Son dönemde yaşanan terör olaylarına değinen Gül, 'Bugün ölülerimize başsağlığı dilediğimizde, bunu bile garipseyen bir ortam ortaya çıkıyor. Bu ortam içerisinde nasıl beraber yaşayacaksınız, nasıl uzun süre herkes birbiriyle beraber olacak? Veyahut da ölülerin olduğu bir ortamda birbirlerine başsağlığı dilediğinizde, 'Ya, ne oluyor?' diye sorular ortaya çıkarsa, o zaman sorunun ne kadar derin olduğunu bir kez daha kavramamız gerekiyor' dedi.
Dünya Ehl-i Beyt Vakfı'nın geleneksel Muharrem Ayı iftarı Topkapı Eresin Otel'de düzenlendi. Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun'un ev sahipliğinde gerçekleşen iftar programına, 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yanı sıra İstanbul Valisi Vasip Şahin, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, eski bakanlardan ve AK Parti Genel Başkan Başdanışmanı Hüseyin Çelik, eski Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Fatih Belediye Başkanı Mustafa Demir, ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Charles Hunter, İspanya Başkonsolosu Pablo Benavides, İran'ın Ankara Büyükelçisi Ali Rıza Bikdeli ile siyasetçiler, din adamları, işadamları, gazeteciler, yazarlar, sanatçılar ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri ile çok sayıda davetli katıldı.
İRANLI BÜYÜKELÇİ İLE ABD'Lİ BAŞKONSOLOS YAN YANA OTURUP BİRLİKTE İFTAR YAPTI
Programda tasavvuf müziği eşliğinde sema gösterisi gerçekleştirilirken, yemek öncesinde de iftar duası yapıldı. Abdullah Gül'ün oturduğu protokol masasında İran Büyükelçisi Ali Rıza Bikderi ile ABD'nin İstanbul Başkonsolosu Charles Hunter'in yan yana oturarak iftar yapması dikkat çekti.
GÜL'ÜN HİCRİ YIL TEMENNİSİ
İftar yemeğinin ardından bir konuşma yapan Abdullah Gül, her yıl geleneksel olarak Muharrem iftarı veren Dünya Ehl-i Beyt Vakfı Başkanı Fermani Altun ile arkadaşlarına teşekkür etti.
Cumhurbaşkanlığı görevi sırasında Çankaya'da Muharrem iftarları gerçekleştirdiklerini vurgulayan Gül, Hicri yılın İslam alemine, dünyaya, insanlığa ve Türkiye'ye hayırlar getirmesi temennisinde bulundu.
'HİÇ AKLIMIZIN ALMAYACAĞI ŞEKİLDE...'
Abdullah Gül, Muharrem iftarlarının bugünlere denk gelmesinin ayrıca bir önem taşıdığına vurgu yaparak, 'Gerek dünyadaki olaylar, gerekse de bölgemizdeki, memleketimizdeki gelişen birçok sıcak olaylar, sevginin, saygının karşılıklı ve herkesin birbirine değer vermesinin önemini bir kez daha ortaya çıkartıyor' diye konuştu.
Son dönemde yaşanan terör olaylarına değinen Gül, 'Hiç aklımızdan geçmeyecek şekilde yaşanan kanlı olaylar ve bu olaylarda kaybettiğimiz askerler, polisler ve bütün şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Son günlerde artık, gazetelerde çok küçük şekilde haber alıyoruz ama, maalesef olaylar, şehitler devam ediyor. Yine son dönemde hiç aklımızın almayacağı şekilde Suruç'ta, Diyarbakır'da, Ankara'da canlı bombalarla hayatını kaybeden çok sayıda vatandaşımızın, genç, kadın, çoluk, çocuk, hepsini rahmetle anıyorum. Hem bütün milletimize başsağlığı diliyorum hem de hepsinin ailelerinin acılarını paylaşıyorum' dedi.
'BU TİP İNSANLAR BİZDEN ÇIKMAZ DERKEN...'
'Bir zamanlar bizim coğrafyamızın çok uzağında canlı bombalar olur, 'Bu tip insanlar bizden çıkmaz' derken, bugün ne yazık ki bunları kendi topraklarımızda yaşar hale geldik' diyen Abdullah Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
'Bunun böyle devam etmemesi gerekiyor. Onun için hepimizin birlik ve beraberlik içerisinde olması ilk şart. Ancak birlik ve beraberlik içerisinde olabilmemizin şartlarını da yine muhakkak beraber oluşturmamız gerekiyor. Birbirimize saygı ve sevgi, farklılıklarımızı anlamak ve onlara saygı göstermek her şeyin başında... Bu anlamda herkesin ne düşündüğünü iyi anlayabilmek için en iyi yol, empatidir. Farklı düşünenlerin yerine kendinizi koyduğunuzda, 'Hangi açıdan bakıyorlar, nasıl değerlendiriyorlar?' diye düşünmek aslında doğru yolu bulmanın en başıdır. Şüphesiz ki bu kadar sinir, gerginlik, herkesin adeta alarm düzeyinde olması, bir memlekete huzur getirmez. Bunlar kısa dönemler için yaşanabilir ama uzun sürerse büyük zararı olur. Bir an evvel bu durumdan hep beraber, millet olarak, devlet olarak çıkmamız gerekir. Çünkü bu olumsuz havalar derinleştikçe derinleşir, kronikleştikçe kronikleşir.'
HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ VURGUSU
Abdullah Gül, 1 Kasım seçimlerinin ardından Türkiye'de yeni bir iklimin oluşmasını ve bu yeni iklim içerisinde herkesin üzerine düşen sorumluluğu layıkıyla yapması gerektiğini dile getirdi. Gül, dünya siyasi tarihine bakılarak, yaşananlardan alınacak çok ders olduğunu kaydetti; demokrasinin, hukukun üstünlüğünün ve evrensel hukukun kendiliğinden ortaya çıkmadığını belirtti.
Gül, 'Bunlar ülkelerin, insanlığın kavgaları, savaşları, yıkımları ve acıları neticesinde ortaya çıkan sistemdir. Ülkemizde de bu acıları yaşamadan, çoğaltmadan, gerçek anlamda hukukun üstünlüğüne dayalı, gerçek anlamda evrensel hukuku gören çoğulcu bir demokrasiyi derinleştiren bir yapıyı muhakkak ki oluşturmalıyız. Bunlar kendi değerlerimize, inançlarımıza da hiç aykırı değildir. Hak, hukuk, adalet, hesap vermek, şeffaflık; bütün bunlar bizim kendi terminojilerimizdir. Bunlara sahip çıktığımız süre içerisinde inanıyorum ki problemlerimizi hep birlikte aşmanın yolunu bulacağız' dedi.
'HEPİMİZ İÇİN UTANÇ VE ACI VERİCİ'
Abdullah Gül şöyle devam etti:
'Bölgemize baktığımızda, diğer İslam ülkeleri içinde Ortaçağ'da Hıristiyan dünyasının yaşadığı mezhep savaşlarını bugünkü çağda, haberleşme teknolojisinin bugün en ileri noktaya geçtiği, dünyanın her köşesinde olup bitenlerin önümüze anında canlı olarak geldiği bir dönemde yaşıyor olmak, hem çok acı hem de üzücüdür. Buradan kurtulmanın yolu, karar verenlerin, ülkeleri yönetenlerin, doğru politikalar ve cesaretli adımların atılmasıyla olacaktır. Yoksa gözümüzün önünde tükenen, kaynaklarını tüketen, insanlarını kendi eliyle bitiren, kendi evini yurdunu harabeye çeviren ve kendi kendini yiyen ayrı ayrı İslam ülkeleri hepimiz için utanç verici ve acı vericidir. Bütün bunlardan çıkmamızın yolu, hepimizin nefsimize hakim olması, bütün bu ülkeleri yönetenlerin, neticede aklı başında dünyanın başka ülkelerinde nasıl yapıldıysa, doğru, ilkeli, prensipli politikalara dönmesiyle gerçekleşecektir.'
'BUGÜN ÖLÜLERİMİZE BAŞSAĞLIĞI DİLEDİĞİMİZDE...'
'Bugün öyle ki, ölülerimize başsağlığı dilediğimizde bunu bile garipseyen bir ortam ortaya çıkıyor. Bu ortam içerisinde nasıl beraber yaşayacaksınız, nasıl uzun süre herkes birbiriyle beraber olacak? Veyahut da ölülerin olduğu bir ortamda birbirlerine başsağlığı dilediğinizde, 'Ya, ne oluyor?' diye sorular ortaya çıkarsa, o zaman sorunun ne kadar derin olduğunu bir kez daha kavramamız gerekiyor.'
'BİZ KÜÇÜK BİR ŞEHİR DEVLETİ DEĞİLİZ'
Abdullah Gül, farklı hayat tarzları olan insanların samimi olarak bir araya gelmesinin çok değerli olduğuna işaret ederek, 'Hele Türkiye gibi nüfusu bu kadar büyük, coğrafyası bu kadar büyük olan, gerçekleri her yerde ayrı ayrı olan, farklılıkları gerçek olan böyle bir ülkede, farklılıklarımızı zenginlik olarak görmeyip tehdit olarak görürsek, o zaman beraber yaşamanın şartlarını kendi kendimize berhava etmiş oluruz. Biz küçük bir şehir devleti değiliz. 80 milyonu aşan nüfusu, etrafından büyük bir interlandıyla, başka ülkelerde yaşayan akrabalarımızla böylesine büyük bir ülkeyiz. Böyle bir ülkenin güçlü olabilmesi için, kendi içerisinde barışını, huzurunu, samimi bir şekilde temin etmesi gerekir' diye konuştu.
Konuşmaların ardından sahneye çağrılan sanatçılar Bedia Akartürk ile Mustafa Sağyaşar birlikte bir eser seslendirdi. İftar, ilahiler ve türkülerle sona erdi.
Enver ALAS / İstanbul, (DHA)