Global Şirketlerin Yapay Zekâ Karşısındaki Tutumları Nasıl?

Bir ikilem içindeyiz. Yapay zekâ teknolojileri ile sentetik biyoloji ve diğer derin teknolojilerde atılacak adımlar, hem ne büyük bir nimettir hem de tahminlerden öte büyük külfetler getirebilir. Bunu tartışabiliriz. Sadece bunu değil, geleceğimizle ilgili pek çok şeyi zihni açık ve genç dimağlar ile tartışmalıyız…

Aslında tartıma yanlış kelime, beyin fırtınası demek daha doğru. Hepimiz sosyal medyanın bir tarafında ilişkiliyiz, sosyal olmaya çalışıyoruz ama beyin fırtınası ile ilgili sosyal bir topluluk oluşturan çok azdır. Bu konuda ilginç bir örneğe rastladım.

Ratio Club’ı bilir misiniz?

İkinci Dünya Savaşı bitmiş, herkes gelecek için bir şeyler yapma telaşına girmiş. İngiltere’de gelecek kaygısı taşıyan bir grup genç de Ratio Club’ı kurar. Niye oran (ratio) kelimesi seçildiğini bilmiyorum ama pek de önemli değil. Aslında kulübün bir öncüsü vardı. Ulusal Hastanede nörolog olan John Bates tarafından kuruldu ve organize edildi. Özenle seçilmiş diğer yirmi üye, çoğunlukla genç nöro biyologlar, mühendisler, matematikçiler ve fizikçilerden oluşan karma bir gruptu.

Zaten toplantılar da akşamları, Ulusal Hastanenin bodrum katında, hemşirelerin gündüz kullandıkları bir odada gerçekleştiriliyordu.

Amaçları “sibernetik” üzerine beyin fırtınaları gerçekleştirmekti ve Birleşik Krallık’taki entelektüel olarak en güçlü ve etkili sibernetik grubunu oluşturdular. Yaşlı profesörlerin gruba girmesi yasaktı. Amaçları kayıtlı bilgilerle oyalanmak değil, zihin açacak fikirlerle ileriye bakmaktı. Ratio Club’a katılmak için iki şartları vardı: Ateşin bir zekaya sahip olmak ve düşüncelerini cesaretle söylemek... Kulübün esin kaynağı ise, Genç Türkler’di. Kulübü anlatan Sussex Üniversitesi’nin arşiv kayıtlarındaki hikâyede bunu açıkça belirtiyorlar.

Ülkesinin geleceğine dair endişe duymak ve yeni bir şeyler oluşturmak için çıkan bu sibernetikçiler, yapay zekâ konularına da ilk girenler olmuştu. Filmi yapılması gereken bir hikâye…

Peki, Genç Türkler’den esinlenen Ratio Club’ın benzerlerini biz niye hayata geçirmiyoruz?

Geçen hafta, ünlü ekonomist Daron Acemoğlu’nun yapay zekâ ile ilgili bir açıklaması oldu. Acemoğlu, 2019’da tüm Amerikan şirketlerinin teknoloji kullanımını irdelediklerini ve o dönem ABD’de yapay zekâya yatırım yapan şirketlerin oranının sadece yüzde 1,5 olduğunu açıkladı. Açıklamasının bizi acıtan devamı da var: “Türkiye’de önemli birkaç şirket dışında şirketler ve politikacılar yapay zekâya hazır değiller.”

Küresel olarak önde gelen araştırma şirketlerinden McKinsey & Company Raporu (2024) rakamsal sonuçlar öngörüyor: Yapay zekânın küresel iş gücünde 2030 yılına kadar 400 ila 800 milyon arasında iş kaybına neden olabileceğini, ancak aynı zamanda yeni iş alanları oluşturabilir.

Yönetim konusunda popüler Harvard Business Review (2023) ise maliyetlerle ilgili veri paylaşıyor: Yapay zekâ destekli tedarik zinciri yönetimi çözümlerinin, küresel lojistik maliyetlerini yüzde 15 oranında azaltabilir.

Gartner (2024) ise, küresel işletmelerin yüzde 75’inin 2025 yılına kadar yapay zekâ tabanlı sistemleri iş süreçlerine entegre edeceğini öngörüyor.

Bir şeyler yapmazsak, Osmanlı’da matbaanın gelişinin gecikmesinden daha kötü sonuçları, yapay zekâ teknolojilerinden uzak kalmakla yaşayacağız.

Şöyle bir düşündüm: Yapay zekâ (YZ), iş dünyasını dönüştürüyor ve yeni bir paradigma oluşturuyor.

Bu paradigma, şirketleri üç ana kategoriye ayırıyor: Güneş, Dünya ve Ay şirketleri…

Güneş şirketleri, küresel ölçekte faaliyet gösteren ve sektörlerinde lider konumda olan devasa şirketlerdir. Google, Amazon, Apple ve Microsoft gibi şirketler bu kategoriye giriyor. Bu şirketler, yapay zekâyı ürün geliştirme, müşteri hizmetleri, pazarlama ve operasyonlar gibi alanlarda yoğun bir şekilde kullanıyor.

Ünlü yönetim gurusu Peter Drucker: “Veri, karar almayı anlamlı kılar. Ancak veriyi anlamlı kılan şey, bilgeliğe dönüştürülmesidir” ifadesiyle, bu sıçramaya işaret ediyor. Google CEO’su Sundar Pichai ise yeni dönem açılımın şöyle özetliyor: “Yapay zekâ, insanlığın üzerinde çalışabileceği en derin teknoloji. Sağlık, eğitim, ulaşım gibi alanlarda büyük dönüşümlere yol açacak.”

Dünya şirketleri, Güneş şirketlerine ürün ve hizmet tedarik eden orta ölçekli şirketlerdir. Samsung, Bosch ve Siemens gibi şirketler bu kategoride sayabiliriz. Bu şirketler, üretim hatlarını optimize etmek, tedarik zincirlerini yönetmek ve müşteri ilişkilerini geliştirmek için yapay zekâdan yararlanıyor. Mikro işlemci deyince akla gelen Taiwan Semiconductor Manufacturing Company (TSMC), 2023 itibariyle 60 milyar doların üzerinde yıllık gelir elde etti.

Ay şirketleri, niş pazarlarda faaliyet gösteren küçük ve orta ölçekli şirketlerdir. Küresel ve popüler örnekler verecek olursak; Etsy, Shopify ve Airbnb gibi şirketler bu kategoriye konulabilir. Shopify CEO’su Tobi Lutke bu öngörüyü kabul ediyor: “Dijitalleşme, küçük işletmelere büyük pazar erişimi sağlıyor. Yapay zekâ tabanlı çözümlerle bu süreci hızlandırıyoruz.” Türkiye’den de birkaç örnek verilebilir. Peki, Ay şirketleri yapay zekâyı nasıl kullanıyor? Pazarlama ve satışları otomatikleştiriyor, müşteri hizmetlerini geliştiriyor veya varsa dolandırıcılığı tespit ediyor.

30 yıl önceye gidersek; “Güneş” olarak tanımladığımız Google, Amazon veya “Dünya” ve “Ay” tanımına giren pek çok şirket hayatta değildi.

İnternet tahminlerin üzerinde bir hızla hayatımıza girdi ve iş hayatına da apayrı ufuklar açtı.

Sadece ciro ölçekli, istihdam odaklı veya faaliyet alanı çeşitliliği açısından da bakmamak gerekiyor. Çok katmanlı ve girift ilişkiler ağına sahip şirket yapıları oluşuyor. Yöneticilerin ve ekibin kurumsal beceri ve yetkinliklerine de yeni dönemin şartlarına göre yeniden tanımlamakta fayda bulunuyor.

Muhtemel ki yapay zekâ etkisiyle de, önümüzdeki 10 yılda bambaşka ufuklar açılacak. Adını duymadığımız veya yeni kurulacak pek çok şirket, küresel olarak (uzaysal olarak mı desek) lider şirketler ve markalar arasında yer alacak. 30 yıl önce trilyon dolarlık şirket düşünebilir miydik?

Peki, bilinmeyenleri öngörebilmek için ne gerekiyor? Belki böyle yazılar kısmen bir ufuk açabilir. Ratio Club’lar bunun için önem kazanıyor. 1865 yılında Genç Türkler bunu yapabilmiş ve 1949 yılında İngilizler onları taklit edip, kendilerine uygun bir kulüp oluşturmuşlar. Biz niye yapmayalım... Yoksa yapay zekâ bizi sollayacak.

Özgüvenli zekâları bekliyorum!

Linkedln

Facebook

X

Instagram

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
Müge Anlı'da Yeni Bir Fenomen Doğdu: Habibe Kendine Has Tarzı ve Tavrıyla Hepimizi Fena Gaza Getirdi!