Bir girişim, bazen bir fikirle değil, bir iç sarsıntıyla doğar. Kimi zaman bir toplantı ortasında, kimi zaman bir sabah sessizliğinde…
Bir cümle zihne düşer… “Başka bir şey olmalı.” İşte o an, akıl değil, ruh konuşuyordur.
Ruhun çağrısı kelimelere sığmaz. Bazen huzursuzluk gibi hissedilir, bazen belirsizlik gibi.
Kimi zaman dışarıdan “risk” olarak adlandırılan şey, içeride sadece “doğru olan” hissidir. Bir insan o sesi bir kez duymuşsa, artık duymazdan gelemez. O ses, bir yön göstermez, bir yönelim yaratır.
Girişimcinin ilk sermayesi para değil, iç dürtüsüdür. Bir fikri iten güç, çoğu zaman görünmeyen bir kaynaktan gelir. Kimi buna sezgi der, kimi ilham, kimi iç ses. Adı değişir, özü aynı kalır, insan, içindeki kıvılcımı fark ettiği an dönüşmeye başlar.
İçsel çağrıyı duyan kişi, eski anlamların çözülmeye başladığını hisseder. Başarı tanımları, konfor alışkanlıkları, toplumsal beklentiler yavaşça anlamını yitirir. O boşluk korkutucudur, fakat aynı zamanda doğurgandır. Boşluk olmadan yenilik doğmaz. Bir tohum da önce karanlığı tanımadan yeşermez.
Bir işin kalbi varsa, o iş nefes alır. Bu cümle, çoğu girişimci için fark edilmeyen bir hakikati taşır. Bir iş fikri ne kadar zekice olursa olsun, içinde kalp enerjisi yoksa sürdürülemez.
Çünkü insanın kendi özüyle kurmadığı bağ, dış dünyada kalıcı bir karşılık bulmaz.
Ruhun sesine kulak veren girişimci, genellikle yalnız yürür. Kalabalıklar onu anlamakta zorlanır. “Bu işin garantisi var mı?” sorusu sık duyulur.
Oysa bu yolculukta garanti yoktur, sadece içsel yön vardır. Bir yöne değil, bir hâle gidilir.
Kimi girişimciler, bu süreçte eski benliklerinin döküldüğünü hisseder.
İsimler, unvanlar, alışkanlıklar… Her şey yeniden biçim alır. O dönüşüm anı, bir kayıp gibi görünse de aslında bir buluştur. Kendinle. İnsan, ruhunun sesine yaklaştığında dışarıdaki gürültü anlamını kaybeder.
Girişimciliğin ruhla teması, çoğu zaman “yapmak”tan “olmak”a geçiştir. Bir şeyi inşa etmek yerine, bir varoluşu ifade etmeye başlarsın. Bu dönüşüm fark edildiğinde işin doğası da değişir. Artık üretim bir zorunluluk değil, bir adanmışlıktır.
Bir hedef değil, bir niyettir.
“Yol kendini yürüyene açar.” Ruhun çağrısına cevap veren herkes için geçerlidir bu söz.
Planlar, zamanla anlamını yitirir; sezgi, asıl rehber olur. Bazen bir adım atmak bile yeterlidir, çünkü o adımın ardında görünmeyen bir destek vardır.
Ruhun sesiyle başlayan yolculuk, aslında girişimcinin kendi doğasına dönüşüdür. İşin biçimi, sektör, araçlar değişebilir. Fakat öz aynı kalır, yaratmak, katkı sunmak, iz bırakmak.
Her girişim, ruhun dünyaya bıraktığı bir yankıdır. Kimi ürün olur, kimi fikir, kimi sadece bir farkındalık. Fakat her biri, insanın iç dünyasından doğan bir titreşimin dışa vurumudur.