Toplumdaki genel algıya bakıldığında; kendine öncelik vermenin bencillik olarak görüldüğü ve bu özelliklere sahip bireylerin dışlandığını görmekteyiz. Aşırı fedakârlığın övüldüğü bir bakış açısı içerisinde büyüyoruz. Benliğimize dair değer algımız, “Yardım ettiğin ve önceliği kendine değil, çevrene verdiğin zaman sevilirsin.” Üzerine inşa ediliyor. Peki, böyle mi olmalı?
Hepimiz farklı yaşam tarzlarına ve düşünce yapılarına sahibiz. Olayları algılayış şekilleri verilen tepkiler kişiden kişiye göre değişiklik gösteriyor. Herkesi sevmemiz ya da herkesin bizi sevmesi ne kadar mümkün? Benliğimizi “öteki” üzerinden inşa ettiğimizde sürekli bir onay arama durumu içerisine gireriz. Herkesin bizi sevmesi mümkün olamayacağı için de olumsuz bir tepki ile karşılaştığımızda benlik algımız zedelenir ve kendimizi suçlamaya başlarız.
Toplumla sağlıklı ilişkiler kurabilmenin ilk aşaması kendini sevmektir!
Aşırı fedakârlık iyi bir şey gibi görülse de, aslında bir sınır ihlalidir. “Senin için her şeyi yapıyorum. Kendi sınırlarımı ihlal ediyorum. Sen de bana aynı karşılığı vermelisin.” alt mesajını taşır. Kendimizi zor durumda bırakarak karşı taraf için elimizden geleni yaparız. Aynı ilgi ve fedakârlığı karşı taraftan da bekleyip bulamadığımızda da hayal kırıklığı yaşarız. Böylelikle kendimize ve “ötekine” saygımızı kaybeder ve “alacaklılık” hissi ile yaşarız.
Aslında bunu toplum prototipi olan ailede öğreniriz. Seanslarda, “Bu hafta kendiniz için ne yaptınız?” sorusunu sorduğumda, bireyler ailenin ihtiyaçlarını gidermeyi ve kendi için görev olarak gördükleri aktiviteleri saymaya başlıyor. Ailenin ihtiyaçlarını gidermek bireyin benliği ile o kadar bütünleşmiş ki, bireysel sınırlar ortadan kalkarak ailenin iyiliği bireysel iyi oluşu yok etmiş. “Ben kimim?” ve “Ne istiyorum?” sorusunu kendinize sormayı deneyin. Verdiğiniz cevaplar sizi ne kadar yansıtıyor?
Aile ve toplum içinde sağlıklı bir şekilde var olabilmenin yolu;
1) Sınır belirlemek: Diğerleri için yapabileceklerimizin standartının farkında olmak ve kendimizi zor durumda bırakacak durumlarda hayır diyebilmek.
2) Yükleri paylaşmak: Yapacağımız işleri paylaşmak, insanlardan yardım istemek muhtaç olduğumuz anlamına gelmez. Herkesin desteğe ihtiyacı vardır. Sorumluluk paylaşımı bireyler arasındaki duygusal bağı güçlendirir.
3) Kendine zaman ayırmak: Toplum içinde farklı rollere sahibiz. Anne, baba, eş rolü gibi. Ancak bu roller haricinde de bir biz olduğunu unutmamalı ve kendimize zaman ayırmalıyız.
4) Kendini sevmek: Hatalarını kabul etmeyi içerir. Çoğu zaman hata konusunda başkalarına tanıdığımız toleransı kendimize tanımayız. Hata yaptığımızda, “Bu hatayı bir arkadaşım yapmış olsa ona ne derdim?” sorusunu sorarsak kendimize söylediğimizden çok farklı ve ılımlı cevaplar verdiğimizi görürüz. Güçlü ve güçsüz yanlarımızın farkına varmak, kendimizi olduğu gibi kabul etmek ve değiştirebildiğimiz özelliklerimizi değiştirmek, kontrolümüz dışında olan değiştiremediğimiz özelliklerin bizim farklılığımız olduğunu, bizi özel yaptığını fark etmek gerekir.
Instagram
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio