Gülşah Elikbank Yazio: Şimdi Size Kaybolan Yıllarınızı Verseler

Dünyayı 20 yaşında nasıl görüyorsa 50 yaşında da aynı gören insan, hayatının 30 yılını boşa harcamış demektir, diyordu sevdiğim bir sanatçı. Bugünlerde sosyal medyada bir 20li yaşlar fotoğraf paylaşım furyası başladı malumunuz. Kendiminki de dahil tüm o eski fotoğraflara bakınca bu yaşlarımızın daha güzel olduğunu düşündüm.

Dünyayı iki farklı duygu yönetiyor, biliyorsunuz. Biri korku, diğeri de sevgi.

Önemli tüm hükümdarlar bu gerçeğin farkındaydı. Kimi korkuyu büyüterek nam saldı, kimi saygı kazanıp gönüllerde taht kurmayı tercih etti.

Hayatı boyunca korku enerjisiyle beslenmiş, öfke, kaygı, keder, hırs ve haset içinde kendini kaybetmiş insanların yaşlanmalarına dikkat ettiniz mi hiç? Hani kaba tabiriyle bazı insanlar için yüzünde meymenet yok, deriz. Bu karanlık duygular insanın sadece içini değil, dışını da karartır. Huysuz, huzursuz ihtiyarlara biraz dikkat ettiğinizde yalnız bırakıldıklarını görürsünüz. Yakınları yavaş yavaş uzaklaşmıştır onlardan. Bunun kendi seçimleri, davranışları sonucunda olduğunu pek kabul etmezler elbet. Zaten kim kendini suçlu bulur ki bu hayat oyununda? Kurban rolünü oynamak en kolayı ne de olsa.

Bir de sevgi enerjisini kalbine doldurmuş, yaşama iyi niyet, huzur, neşe, dayanışma, paylaşma, şefkat ve merhamet temelinde bakan insanlar vardır.

Onların yaşlılığı da çok güzel olur. Yüzünden nur akıyor, ışıl ışıl bakıyor, dersiniz hani. Bir insanın yaşlılığına bakıp, geride bıraktığı yaşamı tahmin etmek güç değil. Ne ekerseniz onu biçersiniz, diye boşuna söylenmemiş. Bu dünya bir ayna gibi, size sizi yansıtır her daim; siz farkında olsanız da, olmasanız da…

Bir de içi ile dışı uyumsuzlar var. Düşündüklerini söyleyemeyen, asla kendi gibi olamayan, hep bir başkasını oynayan ve hep başkalarına özenen, haset eden insanlar. İşte onların bu uyumsuzluğu da fiziksel bedenlerine yansıyor. Her hastalık önce içeride başlar, derler. Karanlığa fazla bakanın aydınlıktan yana umudu kalmaz. Kendini gerçekleştiremeyen insan önce içten içe hastalanmaya, çürümeye başlar.

Dün sosyal medyada herkes 20’li yaş fotoğraflarını paylaşınca geldi bunlar aklıma.

Her yaş bir olgunluk. Ben her yeni yaşımı bir öncekinden çok sevdim. Bu yüzden geçmişe özlem duymuyorum. Kendimi tam da şu an olduğum halimle seviyorum ve hayatın önümüzden akıp gidişinin ona gerçek anlamını verdiğine inanıyorum. Ölümlü olduğumuzu biliyor olmak, anın değerini perçinliyor. Elimizde gerçekten var olan tek şey; şu an. Geçmişe dokunamıyoruz ve geleceği ancak bugünden yaptıklarımızla şekillendirebiliyoruz. Kader, gayrete aşıktır, derler. İyiliği çoğaltmak için çabalayanlar er geç ektikleri filizleri yeşertirler.

Uykusuzlar romanımda, herkes aynı rüyayı görebilse dünya daha güzel bir yer olabilir mi, diye sormuştum. İnsanlığın kolektif bilincinin gücü hiçbir şeyler ölçülemez. Kurtuluş tek başına olmayacak, diyorum her zaman. Çünkü büyük değişimler, büyük fedakarlıklarla mümkün. Bu değişim için önce rüyadan uyanmak, daha doğrusu rüyada olduğunu fark etmek gerekiyor elbette… Uyanmak sevgi enerjisi ile mümkün, korkuyla değil. Sevginizi çoğaltacak insanlar ve uğraşlarla yakın olun, onlara her zamankinden çok ihtiyacınız olacak. 

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu