Bir dönem kuşe kağıda basılan en önemli magazin dergilerinin kapaklarında ‘geyşa ruhluyum’ diye beyanat veren genç ve güzel kadınlar, modeller, şarkıcılar olurdu. Geyşalık itirafı bir moda akımı gibi gelip geçse de toplumun tabanında fiilen sürüyor. Elbette gerçek anlamıyla değil. Yahu ‘geyşa’ denen kadınlar, Japon kültürünün ayrılmaz bir parçası. Öyle sandığımız gibi ayak yıkamak, burun kılı kesmekle falan da görevli değiller. Azalsalar da hala varlar ve disiplinel sistemden uzaklaşsalar da hâlâ saygı görmekteler.
1600’lü yıllarda Edo Dönemi’nde oluşan Geyşalık kurumu, erkeklerle başlayıp kadınlara da geçmişti. Geyşalar, seksi giyinen, sürekli şuh kahkahalar atan, erkeğine tapan ve başka da bir şey yapmayan kadınlar değildi. En az birkaç sanat dalında eğitim almak zorundaydılar. Erkeklerini, ev işlerinde de eğlencede de zevkten ve konfordan dört köşe yapmakla yükümlüydüler ve ucuz da sayılmazlardı. Üstelik geyşalık ölene dek sürebilirdi. Yani bizdeki gibi modası geçene dek değil.
Ceyla Aysal, Derya Tuna, Merve Sevi, Ajda Pekkan, Nebahat Çehre, Helin Avşar, Arzu Yanardağ, Leyla Bilginel, Petek Dinçöz, Burcu Esmersoy, Reyhan Karaca ‘geyşa ruhluyum’ açıklamasını röportajlarının bir yerine sıkıştırarak aklımda yer eden isimlerden sadece bazıları. Bugün hiç hatırlamadığım, kalıcı olmayan geçmiş zaman ünlüleri de vardı ki bunların yeniyetme olanları, her nedense geyşalığı adından söz ettirmenin bir yolu gibi görmekteydiler.
Bugün fikirleri değişmiş midir bilmiyorum. Bu saydığım kadınlar hâlâ kendilerini geyşa ruhlu buluyor ya da bunun doğruluğuna inanıyorlar mıdır, doğrusu fikrim yok.