İnsan sosyal bir varlıktır. Gün içinde istemsizce birçok kişiyle temas kurar. Bu etkileşimlerin de hepsi olumlu şekilde ilerlemez. Zaman zaman anlaşmazlıklar çıkabilir ve bu da duygusal dalgalanmalara sebep olabilir. Elbette sadece çevremizdeki insanlardan etkilenmeyiz. Olayları, durumları algılayış şeklimiz, kendi içimizdeki sorgulamalar da bu durum üzerinde etkili olabilir.
Eğer içinde bulunduğumuz duygu durumu üzerinde karşı tarafla yaşadığımız bir olay etkili olduysa, burada kendimizi güçsüz hissedebiliyor ve yaşadığımız duygu üzerinde kontrol kurmaya çalışıyoruz. “O benim üzülmemi hak etmiyor” şeklinde söylemlerle üzüldüğümüz için kendimize kızıyoruz. Karşımızdaki insana mesafe koyduğumuzu düşünürken aslında kendimizle aramıza mesafe koyuyor ve işlevsiz baş etme mekanizmalarını kullanıyoruz.
Kapitalist sistem varlığını insanlar üzerinde kurduğu kontrol ile sürdürür. Duyguları bastırarak yavaşlamanın önüne geçer. Böylece sorgulamadan otomatik pilotta hareket etmemizi ister. Duyguları bastırmak duygusal açlık, dürtüsel alışveriş davranışına neden olarak sistemi besler. Duyguları bastırmanın bir yan etkisi de yavaşlayamamak ve her konuda acele etmektir. Hızlı konuşma, hızlı yürüme, anlık düşünülmeden verilen tepkiler, süreç değil sonuç odaklı olma ve sonrasında gelen anlamsızlık hissi… Tanıdık geliyor mu?