Görenleri Kendisine Hayran Bırakan Hem Estetik Hem de Oldukça Enteresan Eserler

07.10.2020 - 07:30

21. yüzyıla geldik gelmesine; teknolojiye, hıza vesaire sahibiz; ama sanki aynı hızla da estetiğimizi kaybediyoruz.

Kaynak: Twitter - @muzelerden

14 ile 15. yüzyılın gotik mimarisi ve Paris'in kuzeydoğusundaki Pierrefonds Şatosu ile başlayalım efendim. Ah Fransa ah, 100 yıl savaşları ile uğraşırken bile estetiksin! Bu korkunç ama güzel tahliye borusu, kalenin zindanına aitmiş dostlar.

Evlilik teklifi yapacaklar için bir fikir... Bu, geç Roma olarak tabir edilen MS 4. yüzyıldan kalma yüzükte Latince "Anima dulcis vivas mecum?" yani "Benimle beraber yaşar mısın tatlı ruh?" yazıyor.

1800'lerde Sibirya ayı avcılarının giydiği zırh imiş... İki koruyucu deri birbirine dikildikten sonra üstüne 1 inçlik bu çiviler yerleştirilerek yapılan bu elbise ayılara korku salarken, "üşüdüm sırtıma bir şeyler alayım" diyemeyeceğiniz cinsten.

Aztek Uygarlığı, bu eserle bin yıllar öncesinden şöyle sesleniyor bize: "Yaşamdan ölüme sınırlı bir köprüdür dünyada geçirdiğin süre. Yaşam ve ölüm; hem birbirinden çok ayrı hem de birbirine bir o kadar bağlı."

Sizi bilmem ama ben, ekmek kızartmak yerine 100 yıllık bu makineleri karşıma alır ve büyük bir saygıyla kendileriyle sohbet etmek isterim.

Kudüs'teki İsrail antikaları koleksiyonundan tam 9 (dokuz) bin yıllık bir maske... Nahal Hemar mağarasında 12 parça halinde bulunan bu mask kireç taşından yapılmış. (Bana her mask seni hatırlatıyor, Hannibal Lecter...)

Ortadaki Hindistan'da MÖ 2000'ler gibi, soldaki Roma'da MS 400'lerde, sağdaki ise İstanbul'da 1500 sene önce yapılmış. Yani diyorum ki "Bin yıllardır kasa, her zaman ve her yerde kazanıyormuş."

Bakın, aslında biz çok iyi bir toplumuz ya! Yoksa 16. yüzyıldan beri kuşlara saraylar yapar mıydık acaba?

Robert H. Keaton, 1936 yılında bu, işlevinden daha çok estetikliği ile göz alan müzik daktilosunu tasarlar ve patentini alır. Haydn, bu aleti görse ne düşünürdü acaba?

Finlandiya'daki Raahe Müzesi'nden bilinen en eski dalgıç kıyafeti, 18. yüzyıldan... Denizciler bana kızmasın ne olur ama balıkları korkutmak ile güldürmek arasında kararsız bırakmışız sanırım bir zamanlar.

Belgrad Ulusal Müzesi'nden MÖ 6300-5500 yılları arasında tarihlenen Kızıl Saçlı Tanrıça heykelciği... Kimse kusura bakmasın ama gördüğüm en güzel Venüs, 38 cm'lik bu hanımefendi oldu.

Londra Müzesi'nden, 16. yüzyıldan kalma ve tek bir Kolombiya zümrüdünden oyulmuş saat... Adeta "vaktin paha biçilemezliğinin maddeleşmiş hali" öyle değil mi?

Evlilik teklifi için bir alternatif daha! 16. yüzyıldan kalma astrolojik bir küreye dönüşen yüzük... (Eğer beğendiyseniz, reklam yapmayayım ama uluslararası bir sitede satılıyor efendim.)

19. yüzyılın ortalarından Rus üretimi bronz, ahşap ve bakırdan yapılmış bir çaydanlık... Şu an Samovar Müzesi'nde ve kendi adıma çay yerine kahve demlemeye doyamazdım bu güzel sanat eserinde.

İçeriğin bana göre en nadide eserini sona sakladım. Karşınızda "Tödlein" yani ölümcül...

Heykeltraş Hans Leinberger'e atfedilen bu figür, tamamen armut ağacından oyulmuş olup ölümü tasvir eder. Kaburgaların açıkta olmasından yırtık giysilere kadar detaylarında kaybolunan bu eserdeki ok, yay ve sadak Davut İncil'inin Mezmurlar 7:11'inden itibaren şöyle anlatılır:

'Tanrı adil bir yargıçtır, Öyle bir Tanrı ki her gün öfke saçar. / Kötüler yola gelmezse, Tanrı kılıcını biler, hedefine kurar. / Hazır bekler ölümcül silahları, alevli okları.'

Not: Ben ayetlerin en bilindik çevirisini aldım efendim, şu adresten çeşitli yorumlarını okuyabilirsiniz.