Gökçen Erdoğan Yazio: Başarı Ölçüt Olmaktan Çıktı

Geçtiğimiz günlerde telefonum çaldı, açtım ancak ameliyata yetişmek üzere olduğum için dikkatimi veremedim ve sadece bir davet olduğunu anladım. Detaylara bakabilmek için elektronik posta yollamalarını rica ettim. Sağ olsunlar, dediğim gibi de yapıp davetlerini bir de o şekilde ilettiler. Gösterdikleri ilgi ve de nezaketleri için teşekkür ederim ancak elektronik postayı ilk okuduğumda gerçek olduğunu bile düşünmedim. Hayatımda hiç duymadığım ve bir üniversite adı olduğunu da hiç tahmin edemeyeceğim bir kurum postası. Eminim değerli bir akademik kadrosu ve ümit vaat eden öğrencileri vardır ve de olacaktır. Ancak gerçekten bu ilerleyiş sağlıklı mı; onu da düşünmeden edemedim. Büfe açmanın üniversite açmaktan zor olduğunu düşünüyorum. Kalifiye işsiz yetiştirmeye bu denli gönül vermiş olmamızı yalnızca ben acıklı buluyor olamam. Eskiden üniversite kazanmanın ve okumanın büyük bir anlamı vardı. O anlamı da kaybediyor olmayalım.

Önümüzde iki seçenek vardır; biri, herkesin eşit şartlarda eğitim alması ve üniversite eğitiminin de sisteme bedelsiz ve adil biçimde dahil edilmesi.

Diğeri ise ilk ve orta öğrenimini tamamlayan öğrencilerden başarılı olanların belirlenip yüksek öğrenime yani üniversiteye geçişinin sağlaması. Elbette tercihim ilk seçenektir ama ülkemizde uzunca süredir yürütülen sistem ikinci seçenektedir. Üstelik bu seçenek içinde debelenen öğrenciler, eğitimde fırsat eşitliğine de sahip değildirler. Yani eğitim sistemimizin aslında parmakla gösterilecek bir yanı yoktur. Ancak benim üniversiteye girişimi de kapsayan bu sistem, kesinlikle başarıyı süzme konusunda şimdikinden çok daha hassastı. Üstelik bütün defolarına rağmen. Artık daha sığ bir eğitimin ardından herkesin ama öyle ama böyle parasını vererek üniversiteli olabildiği ve ekonomik çarkın içinde kaldığı müddetçe de uzman ilan edilmesinin önündeki engellerin kaldırıldığı bir yerdeyiz. Bu yer, hayra alamet değil. Bu sistem, yeterliliğinden şüphe duyulması son derece olağan bir orta halli uzmanlık yaratıyor.

Sonradan her köşe başında, her semtin adıyla üçer beşer kurulan ve ne hikmetse her öğrenciye yüzde 50 burs dağıtılan bu kurumların, eğitime ya da ülkenin gelişim serüvenine bir katkı sunduğunu düşünmek çok güç.

Ve daha da önemlisi, sektörlerin hiçbirinde bu insanları iş sahibi yapacak bir açık yok. Aksine sistem, fazlalıkları adil olmayan biçimde dışarı kusuyor. Bu ne demektir peki? Tanıdığı torpili olmayanlar dışarı çıkarken olanlar içerde kalıyor. Başarı ölçüt olmaktan çıktı diyebilir miyiz? Demezsek başarılılara ayıp olur.

Dertli olduğum konularda ipin ucunu bulmakta zorlanıyorum biraz. Ama şunu söyleyerek bitireyim isterim; eğitim, bir ticaret unsuruna dönüştüğünde insanlar asla paradan kıymetli olamazlar.

Instagram

Twitter

Web

Popüler İçerikler

Görüşme Esnasında Erkeğe Maddi Sorular Sorulmasını Destekleyen Kadın Tepkilerin Odağında
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var