“Gerçekten önemli bir tek felsefe sorunu vardır: İntihar.” diyen Albert Camus, yankılanıyor zihnimde. Avusturyalı yazar Peter Handke’nin annesinin intiharı üzerine yazdığı romanı Mutsuzluğa Doyum’u okuyorum soluk almaya bile çekinerek. Acı ve matem her satırda öyle yoğun ki, sanki bir an gülümsemeye kalkışsam saygısızlık edeceğim bu yasa. Ama hissettiğim kaygı bunun ötesinde, biliyorum. Her iyi romanda olduğu gibi, okuduklarım beni kendi içime gömdüğüm kedere götürüyor. Mutlu olmak bir başkasına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir, kararını almamı sağlayan Uykusuzlar romanımı yazmama neden olan ve aslında tüm hayatımı değiştiren o güne…
Mutlu olmak bir başkasına bırakılamayacak kadar ciddi bir iştir. Sevdiğiniz birini, söylemek istediğiniz onca söz ve birlikte yaşamak istediğiniz onca hayal varken, aniden yitirmek… Bir insanın hayatına kendi eliyle son vermesi, onun elinden tutmayı başaramamış olmanın derin kırgınlığı… Bunun size hissettirdiği sonsuz çaresizlik, kelimelerin anlamını ölüm karşısında kaybetmesi. Fakat her kederin onu derinde yaşayıp tüketene sunduğu dersler de var. Sevgi sözcüklerine hasret büyümüş biri olarak, benim sevgimde ve şefkatimde cömert olmamı sağlamıştır bu acı. Kalbimden ne geçiyorsa, hesaba kitaba bulamadan, kalbimden dilime vurmasına özen gösteririm. Sarılmak istediğimde sımsıkı sarılırım, sadece sesini duymak istedim, diye telefonlar açarım, biraz gecikse ya hiç gelmezse diye korkuya kapılırım, geldiğinde sanki yıllardır hasretmişim gibi boynuna dolanırım.
Evrende tesadüfler vardır. Mistik anlamlar yüklediğiniz ve size çok büyük şeyler ifade eden olayların sonunda elinize hiçbir şey geçmediğinde "tesadüf" kelimesini tecrübe etmiş olursunuz. Bu, sorgulanamaz denilen temel değerlerinizi sorgulatacak gri alanların oluşmasına sebep olacaktır. Hayat size madalyonun diğer yüzünü gösterecek şeyler yaşatmadıysa, nedeni dogmatik metinlere olan inancınız değil sadece şanslı olduğunuz içindir.