Yunan mitolojosindeki eşdeğeri ise Zeus'tur. En büyük gezegen olunca en büyük tanrının ismi verilmiş.
Bu uydular üç gruba ayrılır:
İç uydular: Bunlar Jüpiter'e en yakın yörüngededir ve bazen Amalthea grubu olarak adlandırılırlar. Jüpiter'in iç aylarının isimleri Metis, Adrastea, Amalthea ve Thebe'dir.
Galilean uyduları: Bunlar Jüpiter'in uydularının en büyükleridir ve Galileo Galilei tarafından 1610'da keşfedilmiştir. Io, Europa, Ganymede ve Callisto'dan oluşur.
Dış uydular: Bu uydular Jüpiter'den çok daha küçük ve uzaktadırlar. Ayrıca düzensiz, eliptik yörünge yolları vardır ve birçoğu Jüpiter'in çekim gücüne yakalanan asteroitlerden oluşur.
Galileo, 1610'da Jüpiter'in dört uydusunu keşfettiğinde, bu; Dünya'dan başka bir yerde dönen gök cisimlerinin ilk kanıtı oldu. Keşif, Kopernik'in Güneş merkezli sistem modeli için daha fazla kanıt sağladı.
Bu hızlı dönmesi nedeniyle diğer gezegenlere göre çok daha küresel bir şekli vardır. Gezegen, sağlam bir vücut olmadığı için farklı parçaları farklı hızda dönüyor. Örneğin, kutup atmosferi ekvatordan yaklaşık 5 dakika daha yavaş dönüyor.
Genellikle tozlardan oluştuğu için bu halkayı görmek kolay olmuyor. Halkanın, uydulardan atılan malzemelerin gezegenin yer çekimine kapılmasıyla oluştuğu düşünülüyor. Bir diğer ihtimal ise, iki küçük uydunun çarpışması sonucu oluşmuş olabileceği.
Dünya ve Ay ile kıyaslaması ise bu şekilde.
Gezegendeki tek fırtına bu değildir. Atmosfer adeta bir gaz okyanusu gibidir ve 400 km'ye ulaşan doğu-batı rüzgarları nedeniyle gezegenin yüzünde sarmalı andıran görüntüler oluşur.
80 kat daha büyük olsaydı çekirdeğinde nükleer füzyon gerçekleşmiş olacaktı, bu da onu gezegen değil yıldız yapacaktı.
Gezegenin kompozisyonu Güneş'inkiyle hemen hemen aynıdır. İkisi arasındaki tek fark Güneş'in Jüpiter'den çok daha büyük olması. Bu kompozisyon, Jüpiter'in başarısız bir yıldız olduğu teorisini de destekliyor.
Birincisi, Dünya'nınkinden 12 ila 45 kat arasında değişen kütleli çeşitli elementlerden oluştuğu düşünülen kayalık bir merkezdir. Çekirdek, sıvı hidrojen tabakası olan ikinci bölge ile çevrilidir. Üçüncü bölge, gezegenin atmosferine dönüşen helyum ve hidrojenden oluşur.
Bunun nedeni, gezegenin çok büyük olması. Böyle büyük bir kütlenin sonucunda, Jüpiter güçlü bir yer çekimi kuvveti uygulayarak gezegenin bir bütün olarak sıkışmasına yol açar. Bütün bu içe kuvvetin kümülatif etkisi, daha sonra uzaya yayılan büyük bir ısı miktarının üretilmesini sağlar.
Bazıları rüzgarların ve gezegenin iç sıcaklığından kaynaklandığına inanıyor; bazıları ise Jüpiter'in hızlı dönüşü yüzünden oluştuğunu düşünüyor. Yani anlayacağınız, şimdilik bu renkler tam anlamıyla bir gizem.
Bunun nedeni ise Jüpiter'e en yakın uydu olmasıdır. Böylece Jüpiter'in yer çekimi, Io'nun yüzeyini volkanik patlamalarla sürekli rahatsız eder.
Bu sayede Satürn, Uranüs ve Neptün'e çok daha rahat ulaşabiliyorlar.
Tabii bu kadar yakın olsaydı onu görebilmek için bu sefer de biz olmayacaktık.
Hatta bir gün çok dayanıklı uzay araçlarıyla Jüpiter'in atmosferinde yolculuk yapabileceklerdir. (İnsan özeniyor tabii.)
Jüpiter bizim büyük abimiz, muazzam çekim gücüyle başıboş takılan meteorların bize ulaşmasını engelleyen koruyucumuz. Olmasaydın olmazdık, iyi ki varsın koca yürekli dev.
Uranüs ve Neptün benim dikkatimi çekiyor aga.Mavi,boş(bir ihtimal), boğucu, kasvetli vs.Bunlar için de içerik beklerük.Ayrıca böyle uzaylı,okyanuslu,bilinmeyenli içeriklerin artması taraftarıyım.Kardaşyanların hayatlarının bize faydası ne amk.
Bebeyken dikkatimi en çok çeken gezegendi. Satürn'ün abisi sanırdım :dd