Independent Türkçe'den Bengü Babaeker Şap,Türkiye'nin beyin göçünü gidenler ve gitmek isteyenlerin anlatımlarıyla kaleme aldı. Verilerle desteklenen haberde şunlar kaydedildi:
Son verilere göre 24 bini Almanya’da, 15 bini ABD’de olmak üzere 50 binden fazla Türk genci yurtdışında lisans ya da yüksek lisans eğitimi alıyor. Her yıl daha fazla sayıda aile, üniversite eğitimi için çocuğunu yurt dışına gönderiyor ve her yıl gidenlerin daha büyük bölümü “Türkiye’ye dönmeyeceğim” diyor.
“Geri dönmeyeceğim” diyenler ise “beyin göçü” kavramının tam karşılığı…
TÜİK verilerine göre 2017’de 113 bin 326 kişi Türkiye’yi terk etti. Yurt dışına gidenlerin sayısı sadece bir yılda %63 arttı. Türkiye’yi terk eden her beş kişiden ikisi 20-34 yaş aralığında. Gidenler arasında kadınların oranı %37'den %42'ye çıktı. Ve yine veriler gösteriyor ki, gidenlerin büyük bölümü eğitimli-kentli kesim.
Deniz de onlardan biri. 27 yaşında. Üniversite için ABD’ye gitmiş, şimdi yüksek lisans yapıyor. Dönmeyi hiç düşünmüyor. Ailesinin tek çocuğu. Üniversitede okurken ailesi ekonomik açıdan çok zorlanmış. Şimdi çalışıp kendi masrafını karşılayabiliyor.
Deniz içinde bulunduğu durumu şöyle anlatıyor:
“Türkiye’de kendime gelecek göremiyorum. Memlekette her 4 gençten biri işsiz diyorlar. Ben bu sayıya bile inanmıyorum, bence durum daha da kötü. Torpilim yok, iktidara yakın bir çevrem yok ama aklım var. Aklımın para ettiği bir yerde yaşamam lazım. Akla kıymet verilen bir yerde yaşamam lazım.”
Bu konuda kapısını çaldığım sektör temsilcilerinin, çocuğunu yurt dışına göndermeye çalışan ailelerin, giden gençlerin çoğu adını vermekten kaçınıyor. Konuştuğum biri, “İşte gitmenin nedenlerinden biri tam da bu; konuşmaktan korkar hale gelme psikolojisi” diyor.
Bu sohbetin geçtiği yer, yurt dışı eğitim danışmanlığı sektörünün önde gelen şirketlerinden birinin ofisi. Şirketin sahibi her soruma içtenlikle yanıt veriyor ama adının da, şirketinin de yazılmaması kaydıyla. Neden diye soruyorum, şöyle anlatıyor:
“Birkaç yıl önce bir yurt dışı eğitim danışmanlığı şirketinin üst düzey yöneticisi, yurt dışı eğitime çok talep olduğu ve gidenlerin de büyük çoğunluğunun Türkiye’ye dönmek istemediği yönünde bir açıklama yapmıştı. Çok ses getiren o açıklama sonrasında firma büyük baskı gördü, sektörden neredeyse aforoz edildi. Bu nedenle bu konuda konuşacak yurt dışı eğitim danışmanlığı şirketi bulmanız zor. Ama gerçek de ortada. Bakın etrafınıza görürsünüz zaten.”
Aynı yönetici, şunu da anlattı:
“Kanada her yıl Türkiye’ye bin 500 kişilik öğrenci vizesi verir. Bunun her yıl 100 kadarı Kanada’da kalmak isterdi. Yani oran 15’e 1 idi. Son 2-3 yıldır Türkiye’den Kanada’ya gidenlerin üçte biri orada kalıyor. Bu nedenle Kanada artık Türkiye’den başvuruları daha titiz değerlendirmeye başladı. Bu bir örnek. Diğer örnek ise şu: Birkaç yıl öncesine kadar Türkiye’de lise için çocuğunu yurt dışına göndermek isteyenler çok küçük bir kesimdi, sadece belirli aileler bu yolu seçerdi. Şimdi on binlerce aile çocuğunu lise için yurt dışına gönderme telaşında. Aileler sınavlara güvenmiyor, eğitim kalitesine güvenmiyor, sistem değişikliklerinden yılmışlar vesaire vesaire… Özel okula verse parasının karşılığını alacağına da inanmıyor. Bu nedenle daha 14 yaşındaki çocuğunu yurt dışına göndermeye razı. Biz yurt dışı lise eğitimi için ayrı bir kayıt birimi açtık, daha iki yıl önce böyle bir ihtiyaç söz konusu bile değildi.”
Türkiye, yurt dışına en fazla öğrenci gönderen 11. ülke. Giden her “beyin” ardında bıraktığı ülkenin daha da fakirleşmesi demek.
Çünkü dünyada beyin göçü veren ülkeler ve beyin göçü alan ülkeler var. Beyin göçü veren ülkelerde öne çıkanlar Hindistan, Çin ve Türkiye… Alanlar ise ABD, Almanya, İngiltere vs. Beyin göçü alan ülkeler daha hızlı gelişiyor, daha hızlı kalkınıyor. Beyin göçü veren ülkelerde yoksullaşma hızlanıyor. Diğer bir deyişle “entelektüel çölleşme” o ülkeyi yokluğa, yoksulluğa itiyor.
Dosya için konuştuklarımdan biri olan Fatoş Ergin, adını vermekte sakınca görmeyen az sayıda örnekten biri. Tek oğlu olan Can’ı üniversite eğitimi için Almanya’ya göndermeye hazırlanıyor. Onun hisleri de, gitmeyi seçenlerin geneline hakim olan bir “gelecek kaygısı” içeriyor.
Ergin şunları söylüyor:
“Maalesef Türkiye’nin gittiği noktayı gördükçe, çocuklarımızın burada iyi bir gelecek kurmalarının mümkün olmadığına daha çok inanıyorum. Gelecekten çok endişeliyim. Türkiye’yi yönetenler bu çocukları değerlendiremez ve bence nerede yanlış yaptıklarını şapkalarını önlerine alıp düşünmeliler. Ben çocuğumun burada harcanmasını istemiyorum, bu yüzden de bütün imkanlarımı sonuna kadar kullanıp yurt dışına gönderiyorum.”
British Council’in Türkiye’deki 81 ilde 22-25 yaş arasındaki 4.816 üniversite öğrencisi denek üzerinde yaptığı araştırmanın sonuçları, yetişmiş insan kaybı açısından karşı karşıya olunan tehdidin boyutuna dair önemli bir ipucu veriyor. Araştırma, Türkiye’de her 100 gençten 95’inin lisans ve lisansüstü eğitimlerini yurt dışındaki üniversitelerde yapmak istediklerini gösteriyor.
Ozan Ege de onlardan biri. Önümüzdeki yıl üniversiteye başlayacak ve hedefi Almanya. Ege düşüncelerini şöyle aktarıyor:
“Ben yurt dışında okumayı hedefledim. Neredeyse bütün arkadaşlarım böyle. Sınıfta 23 kişiyiz, Türkiye’de üniversite sınavına hazırlanan 2 kişi var. Kalanların büyük bölümü Avrupa’ya, bir bölümü de ABD’ye gitmek istiyor. Orada daha iyi eğitim alacağımı düşünüyorum. Ayrıca iş olanakları konusunda da Avrupa daha iyi. Neden gitmek istediğimi sormuştunuz. Orada daha rahat yaşayacağımı, daha kaliteli bir eğitim alacağımı, daha özgür olacağımı düşünüyorum, bunu hak ettiğime inanıyorum. Çok çalıştım ve bunun karşılığını hem iş olanakları açısından hem yaşam standardı açısından görmek istiyorum.”
Gittiği yerde azınlık olmak, “öteki” olmak fikrine çoktan alışmış gibi hepsi. Ozan Ege gibi, “gitmeyi” seçen çocuklardan biri de Aynur'un kızı Yasemin. Yasemin’in hedefi Fransa… Aynur ise bu uğurda İstanbul’daki evini satmış, Ayvalık’taki tek odalı yazlığında yaz-kış yaşamayı göze almış. Anlattıkları, içinde bulunduğu ruh halinin net bir özeti:
'Yasemin’in iyi bir eğitim almasını istiyorum. Türkiye’de eşit rekabet koşullarında iş bulabileceğine, hak ettiği mevkilere geleceğine, haksızlığa uğradığında hakkını arayabileceğine inanmıyorum. Her yıl daha da kötü oluyor bence her şey. Benim iki çocuğum 10 yıl arayla Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okudu. Orası Türkiye’nin en iyi, en yüksek puanlı devlet liselerinden biri. Bedava ama çok iyi bir eğitim alabileceğiniz, zeki çocukların bir arada olduğu, kaliteli kadroların olduğu bir yerdi. Bu 10 yıl içinde okul yüzde 100 değişti, bambaşka bir okul haline geldi. Eğitimli, deneyimli bütün öğretmenler gönderildi, iktidara yakın kadrolar geldi. Okulun sosyal aktivitelerinin neredeyse tamamı kaldırıldı. Boş geçen dersleri saymıyorum bile. Bu küçücük bir örnek. Kadıköy Anadolu’da yaşananları memleketin her alanına uyarlayabilirsiniz. Bu çocuklara hayatımızı adıyoruz, hem maddi hem manevi büyük yatırımlar yapıyoruz ama asla hak ettikleri muameleyi görmeyeceklerini de biliyoruz. Yapacak bir şey yok, bu ülkede artık okumuşun bir kıymeti yok, düşman olarak görülüyor okumuş eğitimli insan. Kızım gidecek, gitmesini de desteklemekle kalmıyorum buna teşvik ediyorum. İnşallah da dönmeyecek.”
Akademisyenler konusu ayrı bir sorun. Türkiye’de Temmuz 2018 itibarıyla KHK'larla ihraç edilen akademisyenlerin sayısı 6 bin 81'e ulaştı. Barış İçin Akademisyenler bildirisine imza attıkları gerekçesiyle ihraç edilen akademisyen sayısı 404. İhraçlar, kesilen burslar, her an işsiz kalma endişesi akademisyenlerin yurt dışına gitme eğilimini artırdı.
Geleceğe ilişkin beklentileri kötümser olanların sayısının hızla arttığı farklı araştırmalarla da gün yüzüne çıkıyor. İngiltere merkezli Council For At Risk Academics (Risk Altındaki Akademisyenler) Direktörü Stephen Wordsworth, 2018’de kuruma olan başvuruların geçen yıllara göre yüzde 300 arttığını ve bu başvuruların çoğunun Türkiye’den geldiğini söylüyor.
Türkiye’de 112’si devlet, 69’u vakıf olmak üzere 181 üniversite var. Bu üniversitelerde yaklaşık 160 bin akademisyen görev yapıyor. Beyin göçünde akademinin payı yüzde 9,1. Yani her 10 akademisyenden biri “gitmeyi seçenlerden…”
Türkiye adına üzücü fakat yapacak çok fazla bir şey yok. Deve sidiğinin şifa olduğunu söyleyen Ebubekir Sifil, Yalova Üniversitesi'nde öğretim görevlisi. Cahil insanın ferasetine güvenen Prof. Dr. Bülent Arı YÖK'e atandı. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Başkanı'nın diploması yok. Başbakanlık yapmış Binali Yıldırım Ğ ile G'yi ayırt edemiyor... Yani ülkedeki niteliksizliği ve bunun getirdiği hukuksuzluğu hangi kelimelerle anlatacaksınız? Sorun ise AHaber'in gazına gelerek oğlu askerlik yapmış siyasetçiyi terörist diye döven geri zekalı bok beyinli ile benim oyumun eşit olması.
iki senedir yurtdısında yasıyorum. vatan millet tamam seviyoruz özlüyoruz ayrı ama gitme sebebi vatandan şikayet etmek değil zaten. yönetim ve insanlardan rahatsız olmak. bu kadar taciz, tecavüz, hayvan katliamları, din üzerinden yapılan çirkin siyaset ve ona inanan aptal insanlar... katlanamadım yani yapamadım.. yapana helal olsun ama buda hayat. hepitopu birkaç on yılımız var. bende bu yasıma bir daha gelmeyecegim. istediğim kıyafetide giyemedikten sonra afedersinizde yaşamayalım.. bu birkaç on yılı mutlu gecirmek istiyorum haklı olarak. Tayyibin sokağa çıkın diyince f16 nın uzerine atlamaya çalısan veya "tayyibin biyerlerini yalarım" diyen %50 sini izleyip onların baskılarıyla yaşamak istemiyorum. özellikle kız çocugu olan insanlar eğer imkanınız varsa yurtdısına tasının, yoksa okumaya gönderin.
ben ve bircok arkadasim da yurtdisina tasindik. Kendi adima konusayim, hayat kalitemde ve alim gücünde epey bir artis var. Evimi sifirdan dizdim, taksitle birsey asla almadim, cünkü gerek duymadim. Kültür, insan haklari, ulasim, sosyal imkanlar vs.. hersey cok güzel. Türkiye'den gelmek ise adeta dezavantaj; cünkü ülkenin imaji asiri zedelendi son yillarda. Insanlarin akillarinda hep bi ortadogu yobazi canlaniyor. Gönül isterdi ki ayni güzel sartlari kendi ülkemde de göreyim; ama o %50'lik cahil kesimin ülkenin anasini demokratik bicimde bellemesini izlemekten ve oyumuzla tepki göstermekten baska birsey yapamadik.. Son care, ülkeyi terketmek oluyor maalesef.