Dedikoduyu kim sevmez? Hiç yalan söylemeyin şimdi, hepimizde bir parça merak var. Bir gıybetin verdiği tadı başka şeylerde bulmak pek mümkün değil. Ancak her şeyin bir yeri ve zamanı var. Örneğin öyle ortamlar var ki, orada gıybetin dönmediğine inanmak imkansız. İsterseniz dedikodunun bardaktan boşalırcasına aktığı mekanları birlikte ziyaret edelim...
Dedikodu için düğünlerden daha çok malzeme sağlayan bir ortam herhalde yoktur. Kılık kıyafetten tutun da altınların türüne, çeşidine göre en bol malzemeli gıybetlere burada ulaşmak mümkün.
Altın günleri, dedikodunun harman olduğu yerdir desek herhalde yanlış konuşmuş olmayız. Burada herkesin gözü gibi baktığı irili ufaklı gıybeti mutlaka vardır. Konu serbest, önemli olan daha önce duyulmamış olması.
İnsan hastalıktan geberecek gibi olsa da 'Aman şimdi arkamdan konuşurlar' düşüncesiyle kalkıp işe gidebiliyor bazen. Bizi bu hallere düşüren işte o sinsiler, kamuflajlı gıybetörler...
Bunu en güzel siz içeride işinizle ilgilenirken, lavabo başında konuşulanlardan test edebilirsiniz. O sıvı sabunların, peçetelerin bir dili olsa da konuşsa ahh ah! Kaç gıybetçinin karargahı oldu orası kim bilir!
Öğretmenler arası gıybet çok tehlikeli boyutlara ulaşabiliyor. Kendilerini bir bakmışsınız öğretmenler odasında altın günü yaparken görürsünüz, bir bakmışsınız herkes birbirinin arkasından sallıyor. Valla tebrikler...
Okul dediğimiz tabii ki üniversite oluyor. İlk öğretim çocuğu ne anlasın gıybetten? Öğrenci olmak demek meraklı olmak demek, sorgulamak demek. Haliyle bu küçük toplulukların da bir genel merkezi olmak zorunda.
Bu toplu tatillerde mutlaka ama mutlaka en az bir kişi planı-programı uymadığı için gelemez. İşte o kişinin vay haline! Kendisiyle ilgili her şeyi denizdeki dalgalar, boş şezlonglar bile öğrendi.
İster kadın kuaförü olsun, ister erkek berberi. Bakın burada dönen dedikoduların en önemli özelliği doğru, güçlü ve tarafsız haberleri içermesidir. Çünkü kuaförler gizli haber avcısıdırlar. Ortama saldıkları herhangi bir dedikodunun evrim geçirip başka bir hale gelmesi ise tamamen müşterilerin yeteneğine bağlıdır.
'Ertunç Bey, geçen gün sizin evden erotik sesler gelmiş. Hayırdır, televizyon mu açık kaldı?' diye sormak istenilen soru Ertunç Bey toplantıya katılmadığı için sorulamaz. Doğal olarak bu konuyla ilgili çeşitli fantaziler üretmek de yönetici önderliğindeki apartman sakinlerine kalır.
Siz hiç tanımadığınız kişi hakkında 'Aaaaaa öyle mi yaptı? Allah belasını versin!' dediniz mi? Eğer yeterince gaza gelirseniz bunu diyeceğinizden hiç şüpheniz olmasın. Yanınızda oturan kişi kızgın kumlardan serin sulara atlarcasına bir gıybete girişmek istiyor sizinle.
Erkekler dedikodu yapmaz diyenlerdenseniz size bir plaket armağan etmemize izin verin lütfen. Belki de en sağlam dedikoduları onlar döndürüyor. Eğer herhangi bir mahallenin kahvesine giderseniz ortalama 1000 metrekarelik alanda yaşanan son gelişmeleri öğrenmeniz mümkün.
İlk anda kontrollü olarak giden çeneler, ilerleyen saatlerde yavaş yavaş düşmeye başlayacaktır. Bir bakmışsınız bilim dünyasındaki yeni bir buluştan haberdar olur gibi yepyeni gıybetler duymaya başlamışsınız. Ertesi gün 'Lan ben ne anlattım dün?' diyenlerin sayısı hiç ama hiç az olmuyor.
Bütün Türkiye'deki gıybet noktalarını toplayın, bir tane Survivor Adası etmez. Dört tarafı denizlerle çevrili olan bir alanda insan nasıl olur da bu kadar gıybet üretir, anlamak mümkün değil. Gerçekten de birbirlerini yiyecekler diye bekliyoruz.
Veli toplantıları ...
#6 da sağ alttaki siyah kazaklı çocuğun yanındaki kızın kafasını neden öyle bi garip tuttuğunu açıklayabilir misinizçölgzpkoşlncömlödfş
emekli albay/astsubayların orduevi bahçesinde okey eşliğinde yaptıkları gıybet. Konusu '92 de karakol basıldığında o yüzbaşı masanın altında saklanmıştı, şu an tümgeneral. memleket kimlere kalmış' gibi şeylerdir