada ayrılıyor.

Çünkü depresyon, özgüven eksikliği, kişinin kendisine yönelttiği küçümseme ve öfke gibi durumları içerirken, sürekli hâle gelen yorgunlukta kişinin benlik bilinciyle alakalı bir değişime rastlanmıyor. Öfke, yorgunluk durumunda genellikle kişinin kendisine değil, dışarıya, örneğin çalıştığı şirkete, müşterilere ya da topluma yöneliyor.

Modern yaşamın getirdiği kaygılar, bitkinlik hissinin en önemli sebeplerinden bir tanesi.

Günümüzde yaşam daha önce hiç olmadığı kadar hızlı akıyor ve beyinlerimiz değişen yaşama uyum sağlamaya çalışıyor. Üretkenliğin önemine yapılan aşırı vurgu, kendi değerimizi sahip olduğumuz iş ile kanıtlama çabamız, bizleri daimi bir 'savaş ya da kaç' durumunun içine sokuyor. Bu durumun ortaya çıkmasının sebebi ise kendimizi devamlı tehlike altında hissediyor olmamız. Gündelik yaşamda sürekli salgıladığımız stres hormonları, bizi gündelik yaşantımızda sonu gelmeyen bir savaş hissinin içine sokuyor.

Üstümüzde hissettiğimiz bu baskı, yalnızca sahip olduğumuz işle sınırlı değil.

Şehir yaşamı ve teknolojinin de yorgunluğumuzu daimi kılan etmenlerden olduğu düşünülüyor. Çünkü yaşamın şehirde ve sanal ortamda durmaksızın akış içerisinde olması, insanlar için günün herhangi bir saatini dinlenmeye ayırmayı daha önce hiç olmadığı kadar zor hâle geliyor.

İngiltere Kent Üniversitesi'nden tıp tarihçisi Anna Katharina Schaffner, konunun tarihi arka planını araştırıyor.

Schaffner'ın konuya ilgi duyması tesadüf değil, çünkü kendisi de kronik yorgunluk yaşayan milyonlarca insandan bir tanesi. Yaptığı araştırmalar Schaffner'e yaşamın geneline yayılan yorgunluk hissinin modern yaşamla birlikte ortaya çıkmadığını gösterdi.

Aşırı yorgunluk hissiyle ilgili en eski metinlerden bir tanesini Romalı doktor Galen kaleme almış.

Galen, tıpkı Hipokrat gibi tüm fiziksel ve zihinsel hastalıkların dört farklı ruh hâlinin birbiriyle kurduğu dengenin bozulmasından kaynaklandığını düşünür. Burada yola çıkan Galen, vücuttaki kan dolaşımını yavaşlatıp beyne giden yolları tıkayan ve kişinin kendini bitkin ve tükenmiş hissetmesine sebep olan ruh hâlinin melankoli olduğu sonucuna varır. Elbette bu teorinin bugünün anlayışında bilimsel bir dayanağı yok, ancak Galen'in görüşleri yorgunluğun depresyon ile ilişkisine dair destekleyici veriler sunuyor.

Schaffner, bu sebeple bitkinlik hissinin insanın doğasında mevcut olabileceğini düşünüyor.

Görünen o ki tarih boyunca pek çok insan tıpkı bizler gibi yorgunluk hissini tecrübe etmiş. Ancak gelişen şehir yaşamı ve teknoloji, yorgunluğu toplumun tüm bireyleri için kaçınılmaz ve rahatsız edici bir durum hâline getirmiş. Schaffner, hayatın geneline yayılan yorgunluğun çözümünün kişiden kişiye değişiklik göstereceğini söylüyor ve ekliyor: 'Enerjinizi harcayan şeyin ne olduğunu bilmeniz gerekiyor.'

Popüler İçerikler

Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
YORUMLAR
08.01.2017

çözüm önerileri adına geniş bir bilgi paylaşabilirsiniz.Sorunu anladık,çözüm?

08.01.2017

İnsanın kendine ayırabileceği bir zaman olmuyor ki, gerçekten modern köleyiz. Sürekli bir yarış içindeyiz. Biri de durup demiyor ki lan amk biz ne bok yiyoz!..

Yorgunluğu, bitkinliği bilmem ama bir kaç gün süren ağırlık hissini kan vererek aşabiliyorum, ne kadar bilimseldir bilmem ama en az bir ay hafiflemiş oluyorum. Ağırlık hissi bende baki.

09.01.2017

uyku olayı öle,normal bi insan vücuduna 6 saat yeterli gelir, bi iki gün dişini sık zorlada olsa kalkmayı dene,hatta kalktın tamam uyandın ama gün içinde uykun mu geldi,iş durumuna göre bi yarım veya 40 dakika uyu o sana günün tamamında yeter,zaten 6 saate alıştıktan sonra bu yarım saatlik uykulara bile ihtiyacın kalmıcak ben böle yaparak bi ara 3 saate indirmiştim,geceleri yazı yazdığım için günde bana kalıyodu gerçi hala da öle ya

TÜM YORUMLARI OKU (12)