Gülşah Elikbank Yazio: Pudra Şekerine Batırılmış Hayatlar

Geçtiğimiz hafta sosyal medya genç bir adamın lüks arabasında çekilmiş görüntülerle sarsıldı malumunuz. Olay tüm ülkeye yayıldıktan sonra beklenen açıklama geldi ve kokain “sandığımız” şeyin pudra şekeri olduğunu açıklayarak yüreklerimize un serptiler. Vedat Milor’un bunca yıldır pudra şekerinin burundan çekildiğini bilmiyordum, paylaşımı sonrası ise ani bir geri adım geldi ve bu sefer de çekilen maddenin tam da sandığımız şey olduğunu ama zavallı genç adamın pırıltılı yaşamlara özenmesi yüzünden bu batağa sürüklendiğini öğrendik. İş biraz daha uzasa, korkarım suçlu biz çıkacaktık.

Bu trajikomik öyküde beni asıl ilgilendiren ise başka bir konu. Evet, belli ki bir zümrenin içinde var olmak, orada bulunabilmek için sadece uyuşturucu batağına değil, yalan batağına da uzanılmış. Şatafatlı yaşamlar, güçlü dostlar, ağır abiler, bu sıkı ilişkiler ağı içerisinde hızla çözülen bürokratik sorunlar…

Bunları tahmin etmek güç değil. Benim için anlaması güç olan şey, artık ülkede makbul olanın bu olması. Yani bizler çocuklarımızı iyi okullarda okutmak için yedi yirmi dört çalışırken, çocuklarımız bu ülkenin insanın tüm yaratıcılığını emen sisteminden akıl sağlıklarını koruyarak çıkmaya çabalarken, rakip olarak karşılarına çıkanların bunlar olması… 

Liyakat neredeyse hiçbir kurumda geçerli değil. Ne bildiğiniz değil, kimi tanıdığınız daha önemli. Kabarık bir CV değil, kabarık bir cüzdan her şeyi çözüyor. Hal böyle olunca, gençler kendilerini birer bilim insanı olarak değil, birer Polat Alemdar olarak hayal etmeye, o kaba saba dünyanın içine çekilmeye başlıyorlar. Bir de bu kabadayı lisanını güçlendiren siyasi argüman var önlerinde.

Geçen hafta Ataşehir Belediyesi için, sıkı hayranı olduğum Muazzez İlmiye Çığ ile bir röportaj yaptım.

Kendisinin çok önemli bir sözü var. 'Biz gençlere hiçbir şey veremedik ki, onlardan ne isteyeceğiz' diyor. Biz çocuklara borçluyuz aslında, diye ekliyor. Belki de bu nedenle 107 yaşında çocuklar için bir kitap yazmış. Onlar okuyup öğrenirse büyüklerine de anlatırlar, diyor. Onu dinlerken şunu düşündüm, bu ülke işte 107 yaşında hala geride ne bırakabilirim, nasıl değer üretebilirim, yurduma nasıl katkı sunabilirim, diyen bu yüce gönüllü insanların sayesinde ayakta. Fakat onların sayısı günden güne azalıyor ve yerlerine yenilerini yetiştirmek hiç kolay olmuyor. Sistem iyi insan yetiştirmek üzere kurulu değil, tam tersi iyileri öğütmek üzere dönüyor çarklar. Direnenlerin yürekleri parçalanıyor, ilk olarak.

Yardım edilmiş yoksullar yaratarak, yoksulluğu bitirmek mümkün değil. İnsanlar yardım değil, çözüm istiyor.

Gerçek bir iş, yeteneklerine göre bir pozisyon, ilgi alanlarına göre kendilerini geliştirmek istiyor. Haydi hepsini geçtim; insan yerine konmak istiyorlar. Psikolojik bir şiddet sarmalının içindeyiz hep birlikte. Bir mağdurun şiddete maruz kalırken bunu idrak etmesi zordur ancak her şey bittiğinde ne olduğunu kavrar. Bizim de durumumuz ülkece böyle. 

Pudra şekerine batırılmış bu hayat hikayesinden çok ders çıkarılabilir ama benim korkum buradan, bu ülkeden hiçbir şey olmaz, dersini çıkaracak ve ülkeyi terk etmek için kendilerine bir haklı gerekçe daha bulacak olan gençler. Onlara kalın, derken; elimizde tutarlı sebeplerimiz var mı? Vatan toprağı üzerinde nefes alıp veren insanlarla bir bütündür. Ama biz günden güne nefessiz kalıyoruz. Yine de enseyi karartmıyoruz elbette. Muazzez İlmiye Çığ nasıl ki 107 yaşında, yeni bir kitap yazacak coşkuyu içinde bulduysa, biz de yenilsek de yeniden başlamanın tutkusunu içimizde bulabiliriz. Çocuklarımızın yüzüne bakabilmek için, doğruları söylemeye, bir yere varamasak da doğru bildiğimiz yolda yürümeye devam… Üzerimize pudra şekeri serpen bu karanlıkla elbette baş edebiliriz. Yeter ki safları sıkı tutalım. 

Instagram

Twitter

Popüler İçerikler

"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Sosyal Medyada Süren Öğretmenlik Tartışması: Az Çalışıp Çok mu Maaş Alıyorlar?
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!