Gençler üzerine yapılan araştırmaya göre, gençler ülkenin kötüye gittiğini düşünüyor ve gelecekten kaygı duyuyor. Siyasilere de güven duymuyorlar.
Gençler üzerine yapılan araştırmaya göre, gençler ülkenin kötüye gittiğini düşünüyor ve gelecekten kaygı duyuyor. Siyasilere de güven duymuyorlar.
Merkezi İstanbul’da bulunan İstanPol Enstitüsü’nün Friedrich Ebert Vakfı Türkiye Temsilciliği desteği ile hazırladığı 'Türkiye'de Gençlerin Güvensizliği: Çalışma, Geçim ve Yaşam Algısı' raporu, yakın dönemde Türkiye’deki gençlerin yaşam güvenceleri ve geleceğe dair algılarına dair çarpıcı bir tabloyu ortaya koydu.
Euronews'den Menekşe Tokyay'ın aktardığı bilgiye göre, eğitim ve istihdam durumlarına göre sınıflandırılan, 18-30 yaş aralığındaki 25 kişi ile yapılan üç odak grup görüşmesine dayanan araştırmanın amacı, “Türkiye’de gençlerin çalışma ile ilgili algıları, işyeri deneyimleri ve bunlarla ilgili olan beklentileri, geçim koşulları ve gelecek beklentileri, bu gençleri ortaklaştıran veya ayrıştıran hisleri, siyasete ve siyasetçilere yönelik algı ve beklentilerini tespit etmek”.
Odak gruplardan birincisi, yüksek eğitim almış çalışanlardan ve halen üniversitede okuyan öğrencilerden, ikincisi eğitim düzeyi daha düşük çalışanlardan ve üçüncüsü ise iş piyasası dışındaki kişilerden oluşturulmuş.
Araştırmaya göre, gençler ilk fırsatta daha iyi çalışma koşulları ve hayat standartlarının hüküm sürdüğü ülkelerde yaşamak istediklerini söylerken, siyasetçilere güven duymadıklarını, istihdamda liyakat temelli olmayan kayırmacılığın etkili olduğunu ve geleceğe dair belirsizliğin kaygılarını artırdığını belirtiyorlar.
“Seçim yorgunu” oldukları gözlemlenen gençler, yaşadıkları sorunların temel kaynağında siyasetçileri ve onların yanlış politikaları görürken, çözümü de yine siyasette görüyorlar. Ancak yine de gençlere göre siyasetteki mevcut aktörler Türkiye’nin sorunlarını çözmekten uzak bir noktadalar. 31 Mart 2019 yerel seçimlerinde ülkedeki birçok büyük kentin muhalefet partilerinin adaylarına geçmesi ise gençlerde geleceğe dair iyimserlik yaratmış.
İstanPol Genel Direktörü ve raporun Proje Koordinatörleri’nden Seren Selvin Korkmaz, gençlerin ülkenin geleceğine dair duydukları umutsuzluk ve belirsizlik halinden çıkışı, daha iyi çalışma ve yaşam koşulları için ülkeyi terk etmekte gördüklerini belirtiyor.
Korkmaz, “Sorunların kaynağı olarak gördükleri siyasetçilere ise güvenleri yok. Bu da yine çözüm olarak gördükleri siyaset kurumundan yakın gelecekte beklentilerinin olmadığını gösteriyor. Tüm bu umutsuzluk ve belirsizlik halinden çıkış ise ülkeyi terk etmek olarak görülüyor” diyor.
Ekonomik kaygıların ağırlıkta olduğu gençler ülkenin kötüye gittiğini düşünürken, bu gidişatın yine de kendi akranları tarafından durdurulacağına inanıyorlar.
Güvencesizlik, genç kadınlarda erkeklere göre daha derinden hissediliyor. Bunda da cinsiyet eşitliğini esas almayan istihdam politikaları ve ücretsiz kreş gibi temel sosyal haklardan mahrumiyet, kadınları çalışma hayatında daha da kırılgan hale getiriyor.
Korkmaz, kadınların güvencesizlik deneyiminin, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ataerkil yaklaşımın gündelik hayatın her alanında var olması ile ilişkili olduğu kanısında.
“Zaten düşük ücretle çalışan veya keyfi muameleye maruz kalan kişi bir de kadın olunca cinsiyeti ile ilgili kodlarla mücadele ediyor. Esnek emek ve görev tanımının belli olmaması kadınlara “kadın işi” olarak görülen alanlarda, geniş yelpazede işler sunulmasına sebep oluyor” diyen Korkmaz odak gruplardan bir de örnek veriyor:
“Araştırmamızdaki katılımcıların beyanına göre patronu kadın satış danışmanına “Ayşe bir çay getir” diyebiliyor veya erkek aşçının alanı kabul edilen sıcak yemeklerde kadın aşçı çalıştırılmak istenmiyor.”
Bunun dışında, Korkmaz’ın da belirttiği gibi, ücretsiz kreş hizmetinin olmaması çocuklu kadınların kırılganlığını etkiliyor; zira zaten düşük ücretle çalışan ve geçim sıkıntısı çeken bu kadınların bazen çocuğunu bırakacak yeri olmuyor ve oldukça yüksek olan kreş masrafını karşılayacak maddi gücü de bulunmayınca çalışma hayatının dışına itiliyor.
Öte yandan, İstanPol araştırmasına göre, gençler ağırlıklı olarak ev kredisi, kredi kartı borcu ve Kredi Yurtlar Kurumu’ndan (KYK) aldıkları öğrenci kredileri gibi borçlara sahipler. Bu durum ise, gelecek planlarını etkiliyor; zira birçoğu faturalarını zamanında ödeyemediklerini kaydediyorlar.
Evlilik yaşının yükselmesi son günlerde siyaset arenasının tartıştığı bir başka gündem maddesi haline gelmişken, Korkmaz’a göre Türkiye’de gençlerin içinde bulunduğu yüksek işsizlik oranı ve geleceğe dair belirsizlik hali onları aileleri ile yaşamak zorunda bırakıyor:
“Belirli bir yaştan sonra ise bu bireyselliği kısıtlayan bir durum haline geliyor. Gençler için buradan çıkışın yollarından biri ise evlilik, ama bunun da önündeki engel de evlilik için gereken maddi koşulların sağlanamaması. Kredi kartları ve KYK borçlarının sarmalındaki gençler bir de üstüne düşük ücretli işlerde çalışıyorlar veya işsizler. Bu nedenle ev, eşya, düğün m
adam yazının son cümlesini tamamlayamamış ? kovdunuz mu lan yoksa
Memeleketin neresinden tutarsan elinde kalıyor. Halkta bilinç yok. Bunun en önemli nedeni medya. Bugün bilinen tarafsız medya kuruluşları bir elin parmağını geçmez. Halk habersiz kalınca da ekonomiyi zengin dizilerinden öğrenip iyi zannediyor. Ayrıca bir bölünmüşlük var. Millet takım tutar gibi parti kuruyor. "Çalıyor ama çalışıyor" diyerek oy veren kesim var bu memlekette. İşin aslı siz ne kadar okursanız okuyun, ilim irfan sahibi olursanız olun, ruhunda cahillik olan insanlar aynı memleketi paylaştığınız sürece değerinizi bilen olmaz.
Kimsenin bunlara gücü yetmiyor birader. Ecelini bekleyecez yapacak bişey yok.